Kayıtlar

gelin etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Babadan Gelin Kızına Öğütler

Babadan Gelin Kızına Öğütler Gelin arabasında âdeta cenaze havası vardı. Gelin ve damadın ikisi de bir karış suratla, hiç konuşmadan oturuyorlardı. Düğün az önce bitmiş, evlerine gidiyorlardı. Arabaya oturana kadar düğünde ikisi de zoraki gülümsemişlerdi. Artık bütün enerjileri bitmişti. Oysa bu günü ne çok beklemişlerdi… İki yıl olmuştu tanışmalarına. Çok sevmişlerdi birbirlerini. Düğün günü ömrünün en mutlu günü olacak diye düşünmüştü Mehlika. Bu yüzden bugünü burnundan getiren kayınvalidesini bir kaşık suda boğmak istiyordu. Kayınvalidesi hiç kimseyi dinlememiş, ucuza gelsin diye kendi istediği düğün salonunu tutmuştu. Salon davetlilere küçük gelmiş, ayakta kalanlar olmuştu. Mehlika ve annesi “Ele güne mahcup olduk!” diye çok fena sinirlenmişlerdi. Mehlika düğün boyunca söylenmese Abdullah için bir problem yoktu. Anne babası aksaklıkları gidermek için uğraşıyorlardı. Ayakta kalanlara sandalye ve masa ayarlamaya çalışıyorlardı. Düğün bittiğinde Mehlika salonda anne

Gelin Tanış Olalım

Gelin Tanış Olalım Gelin tanış olalım, İşi kolay kılalım. Sevelim, sevilelim, Dünya kimseye kalmaz. Ben gelmedim dâvi için, Benim işim sevi için. Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldim. Bir kez gönül yıktın ise, Bu kıldığın namaz değil. Yetmiş iki millet dâhi, Elin, yüzün yumaz değil. Söz ola, kese savaşı, Söz ola kestire başı. Söz ola, ağulu aşı, Yağ ile bal ede bir söz. İlim, ilim bilmektir, İlim, kendin bilmektir. Sen kendini bilmesin, Ya nice okumaktır. Okumaktan mânâ ne? Kişi Hakk’ı  bilmektir. Çün okudun bilmezsin, Ha bir kuru emektir. Mal sahibi, mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan, Var biraz da sen oyalan. Yunus EMRE Kuddise Sirrûh (Güldeste: Seçme Kıt’alar) Dâvi: Düşmanlık, kavga Sevi: Sevgi, sevmek Gönül yapmak: Sevindirmek, üzmemek Gönül yıkmak: Başkalarını üzmek, incitmek Yumaz değil: Yıkamaz değil Ağulu: Zehirli Kendini bilmek: 1. Kendin

Sarı Gelin Türküsünün Hikâyesi

Resim
Sarı Gelin Türküsünün Hikâyesi Eski dönemlerden birinde, Çoruh nehrinin kıyılarında yaşayan Kıpçak beyinin sarı saçlı kızı vardır. Erzurumlu bir genç Kıpçak beyinin kızına âşık olur. Hem Erzurumlu gencin ailesi hem de Kıpçak beyi karşı çıkar bu sevdaya. Kavuşmalarına engel olurlar. Erzurumlu genç ise sevdasının peşinden gitmeye karalıdır. Sevdiği Kıpçak kızına şiir yazar ve daha sonra kızı kaçırır. Kaçan iki sevdalı gencin peşine Kıpçak beyinin adamları düşer. Kovalamaca sonucunda Erzurumlu genç, beyin adamları tarafından öldürülür. Bu sevda da tarihin hüzünlü ve acılı sayfaları arasındaki yerini alır… Sarı Gelin türküsünün hikâyesi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Kızın Türk değil Gürcü olduğu, Ermeni türküsü olduğu gibi veya farklı versiyonları vardır. Şeyh Abdülkadir Geylani’nin müritlerinden Sanani’nin başından geçen bir sevda hikâyesi olarak da anlatılır. Birçok türkünün, birden çok hikâyesi vardır. Bu bir hikâyenin doğru, diğerlerinin yanlış olduğu anlamına gelme

Çin’li Li Li Gelin

Çin’li Li Li Gelin Uzun yıllar önce Çin’de Li Li adında bir kız yaşıyordu. Günler günleri, yıllar yılları kovaladı ve çoğu genç kız gibi Li Li de günün birinde bir delikanlıya âşık olup, evlendi. Li Li’nin kocası zengin değildi ama ailesine karşı sorumluluklarına dikkat eden biriydi. O yüzden Li Linin evini dul kayınvalidesiyle de paylaşması gerekiyordu. Gelin görün ki aylar geçtikçe Li Li kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlamaya başladı. İkisinin de kişiliği çok farklıydı ve bu yüzden sık sık kavga ediyorlardı. Kavgalar öyle şiddetlenmişti ki; komşular da evde olan bitenden haberdar olmaya başlamışlardı. Birkaç ay daha böyle geçtikten sonra Li Li, bu işin böyle gitmeyeceğini en kısa zamanda bir şeyler yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Bu durumun annesi ile eşi arasında kalan kocası için evliliği cehenneme çevirdiğini görüyor ve eşi için de üzülüyordu. Li Li bir çare bulabilmek ümidiyle baba tarafından aile dostları olan bir baharatçıya gidip derdini anl

Şehit Şerife Bacı

Resim
Şehit Şerife Bacı İşte Şerife gelin bu köylü ve 21 yaşında. O'nu 16 yaşında evlendirmişlerdi. Düğünden iki ay sonra Harbi Umumi patlak verdi. Kocasını askere aldılar. 6 ay sonra da Çanakkale'den kocasının ölüm tezkeresi geldi. Kimsesizdi, hiçbir geliri yoktu. "Bu tazeliğiyle yapayalnız durması yakışık almaz" diyen köyün yaşlıları, onu sakata ayrılmış bir asker gazisi olan Topal Yusuf ile evlendirdiler. Üç yıl sonra Şerife Gelin'in bir kızı oldu. Küçük kıza Elif adını koydular. Elif anasını emiyor, emdikçe Şerife Gelinin sütü artıyordu. Bunu fırsat bilen komşular, o günlerin salgın hastalıkları yüzünden anası ölen, yetim kalan, süt ememeyen hangi çocuk varsa, Şerife Gelin'e getiriyorlar; Köyün yetimlerini hep O emziriyordu. Belki de bunlar çile günlerinin tabii bir yansıması idi. Sonuç olarak bu köyde yetimlerin tamamı sütkardeşi, Şerife Gelin de sütanası olmuştu... Evdeki işlerle birlikte dışarı işlerini de Şerife gelin yapardı. Öküzlerle çift

Aşçı Kadın

Aşçı Kadın Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış, yemek yapıyordu. Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi. Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar. Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı. Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti. Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu fark ettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi. Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler. Aile dostları ise biraz daha kaldıktan sonra gitmeyi düşünüyordu. Oğlu ve gelini gittikten sonra, yaşlı kadına: "Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum. Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü? Bence ya hastasın ya da bir sorunun va