Kayıtlar

üç etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Aynı Yolu Takip Eden Üç Kişi

Aynı Yolu Takip Eden Üç Kişi Hz. Ömer Radiyallahü Anh, devlet başkanı seçildiğinde, Hz. Ebu Bekir Radiyallahü Anh‘a tayin edilen maaş kadar ücret alıyordu. Bu şekilde bir müddet devam edildi. Daha sonra, Hz. Ömer Radiyallahü Anh, geçim sıkıntısına düştü. Bu durumu gören, Ashabın büyüklerinden bazıları toplanıp, bu durumu görüştüler. Zübeyr bin Avvam Radiyallahü Anh, kendisine söyleyerek maaşını artırma teklifinde bulundu. Hz. Ali Radiyallahü Anh: ‘Bu teklifi kabul edeceğini zannetmiyorum. İnşallah kabul eder. Gidip teklifi bildirelim‘ dedi. Bu arada, Hz. Osman Radiyallahü Anh söz alıp buyurdu ki: ‘Ömer‘in hak ve adalette ne kadar tavizsiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu teklifimizi bizzat kendimiz değil, kendisini kıramayacağı birine söyletelim. Bunu, kızı Hafsa teklif etsin!‘ Hz. Hafsa Radiyallahü Anha, babasının yanına varıp teklifi bildirince, çok hiddetlendi. Sonra kızı Hz. Hafsa‘ya sordu: ‘Sen Resûlullah‘ın evinde iken, Allahın Resulünün giydiği en kıymetli elbise ney

Üç Öğüt

Üç Öğüt Ömer Seyfettin        — Halk Edebiyatından — Durmuş'un bir anasından başka kimsesi yoktu. Fakirdi. Ama gençti, kuvvetli idi. Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi. Para kazanmak, tekrar çiftini düzebilmek için gurbete gitmeye karar verdi. Gurbet, İstanbul demektir. Köyde kim çaresiz kalırsa, kimin işi bozulursa, İstanbul yolunu tutar. Durmuş da torbasını omuzladı. Çarıklarını sıktı, eline bir değnek aldı, gurbetçilerin arasına katıldı. Dere tepe aştı. Nihayet İstanbul'a geldi. İki gün hemşerilerinin kahvesinde pinekledi. Ne iş tutacağını bilmiyordu. Bir sanatı yoktu. — Bari uşak olayım, dedi. Kapı aramaya başladı. Bir hafta geçti. Münasip bir yer bulamadı. Bir gün kahvede Müstakim Efendi isminde birini salık verdiler; evi Edirnekapı'da idi. Durmuş gitti. Bu efendiyi buldu. Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar... Eteğini öptü: — Uşak arıyormuşsunuz, beni alın efendim, dedi. Müstakim Efendi, onu tepeden tırnağa süzdü. Nereli olduğunu sordu. Durm

Yaşamın Anlamıyla İlgili Üç Soru!

Yaşamın Anlamıyla İlgili Üç Soru! Yazar Özgür ŞAHİN Yaşamak için hava, su ve gıda üçlüsüne muhtacız. Bu evrensel kanun doğru ama eksik! Çünkü yaşamak için bu temel üçlü kadar anlama da ihtiyacımız var. Araştırmalar yaşamın anlamını bulmuş kişilerin daha mutlu bir ömür sürdüklerini gösteriyor. İşte Doğan Cüceloğlu’ndan, insanın anlam arayışına dair doyurucu bir yazı… İlk soru İnsanın yaşamının anlamlı olması niçin önemli… Çünkü anlam insanın en temel gereksinmesi. Victor Frankel Avusturyalı bir Yahudi psikiyatrist ve temerküz kamplarında eşini ve çocuklarını kaybediyor. Kendisi kamplarda en kötü şartlar altında sefil, aç, pislik içinde sürünüyor; bedensel ve psikolojik işkence her gün var. Anılarını ve düşüncelerini “İnsanın Anlam Arayışı” adlı kitapta topladı. Bedenen kuvvetli olan değil, manen kuvvetli olanların hastalıklara dayanabildiğini gözlüyor o kamplarda. Çocuk büyütmek ne kadar meşakkatli bir iştir. Yaşamın en zor, en sorumluluk isteyen, en yorucu işidir. Am

En Güzel Üç Dakika

En Güzel Üç Dakika Önceleri koyu karanlıklar içinde yaşayan Câhiliye toplumu, Efendimiz’in irşâdıyla “Gerçek bilenler” hâline geldi. Geceler gündüze döndü. Kışlar bahar oldu. Tefekkür gelişti. İnsan vücûdunun bir damla sudan, kuşun ufak bir yumurtadan, ağacın ve meyvelerin yok denecek kadar küçük bir çekirdekten meydana gelişleri ve emsâlleri üzerinde derin tefekkürler başladı… Hayat, Allah rızâsına endekslendi. Merhamet, şefkat ve hakkı tevzîdeki derinlik zirveleşti. Ashâb-ı kirâm, güzel bir Müslüman karakteri ve şahsiyeti sergilediler. Her türlü fedâkârlığa katlanarak hayatın her ânında ve her safhasında Allâh’ın rızâsını aradılar. Böyle bir gönül kıvâmı içinde, iyiyi, güzeli, hayrı ve doğruyu tavsiye edip, kötülükten, çirkin davranışlardan, ahlâksızlıktan sakındırdılar. Onlar için hayatın en zevkli ve mânâlı anları, insanlara tevhîd mesajını ilettikleri zamanlar oldu. İSLAM’I TEBLİĞ Peygamber Efendimiz Sallâllâhu aleyhi ve Sellem’in, İslâm’ı tebliğ husûsunda kadın

Uyulması Gereken Üç Kaide

Uyulması Gereken Üç Kaide Bazı sahabeden rivayet olunduğuna göre, bir sahabi diğerine: Sana çok zaman tabiblerin bile dik­katinden kaçan bir tıbbı, çok zaman âlimlerin bile bilemediğini bir ilmî çok yerde filozofların gafil bulunduğu, bir hikmeti öğreteyim mi? dediğinde karşısındaki “Öğret!” dedi. Ç ok zaman tabiblerin bile dikkatin­den kaçan tıb kaidesi: Sofraya muhakkak surette aç iken otur. Çok zaman âlimlerin boş verdikleri ilim kaidesi: Sana bilmediğin bir şey sual edildiği vakit, “Allah bilir!” , de. Çok zaman filozofların dikkat etmedikleri kaide: Tanımadığın bir topluluk içinde bulunduğun zaman eğer hayır söylerlerse onlara iştirak et, şer söylerlerse ikaz edebileceksen et, edemeyeceksen orayı terk et, dedi. Sabır: Kur’an-ı kerîm, sabrı yetmiş küsur yerde zikrediyor. Buna dair de birçok ehadis-i nebeviyye varid olmuştur. “Size en az verilen nî’metlerden biri yakîn, diğeri sabra azimdir. Bunlardan nasibini alan kimse gecesini namaz, gündüzünü oru

Üç Amel İle Kazanılan Yüksek Derece

Üç Amel İle Kazanılan Yüksek Derece “Anneye yapılan iyiliğin sevabı evlada iki kat olarak verilir.” (İhya-u Ulumi’d-Din) Veysel Karâni’nin kavuştuğu bütün ihsan ve dereceler, annesine yaptığı iyilik sebebiyledir.” (Riyaz’ün Nasihîn). “Hz. Musa Aleyhisselâm’ın Cenab-ı Hak ile konuşması esnasında Rabb’inin huzuruna çabuk varan, arşın gölgesinde bir adam görür ve bulunduğu makama imrenir. Ve: “Herhalde bu adam pek keremli olmalıdır.” der. Rabbinden adamın ismini söylemesini ister. Allah-u Teâlâ Celle Celâlüh adamın ismini söylemez ve: “Ama sana onun üç amelini söyleyeceğim!” Buyurarak şunları bildirir;  1- Allah’ü Teâlâ’nın kendilerine lütufta bulunduğu insanları kıskanmazdı, 2- Anne ve babasına karşı gelmezdi, 3- Laf taşımazdı.” (İhya-u Ulumi’d-Din) Anne-babaya iyilik eden, Allah Celle Celâlüh katında çok sevimli bir amel işlemiş olur.

İslamiyet Üç Kısımdır

İslamiyet Üç Kısımdır Evliyanın büyüklerinden “Mevlânâ Ebû Said Evbehî” hazretleri, bir sohbetinde; - İslâmiyet üç kısımdır, buyurdu. İlim, amel ve ihlâs. - İlimden maksat nedir? Dediler. - İslamiyet’in bildirdiği şeyleri, yâni Allah’ü Teâlâ’nın emir ve yasaklarını, farzları haramları öğrenmektir. - Amel nedir efendim? - Öğrendiklerini yapmaktır. - Ya ihlâs? - İhlâs, her yaptığını “Allah için” yapmaktır. Bu üçünü yapan kimse Allah’ü Teâlâ’nın rızasına kavuşur. Ve ekledi: - Cenab-ı Hak bir kulundan râzı oldu mu, bütün dünya ve âhiret saadetleri onun olmuş demektir. - Bu nasıl kazanılır ki hocam? - Bir şeyi yapmakla. - Ne yapmakla hocam. - Her işte İslâmiyet'e uymakla. Helal lokma yiyenler Şöyle özetledi: - Bütün saadetlere, İslama uymakla kavuşulur. İslâmiyetin dışında aranılacak ve imrenilecek hiçbir iyilik yoktur. Bir gün de bâzı sevdiklerine; - Helal lokma yiyenler, istekle ve zevkle namaz kılar, buyurdu. - Hikmeti ne? Dediler. -

Dünya, Üç Gündür...

Dünya, Üç Gündür... Bir genç Hasan Basri’ye (k.s.) gelerek bir gün bizzat, Dedi: (Eder misiniz bana biraz nasihat?) Buyurdu ki: (Evladım, sen Rabbinin emrini, Aziz tut ki, O dahi aziz tutsun hep seni. Çok korkunç tehlikeler vardır ki önünde hem. Ölüm, kabir ve mahşer, mizan, sırat, cehennem. Bunlar, senin önüne gelir elbet peş peşe. Yarın ya kurtulursun, ya girersin ateşe. Akıllı kul şudur ki, hesap günü gelmeden, O, kendi hesabını bir bir görür önceden. Bir gün Hasan-ı Basri, bir grup genci gördü. Birisi, kahkahayla pek fazla gülüyordu. Böyle aşırı gülen o genci çağırarak, Buyurdu ki: (Evladım, bir şeyi ettim merak. Bu kadar çok gülmenden, düştüm büyük hayrete. Yoksa iman ile mi gittin sen ahirete?) O genç (Hayır) deyince, sordu ki o zaman da: (Yoksa ağır mı geldi, sevapların mizanda?) Yine (Hayır) deyince, buyurdu ki: (Yoksa sen, Sırat köprüsünü mü geçebildin salimen?) Yine (Hayır) deyince, buyurdu ki: (Evladım! O ha