Kayıtlar

Çanakkale etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Çanakkale Savaşı'nda Zaferden 1 Gün Önce

Resim
Çanakkale Savaşı'nda Zaferden 1 Gün Önce     Bir asker, namaz kılan (en zor şartlarda bile terk etmeyen) diğer askere sordu: -Arkadaş kaçıncı asırda yaşıyoruz? Niçin kendini zahmete sokup her gün 5 defa namaz kılıyorsun? Namaz kılan asker tam o sırada uzaktan görünen teğmeni gösterdi: -Şu insan; niçin yanından geçerken toplanıyor selam veriyor ve bütün emirlerine itaat ediyorsun. ‘yat’ dese yatıyor ‘kalk’ dese kalkıyorsun? O da senin gibi iki ayağı iki eli ve bir başı olan bir insan değil mi?’ Diğer asker cevap verdi: -‘Evet! O da benim gibi bir insan ama rütbesi var omuzun da yıldızı var…’ Namaz kılan askerin cevabı müthişti: -‘Ey arkadaş! Sen omuzunda bir tane yıldızı var diye, senin gibi bir insana itaat ediyorsun da ben yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve hepsini tespih tanesi gibi kudret eliyle çeviren bir zat’a niçin itaat etmeyeyim? Niçin namaz kılıp emrini yerine getirmeyeyim?’…

Bedeli Çanakkale'de Altın Olarak Tesviye Edilecektir

Resim
Bedeli Çanakkale'de Altın Olarak Tesviye Edilecektir Üç aylık bir tâlimden sonra Mehmed Muzaffer, 'zâbit namzeti' olarak Çanakkale'de idi. (Mart 1916). Müttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale'de uğradıkları mağlûbiyetlerden ve verdikleri yüzelli bin zâyiattan sonra Boğaz'ı aşamayacaklarını anlamışlar, 1915'in son haftasıyla 1916'nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip, çıkıp gitmişlerdi. Muzaffer, Çanakkale'ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman, İmroz-Bozcaada'da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da, 1915 Nisan'ından Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalara kıyasla bu bombardımanlar 'hiç' mesâbesindeydi. Çanakkale'deki birliklerin büyük bir kısmı, Kafkas, Irak ve Filistin cephelerine sevkedileceklerdi. Hazırlanma ve noksanları ikmâl emri aldılar. Muzaffer, birliğinin alay karargâhında vazifeliydi. Alayın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzem

Çanakkale Şehitlerinden Muallim Hasan Ethem Merhumun Annesine Yazdığı Mektup...

Çanakkale Şehitlerinden Muallim Hasan Ethem Merhumun Annesine Yazdığı Mektup... Valideciğim, Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi, Nasihatamiz mektubunu Divrin Ovası (Niğde) gibi, güzel,  yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti. Okudum,  okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım,  uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgâra mukavemet edemeyerek eğilmesi,  bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni annenden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı. Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim çağıl çağıl akan dere,  bana validemden gelen mektuptan dolayı gülü

Çanakkale Savaşında Namaz

Resim
Çanakkale Savaşında Namaz İngiliz’in, vakit vakit gemilerden, siperden... Yine bolca gülle, bomba savurduğu bir gündü. Hızlı hızlı geçiyordum, tehlikeli bir yerden Birden bire gözlerime büyük bir şey göründü. Böyle büyük görünen şey küçücük bir insandı, Fakat bana çok dokundu, ayaklarım bağlandı. Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçenler, Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken... Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer, Pervasızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden... Kendisine, süngüsünden bir mihrapçık kurmuştu, Sonra onun karşısında namazına durmuştu. Ne havada ıslık çalan… Ve düştüğü yerlere, Kızgın çelik dahmelerle ölüm saçan gülleler... Ne semâda ifrit gibi, vızıldayan tayyâre, Ne dünyalık bir düşünce ne bir korku ne keder… Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi, Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz... sessizdi!.. Potinleri yanındaydı... Onun büyük saygısı, Kunduralı ibadeti görmüyordu muvâfık. Böyle temiz bir yüre

İngilizlerden Tarihi İtiraf

Resim
İngilizlerden Tarihi İtiraf İngiliz uzmanlar, "İngilizlerin Kut’ta ve Çanakkale’de yaptıkları en büyük hata düşman askerleri hafife almaktı" diye konuştu. İngiltere’nin Çanakkale’de aldığı darbeden sonra Bağdat’ı kolayca ele geçirerek Ortadoğu ve Güney Asya’daki Müslüman tebaası arasında imajını tamir etme planının Kut’ül Amare’deki yenilgi ile geri teptiğine işaret eden İngiliz askeri tarihçiler, İngiltere’nin en büyük hatasının Osmanlı ordusunu hafife almak olduğunu belirtti.  ‘Hatırlamalıyız’ Geçtiğimiz aylarda ikinci baskısını yapan “Kut 1916, İngiltere’nin Irak’taki unutulan felaketi” kitabının yazarı Albay Patrick Crowley, Osmanlı Devleti’nin 100 yıl önce İngiliz kuvvetleri ve müttefiklerine karşı kazandığı Kut-ül Amare zaferinin yıl dönümünde konuştu. Crowley, “İngilizlerin Kut’ta ve Çanakkale’de yaptıkları en büyük hata düşmanı hafife almaktı. Osmanlı askeri tahmin ettiklerinin ötesinde yetkinliğe sahipti” dedi.  Türk birliklerini komuta eden Nure

Çanakkale Destanı

Resim
Çanakkale Destanı Çanakkale harbi yaşanırken öyle bir yaralı geliyormuş ki zamanın doktoru Doktor Tarık bakmakta zorluk çekiyormuş. Hemşirelerde yetiştiremiyormuş. Doktor Tarık demiş ki; “Bütün yaralılara bakamıyoruz hiç olmazsa ağır yaralıları ayırın, ayaktaki yaralıları hemen tedavi edelim, ağır yaralılara zaman ayırmış oluruz. Sonra bekleyen diğer ağır yaralıları da tedavi ederiz.” Yaralılara bakarken önüne ağır yaralı asker getirmişler. Doktor; “Ben ağır yaralı getirmeyin demedim mi siz yine ağır yaralı getirdiniz!” Hemşire demiş ki; “Bu asker sizin oğlunuz.” “Tamam!” demiş Doktor Tarık; “Onu şu ağacın gölgesine bırakın! Buradaki acil yaralılardan sonra fırsat olunca bakarım.” Bir süre sonra bakmaya fırsatı olmuş ama gittiğinde oğlu orada çoktan vefat etmiş. Böyle şuurlu doktorlar baş tacımız. Şimdiki doktorlarımız bu şuurla görev yapsalar, Allah korkusundan namazlarını kılsalar, hastalara daha yakın olsalar, hemşireler de samimi davransalar güzel T

Sadakat Ya Hu!

Resim
Sadakat Ya Hu! 1954 yılında Sındırgı’dan Balıkesir’e geldik. Babam memurdu. Alt katta ev sahibi yaşlı bir kadının oturduğu iki katlı bir evin üst katını kiraladık. Ev sahibine Şemsi Nene diyorduk. Yani ismi Güneş idi. Evlendiğinde 16 yaşındaymış. Evlendikten üç gün sonra kocası gönüllü ihtiyat zabiti Yani yedek subay olarak Çanakkale’ye gitmiş.  Nene, kocasının Çanakkale’den cepheden kendisine yolladığı “Şems’im, güneş’im…” diye başlayan mektuplarının evinin duvarlarına ve pencerelerine yapıştırmıştı.  Her sabah bu silik, sararmış mektupları birer kere okur, Her birinin karşısında şehit kocasının ruhuna Fatihalar gönderir, diz çöker yarım bıraktığı yerden kocasına hatim indirirdi. Nene hiç sokağa çıkmazdı. “Kocam giderken gençsin, güzelsin, ne olur ben gelinceye kadar sokağa çıkma. Gözüm arkada kalmasın, dedi. Nasıl sokağa çıkarım.” diyordu. Yıllar sonra o evden cenazesinin çıktığını duydum. Bir gün Şemsi Nene’yi beyaz bir gelinlik giymiş, boynuna iri incilerle

Bedeli Çanakkale'de Altın Olarak Tesviye Olunacaktır

Bedeli Çanakkale'de Altın Olarak Tesviye Olunacaktır Üç aylık bir tâlimden sonra Mehmed Muzaffer, “zâbit namzeti” olarak Çanakkale'de idi. (Mart 1916). Müttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale'de uğradıkları mağlûbiyetlerden ve verdikleri yüzelli bin zâyiattan sonra Boğaz'ı aşamayacaklarını anlamışlar, 1915'in son haftasıyla 1916'nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip, çıkıp gitmişlerdi. Muzaffer, Çanakkale'ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman, İmroz-Bozcaada'da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da, 1915 Nisan'ından Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalara kıyasla bu bombardımanlar 'hiç' mesâbesindeydi. Çanakkale'deki birliklerin büyük bir kısmı, Kafkas, Irak ve Filistin cephelerine sevk edileceklerdi. Hazırlanma ve noksanları ikmâl emri aldılar. Muzaffer, birliğinin alay karargâhında vazifeliydi. Alayın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzemeye ihtiya

Şehit Şerife Bacı

Resim
Şehit Şerife Bacı İşte Şerife gelin bu köylü ve 21 yaşında. O'nu 16 yaşında evlendirmişlerdi. Düğünden iki ay sonra Harbi Umumi patlak verdi. Kocasını askere aldılar. 6 ay sonra da Çanakkale'den kocasının ölüm tezkeresi geldi. Kimsesizdi, hiçbir geliri yoktu. "Bu tazeliğiyle yapayalnız durması yakışık almaz" diyen köyün yaşlıları, onu sakata ayrılmış bir asker gazisi olan Topal Yusuf ile evlendirdiler. Üç yıl sonra Şerife Gelin'in bir kızı oldu. Küçük kıza Elif adını koydular. Elif anasını emiyor, emdikçe Şerife Gelinin sütü artıyordu. Bunu fırsat bilen komşular, o günlerin salgın hastalıkları yüzünden anası ölen, yetim kalan, süt ememeyen hangi çocuk varsa, Şerife Gelin'e getiriyorlar; Köyün yetimlerini hep O emziriyordu. Belki de bunlar çile günlerinin tabii bir yansıması idi. Sonuç olarak bu köyde yetimlerin tamamı sütkardeşi, Şerife Gelin de sütanası olmuştu... Evdeki işlerle birlikte dışarı işlerini de Şerife gelin yapardı. Öküzlerle çift