Kayıtlar

Dilenci Kadın

Dilenci Kadın Nişabur'da Irakıya adlı ihtiyar bir kadın vardı. Kapı kapı dolaşarak bir şeyler dilenir ve onunla geçinirdi. Ne bulursa kanaat eder, bir şey bulamazsa da Allah'a şükrederdi. Öldükten sonra onu rüyada gördüler. “Halin nasıldır?” Diye sorduklarında şöyle anlattı:  — “Ben buraya geldiğimde bana, dünyadan ne getirdin? Diye sordular. Ben de, ah, ah! Ben bütün ömrümü dilencilikle geçirdim. Her kapıya vardığımda bana  “Allah versin” derler ve beni hep bu kapıya havale ederlerdi.  Şimdi siz de bana ne getirdin? Diye soruyorsunuz. Ben ne getirebilirdim ki, dedim. Bunun üzerine gaipten bir ses;  "Doğru söylüyor, bırakın onu!" dedi ve  "Beni şimdi buraya koydular, rahatım iyidir!" Diye anlattı. (Alıntı)

Ahdi Bozmanın Cezası

Ahdi Bozmanın Cezası Cafer-i Huldî Hazretleri, Hayrun - Nessac Hazretlerine: — Senin mesleğin dokumacılık mıdır? Diye sordu. Hayrun - Nessac Hazretleri O'na: — Hayır! Diye cevap verdi. Hazreti Cafer: — Öyle ise sana niçin Nessaç (bez dokuyucu) diyorlar, Diye sorunca, Hayrun-Nessaç Hazretleri sebebini şöyle anlattı: — Ben bir zamanlar bir daha taze hurma yemeyeceğim, Diye Allah'a ahdetmiştim. Bir gün nefsim çok fazla taze hurma arzuladı. Gittim, çarşıdan bir miktar taze hurma aldım. Bir kenara çekilip yiyecektim. Bir tanesini yeyince karşımda bana bakan bir adam gördüm: — “Seni kaçkın seni”, diyerek beni yakaladı. Meğer adamın Kayr adli bir kölesi varmış, kaçmış... Beni ona benzetmiş, insanlar başıma üşüştüler: — Vallahi bu senin kölen Hayr'dır, dediler. Şaşırdım kaldım. Nasıl belâya uğradığımı ve günahımı anladım. Ama iş işten geçmişti. O beni diğer bez dokuyan kölelerinin yanına götürdü-: — Ey efendisinden kaçan köle! Daha evve

Hiç Fil Eti Yenir mi?

Hiç Fil Eti Yenir mi? Ebû Abdullah el Kalansî Kuddise Sirruh hazretleri zamanın büyüklerindendir. O başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatmaktadır: — “Seyahatlerimin birinde gemiye binmiştim. Şiddetli rüzgâr esmeye başladı. Büyük bir tufan oldu. Gemide bulunanlar dua ederek ağlaşmaya başladılar. Türlü türlü adaklar adıyorlardı. Bense onların bu haline seyretmekten başka bir şey yapmıyor sadece bir kenara çekilmiş Allah'ıma hamd ediyordum. Gemidekilerden birkaç kişi, gelip bana: — Sen de bir şey adasana! Dediler. Ben onlara: — Benim bir dünyalığım yok ki, ne adak adayayım, dedim. Bırakmadılar, çok sıkıştırdılar... İlla da bir şey adamamı istiyorlardı. Ben: — Allah'ım, eğer bu belâdan kurtulursam asla fil eti yemeyeceğim, Diye adakta bulundum. — Bu senin yaptığın nasıl adak, hiç fil eti yenir mi? Dediler. Ben onlara: — Allah öyle aklıma getirdi. Dilime onu söyletti Allah, dedim. Çok geçmeden bindiğimiz gemi battı. Bir grupla beraber yüzerek sahi

Beni Kafir Kabristanına Gömün

Beni Kafir Kabristanına Gömün Meşayihtan Ebûl Garip el-İsfehanî Hazretleri Tarsus'u çok severlerdi. Şiraz'da hastalandı, ölüm döşeğine yattı. Etrafına toplananlara: — Ben ölürsem beni burada kâfir kabristanına gömünüz. Ben bunu sizden Allah hakkı için istiyorum. Sizden başka hiçbir isteğim yok, dedi. Dostları şeyhin bu sözüne bir mânâ verememişlerdi. Hayret ederek: — Bu nasıl söz! Neden seni kâfir kabristanına gömeceğiz? Dediler. O şöyle buyurdu: — Hak Teâlâ'ya yalvarıp duruyorum. Eğer senin yanında benim bir kıymetim varsa beni Tarsus'ta vefat ettir, diyorum. Ama şimdi burada vefat ettiğime göre, demek ki yanında hiçbir kıymetim yokmuş... Ondan dolayı ben burada ölürsem kâfir kabristanına defnedin, dedi. Fakat ölümünün vukuunu beklerken o vefat etmedi, çok kısa zamanda biraz iyileşti ve Tarsus'a gelerek orada çok geçmeden vefat etti. Kabri şerifi Tarsus şehrindedir. (Alıntı)

Şakık Belhi Île İbrahim Edhem'in Konuşması

Şakık Belhi Île İbrahim Edhem'in Konuşması Birinci tabakadan olan Şakik bin İbrahim Aleyhisselâm El-Belhî Hazretleri Kuddise Sirrûh İbrahim Edhem Hazretleri ile sohbet etmiştir. Zamanın mânevi erleri arasındaki o sohbetin nasıl geçtiği insan zekâsının anlayabileceği bir şey değildir. Ne var ki aşağıya aldığımız bir kıssa onların ne kadar Hakka teslim olduklarını beyan hakkında küçük bir misâldir. Bir gün Şakik Belhî Hazretleri ile İbrahim Edhem Hazretleri sohbet ederlerken Hz. Şakik: — Günlük yaşayışınızı teminde nasıl hareket edersiniz? Diye İbrahim Edhem Hazretlerine sordu. İbrahim Edhem Hazretleri ona şu cevabı verdi: — Bir şey bulursak şükrederiz, bulamadığımız zaman da sabrederiz... Hazreti Şakik'in bu söze cevabı şöyle oldu: — Ya Edhem! Horasan'ın köpekleri de böyle yaparlar! İbrahim Edhem Hazretleri: — Öyleyse siz ne yaparsınız? Diye sordu. Şakik'i Belhî Hazretleri: — Biz bulduğumuz zaman dağıtır, bulamadığımız zaman da şükre

Şeyhin Kedisi

Şeyhin Kedisi Zamanın ulularından Ahi Fere Zencanî Hazretleri'nin bir kedisi vardı. Evinde de hiç misafir eksik olmazdı. Her zaman müritleri ziyarete gelirler o da müridlerine bir şeyler ikram ederdi. Gelecek misafirlere yemek hazırlamak istendiği zaman kedi çağrılırdı. Kedi ne kadar miyavlarsa hizmetçi tencereye o kadar su ilâve ederdi. Her miyavlaması için bu miktar, bir bardaktı. Bir gün yemek hazırlandı, misafirlerin önüne kondu. Fakat gelen misafirlerin sayısı hazırlanan yemekten bir fazla çıktı. Kedinin eksik miyavlamasına şaşırıp kaldılar. Biraz sonra kedi misafirlerin içine girdi, misafirleri teker teker kokladı. Ve en sonunda da birinin üzerine vardı, işedi. Sonra araştırıldığı zaman o kimsenin bir gayr-i müslim (dinsiz) olduğu anlaşıldı. Yine bir gün, aşçı çömleğe sütlaç yapmak için süt doldurmuştu. Bir zehirli yılan gelerek çömleğin içine girdi. Aşçının bundan haberi yoktu, kedi gelip çömleğin etrafında miyavlamaya ve feryat etmeye başladı. Aşçı kedinin bu

Kerâmet-i Evliyaya Bir Misal

Kerâmet-i Evliyaya Bir Misal Evliya-ı Kiramdan Ebûîl - Esved-i Rai Hazretleri, bir zamanlar çölde ehline Ve müritlerine: — Ben gidiyorum. Allah'a emanet olunuz, deyip ayrıldı. Kız kardeşi kırbasını süt ile doldurmuştu. O da içinde ne olduğunu bilmeden matarayı alıp gitti. Bir müddet gittikten sonra taharet edip abdest alması icap etti. Taharet etmek istediğinde mataradan süt aktı. Olduğu yerden geri dönüp kız kardeşine: — Bana süt değil su lâzımdır. Mataraya su doldur!, dedi. Kız kardeşi de matarasını su ile doldurdu. O yine: — Allahaısmarladık, deyip gitti. Yolda abdest icab ettiği zaman matarasındaki sudan taharet eder abdest alır, acıktığı zaman da aynı mataradan süt akar, onu içerek doyardı. Böylece uzun zaman insanlardan uzak halde hem ibadetini ediyor hem de hiçbir açlık sıkıntısı çekmiyordu. (Alıntı)

Allah İçin Vurmuştum

Allah İçin Vurmuştum Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri Çaldıran Zaferini kazandıktan sonra ölüler arasında dolaşıyordu, ölülerin içinde düşman askerlerinden birisinin kellesinin hiç zedelenmeden kesildiğini görüp merak etti. Ve yanında bulunan vezirlerine emrederek: — Bu kelleyi tek vuruşla kim kesti ise onu bulun bana getirin, dedi. Paşalar hemen asker içine dağıldılar ve bu yiğit askeri aramaya başladılar. Sora sora nihayet o asker bulundu ve Yavuz Sultan Selim Han Hazretlerinin huzuruna getirildi. Yavuz, o askere: — Evlâdım bu başı böyle sen mi kestin? Diye sordu. Meselenin ne olduğunu pek anlayamayan asker biraz durakladıktan sonra: — Ben kestim, Sultanım, dedi. Yavuz askerden memnun olmuştu... Belinden kılıcını çekerek askere verdi ve orada bulunan ölüme mahkûm esirlerden birisini göstererek: — Şunun başını da öyle bir vurmaya kesebilir misin? Diye sordu. Asker soğukkanlılıkla kesebileceğini söyledi. Hazreti Yavuz Selim Han, haydi görelim

Zahiri Kerametin Tehlikesi

Zahiri Kerametin Tehlikesi Evliyaullah'tan bir zat, çölde susamıştı ve etrafta hiçbir su bulmanın da imkânı yoktu. Cenab-ı Allah ona gökten içi soğuk su ile dolu alton bir kadeh indirdi. Susuzluktan bunalmış vaziyette olan derviş, Allah tarafından gönderilen suyu içmedi: — Senin izzetin hakkı için bu suyu içmeyeceğim... Bir arabî, eliyle bir sille vursa ve onun karşılığında da bir içim su verse, onu içerim, ama senin gönderdiğin suyu içmem! Çünkü bana gurur korkusundan, keramet yolundan su lâzım değildir. Sen benim içinde de su izhar etmeye ve beni susuzluktan kurtarmaya kadirsin. Zahiri keramet tuzaktan emin olmadığı için bu suyu içmeye cesaret edemem, diyerek suyu içmekten içtinap etti. (Alıntı)

Anahtar

Anahtar Anahtarı ''İmân'' olanın, açamayacağı kapı olmaz... Anahtarı ''Allah’ü Teâla’nın Rızası''  olan, hem dünyada hem ahirette saadeti bulur. Hiçbir zaman yüzü kara çıkmaz. Anahtarı ''Bismillâh''  olanın, işi yarım kalmaz. Anahtarı ''İnşaallah''  olanın, planı bozulmaz. Anahtarı ''Maşallah'' olanın, içi kararmaz. Anahtarı ''Sübhânallah'' olanın, eksiği olmaz. Anahtarı ''Elhamdülillâh'' olanın, rızkı azalmaz. Anahtarı ''Nefis ve Dünya'' olanın başı dert ve belâdan gözü yaştan kurtulmaz!

Velinin Edebi

Velinin Edebi Zamanının manevî reisi Beyazıd-ı Bestamî hazretlerine bir zat hakkında velî olduğu bahsedilerek üstünlükleri anlatılmıştı. Beyazıd-ı Bestamî hazretleri o zatı görmeye gitti. Ziyaretine gittiği zat camiden çıkıyordu. Camiden çıktıktan sonra Beyazıt hazretlerinden habersiz olarak ilerlerken kıble tarafına tükürdü. O'nun bu halini gören büyük velî Beyazıd-ı Bestamî hazretleri görüşmek lüzumunu duymadığı gibi selâm bile vermeden gerisin geriye dönüp gitti. Sonra neden görüşmeden geri döndüğünü soranlara da, mübarek şunları söyledi: — Şeriatın adabından bir edebe bile dikkatli olmayan bir kimse nasıl olur da Allah'ın esrarına vakıf olur (Alıntı)

Eyyub El-Ensari Hazretlerinin Mezarının Bulunuşu

Eyyub El-Ensari Hazretlerinin Mezarının Bulunuşu Hazreti Fatih 21 yaşlarında İstanbul'un fethine karar vermişti. Büyük bir ordu hazırlayarak İstanbul'u kuşattı. Denizden ve karadan devam eden kuşatma, uzadıkça uzuyor, fakat bir türlü fetih müyesser olmuyordu. Hazreti Fatih'in ordusunda, zamanın manevî sahibi ve Kutb-ul Evliya Akşemseddin Hazretleri de bulunuyordu. Haliç tarafında çadırını kurmuş olan Akşemseddin Hazretleri, orduya moral veriyor, muhasara başlayalı 51 gün olmasına rağmen fethin gerçekleşmemesi bazı paşaların ve askerin moralinin bozulmasına vesile oluyordu. Bu arada Fatih'i bile ikna etmeye çalışanlar: — Sultanım bu zamana kadar 11 kez muhasara edilen istanbul'u almak bize de nasip olmayacak galiba, diyerek askerin geri çekilmesini istiyorlardı. Fakat Fatih'in hocası Akşemseddin hazretleri, Hazreti Fatih'e müjdeyi vermişti: — Mutlaka İstanbul fethedilecek ve Resûlüllah'ın övdüğü kumandan ve asker siz olacaksınız, diy

Evliyalardan Bir Kıssa

Evliyalardan Bir Kıssa 6 yüz sene cihana hükmetmiş Osmanlı imparatorluğunun manevî direkleri o büyük imparatorluğu ayakta tutmuşlardır. Bu büyük veliler her hususta Osmanlı idaresine yardımda bulunur, harp zamanında savaş meydanlarında, sulh anında ise memleket dahilinde padişahlara yol göstermişlerdir. Bunlardan birisi de Dördüncü Sultan Murat devrinde yaşamış, Armağani Mehmet Efendi namı ile meşhur validir. Aslen Foçalı olan Armağanî Mehmet Efendi, herkese bir elma hediye ettiğinden kendisine bu isim verilmiştir... Armağanî Mehmet Efendi, bir gün Padişah'tan izin alarak akrabalarını ziyarete gidiyordu. Üsküdar tarafında Bostancıbaşı Köprüsünden geçerken vebalıların iyi ve kötü ruhları ile bizzat konuşup, kimlerin bu hastalıktan öleceğini ve kimlerin kurtulacağını öğrendi. Ve bir liste hazırlayarak “Dördüncü Murat Han'a takdim etti. Bu liste verildikten üç gün sonra İstanbul’da öyle bir veba velvelesi vuku buldu ki, Armağanî Mehmet Efendi'nin listesine göre tam y

Merkezefendi Kuyusunun Hikâyesi

Merkezefendi Kuyusunun Hikâyesi Halen İstanbul’un, Topkapı civarında, istanbulluların ziyaret yerlerinden biri de Merkezefendi'nin tûrbesidir. Merkezefendi mezarlığına da adını veren bu büyük velînin menkıbeleri anlatılmakla bitmez. Bunlardan bir tanesi de Merkezefendi'deki kuyunun hikâyesidir. Bugün hâlâ kerametine inanılan bu kuyunun ilk kazılışının sebebi şöyle olmuştur: Bir gün Şeyh Merkezefendi, seccadesini sermiş namaz kılmakta idi. Başını seccadeye koyduğu zaman yerin altından bir ses: — Ya Şeyh! Ben burada yedibin yıldır kırmızı”renkli, sedef lezzetli hayat pınarıyım... Emrinle yeryüzüne çıkmaya hazırım. Beni Cenabı Hak humma hastalığına yakalananlara şifa olarak halketti. Elbette sen beni bu hapisten kurtaracaksın, Diye yalvarmaya başlar. Şeyh Merkezefendi müridlerine: — Gelin ahbaplar, şu seccadenin bulunduğu yerde bir kuyu kazalım, der ve Bismillah diyerek yere ayağını hızlıca vurur. Etrafında bulunan bütün sadık dervişleri başına üşüşür ve oraya bi

Mısır'ın Fethinden Yavuz'a Düşen Hisse

Mısır'ın Fethinden Yavuz'a Düşen Hisse Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır fetholunup Emanet-i Mukaddese ve hilafet istanbul'a taşındığında, Yavuz, en emin adamlarından biri olan Kemal Paşa - zadeyi Mısır'ın emlâkinin yazılmasına memur etti. Kemal Paşa - zade riyasetindeki memurlar yazıp - çizdikten sonra Mısır'da her şeyin vakıf olduğunu ve istanbul'a bir şey getirmenin mümkün olmadığını bildirerek: — Mısır'da uçan kuştan yerde gezen canlılara Kadar herşey vakıftır, dediler. Bu haber kendisine ulaşan Osmanlı Sultanı Büyük Yavuz, kendisine hiç bir şey getirilemeyeceğini öğrenince: — Zararı yok! Bize Hadim-ül Haremeyn olmak şerefi yeter, buyurdular. Osmanlıların bir emperyalist olduğunu ve kendi idaresinde bulunan milletleri sömürdüğünü iddia edenlerin kulakları çınlasın. Osmanlılar kendi idaresindeki yerleri değil sömürmek, onlara hazineden yardım yaparak imar bile etmişlerdir. Bugün yabancı diyarlarda kalan Osmanlı eserleri bunun bir n

Beyazıt Velî Hazretlerinden Bîr Kıssa

Beyazıt Velî Hazretlerinden Bîr Kıssa Osmanlı padişahları arasında, Fatih Sultan Mehmed ve onun oğlu Beyazıt Veli gibi, Abdülhamid Han gibi evliya padişahlar çok gelmiştir. Aşağıda okuyacağınız hadise, Evliya Çelebi'nin kaydettiğine göre, Sultan Beyazıt Veli'de vuku bulmuştur. Hazreti Fatih'in oğlu Sultan Beyazıt, saltanatları zamanında vefatından yedi sene evveline kadar et yememişlerdi. Bir gün o kadar çok paça yemek istedi ki, artık dayanamayacak hale gelmişti. Kendisi ise nefsine harp ilân etmişti, muvaffak olmak için uğraşıyordu. En sonunda bir tabak sirkeli ve sarımsaklı paça getirilmesini emretti. Paça çorbası geldikten sonra da önüne koyup yemedi ve nefsine hitaben: — Ey nefis! İşte arzu ettiğin paça. Önünde, istersen çık da ye! Deyince hemen ağzından gelinciğe benzer, iki gözleri de kör, bir mahlûk çıkarak tabağın kenarına geçti ve paçayı köpek kuduz gibi içip bitirdi. Tatmin olduktan, çorbayı bitirdikten sonra da, geldiği yere- geri dönmek maksadıyla

“Seyahat ya Resülallah”

“Seyahat ya Resülallah” Meşhur Osmanlı Türk seyyahı Evliya Çelebi, seyahata ve birçok ülkeyi gezmesine başlamadan evvel başından geçen bir hadiseyi seyahatine vesile olarak gösteriyor ve şöyle anlatıyor: Yemiş iskelesi yakınlarında Ahi Çelebi Camii denilen bir cami vardı. Bir gece rüyamda kendimi o camide gördüm. Derhal caminin kapısı açılıp içeri nur yüzlü, silâhlı bir kısım asker doldu. Sabah namazının sünnetini kılıp salavat getirmeye başladılar. Aradan bir müddet geçtikten sonra, ben yanımda duran askere: — Sultanım sizi tanıyabilir miyim? Dedim. — Aşere-i Mübeşşere'den Sa'd ibni Ebi Vakkas'ım, deyince mübarek elini öptüm. — Bu nurlu adamlar kimdir? Diye sorduğumda, bana onların nebilerin ruhları olduğunu söyledi. Ve arkadakileri göstererek, bunlar da diğer evliyaların, eshabın, Kerbelâ şehitlerinin ruhlarıdır... Diye anlattı. Ve bana Hazreti Peygamberimizin gelip namaz kıldıracağını, Bilâl-i Habeşi hazretlerinin de müezzinlik yapacağını söyled

Arapça Bayram Kutlamaları المعايدات والرد عليها

Arapça Bayram Kutlamaları  المعايدات والرد عليها Hayırlı bayramlar! عيد خير İyi bayramlar! أعياد سعيدة Ramazan bayramı! عيد الفطر Kurban bayramı! عيد الأضحى Bayramınız kutlu olsun! عيدكم سعيد Kurban bayramınız mübarek olsun! عيد أضحى مبارك عليكم Size de iyi bayramlar! أيضاً عيد سعيد Bayramımız mübarek olsun! عيدكم مبارك Sizin de mübarek olsun! الرد عليها يكون Sizin de kutlu olsun! وعيدكم أيضاً سعيد Bütün Müslümanların kurban bayramı mübarek olsun! عيد أضحى مبارك لجميع المسلمين Bütün Müslümanların ve İslam Dünyasının Ramazan Bayramı Kutlu olsun! عيد فطر سعيد لجميع المسلمين وللعالم الإسلامي المجيد Mübarek Kurban Bayramı’nın İslâm Dünyası’na ve Bütün Müslümanlara Mübarek olsun! أضحى مبارك مع تمنياتنا بالبركة والسلام والوحدة للعالم الإسلامي ولجمييع المسلمين İyi şanslar! حظ سعيد