Kayıtlar

İkramının Mükâfatını Gören Kadın

İkramının Mükâfatını Gören Kadın Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyn ve Abdullah b. Cafer (radıyallahu anhüm) hazeratı hac için Medine-i Münevvere'den yola çıkmışlardı. Yolda eşyalarını kaybettiler. Aç ve susuz kalmışlardı. Çölde bir çadır görüp yanına yaklaştılar. Çadırda sadece yaşlı bir kadıncağız vardı. Kadına içecek bir şeyi olup olmadığını sordular. Kadın: — Bir koyunum var, sağın da sütünü için, dedi. Sağıp sütü içtikten sonra, aç olduklarını, yiyecek bir şeyin olup olmadığını sordular. Kadın: — Bir koyundan başka bir şey yok. Kesin” de size pişireyim, yer karnınızı doyurursunuz, dedi. Koyunu kesip hazırlattılar ve yedikten sonra oradan ayrılacakları zaman: — Biz Kureyşdeniz. Hacca gidiyoruz. Sağ - sAli Radiyallahü Anhm Medine'ye dönersek, bizi bulmayı ihmal etme! Sana bir iyilik yapmak isteriz, deyip gittiler. Akşam kadının kocası eve gelip durumu öğrenince kızarak: — Bilmediğin kimselere koyunu nasıl yedirdin! Kureyşten birkaç kişi diyorsun.

Hazreti Aişe Radiyallahü Anha'nın Cömertliği

Hazreti Aişe Radiyallahü Anha'nın Cömertliği Zamanın halifesi Hazreti Muaviye, Hazreti Aişe'ye binsekizyüz seksen dirhem kıymetinde erzak hediye etmiş ve bu malı Hazreti Aişe validemize göndermişti. Hazreti Aişe, bu erzakın tamamını kendisini hiç aklına getirmeden dağıttı. Akşam olunca da hizmetçisi Ümmü Dürre'ye: — Git biraz ekmek - zeytin al da iftar edelim, dedi. Ümmü Dürre Radiyallahü Anh hazreti Âişe'nin emrini yerine getirdikten sonra: — Bugün bu kadar erzak dağıttın! Ne olurdu, onların tamamını dağıtmasaydın da, biraz et alsaydık, bu akşam iftarımızı etli yemekle yapsaydık, dedi. Hazreti Aişe validemiz, kendisinin aklına- gelmediğini imâ ederek: — Vaktiyle davransaydın, bu iş belki olurdu, dedi.

Timurlenk'i Yükselten

Timurlenk'i Yükselten Meşhur Türk Hükümdarı Timurlenk'e: — “Seni erlikten başbuğluğa yükselten nedir? . .” Diye sordular. Timurlenk şu cevabı verdi: — Asla ümitsizliğe düşmedim... O kadar zorlukla karşılaştığım halde hiç birisinden yılmadım ve bir maksadıma erişmek için bir karınca bana örnek oldu: Birgün düşmanlarımdan kaçmış bir harabeye sığınmıştım. Her yerden ümidi kesmek üzere olduğum bir anda gözüm bir karıncaya ilişti. Karınca kendinden büyük bir buğday danesini almış bir yıkıntının üzerinden aşırmak için uğraşıyor, fakat taşıdığı şey kendisinden büyük olduğu için sonuna kadar götüremiyor, düşürüyordu. Dane yuvarlanarak duvarın dibine düşüyor, karınca tekrar inip rızıkını alıp götürmeye uğraşıyordu. Bu hal elliden fazla oldu ama karınca da nihayet maksadına erişti. Karıncanın bu azmini gördükten sonra bende bir ümid peyda oldu. Kendi kendime: “Ben bu karınca kadar da mı olamayacağım.” dedim ve maksadıma erinceye kadar hiç bir zorluktan yılmadım. (Alıntı)

Komşu Hakkına Dikkat

Komşu Hakkına Dikkat Ashaptan Hazreti Mücahid Radiyallahü Anh Abdullah b. Ömer Radiyallahü Anh ile alâkalı şahit olduğu bir hâdiseyi şöyle nakleder: — Ben, Hattab oğlu Ömer Radiyallahü Anh’ın oğlu Abdullah'ın yaninda idim. Ömer Radiyallahü Anh b. Abdullah Radiyallahü Anh oğluna bir koyun kestiriyordu. Koyunun kesilmesi için emir verdikten sonra oğluna: — “Oğlum yahûdi komşumuzu da unutmayasın!” Diye emir verdi ve bu emri koyun kesilip hazırlanıncaya kadar üç defa tekrarladı. Babasının aynı sözü tekrarlayıp durmasından sıkılan oğul: — “Baba, anladım. Yahûdi komşumuza da pay ayır diyorsun. Bunu tekrarlayıp durmanın ne mânâsı var! Ben bu zamana kadar senin hiçbir emrine itaatsizlik ettim mi? Bütün mesele, koyun kesildikten sonra komşu yahûdiye bir parça 'et verilmesi değil mi? ...” deyince, Hazreti Ömer Radiyallahü Anh, oğlu Abdullah'ın elinden tutup; yüzünü kendisine doğru çevirdikten sonra şöyle dedi: — “Oğlum, komşu hakkı hususunda Peygamberimiz öyle ç

Asaletli Bir Kadın Sahabi

Asaletli Bir Kadın Sahabi Ebû Süfyan'ın kızı Ümmü Habibe, babası iman etmediği halde, kendisi îmanı kuvvetli bir sahabi olmuşta. îmanı hususunda hiç fedakârlık etmez, hatta babası bile olsa müsamaha göstermezdi. Nitekim, bir gün babası Ebû Süfyan, Peygamberimizle yaptığı sulh anlaşmasını yenilemek ve bir neticeye bağlamak üzere Medine'ye gelmişti. Bu arada, kızı Ümmü Habibe'yi de ziyaret etmek istedi. Kızının evine gittiğinde, orada hazır bulunan bir şiltenin üzerine oturmak istemişti. Fakat kızı ümmü Habibe, hemen babasının altından şilteyi alıp kaldırdı ve oturmasına müsaade etmedi. Ebu Süfyan, kızının bu hareketine son derece sinirlenmişti — Kızım, senin bu şilten ne kadar da kıymetli imiş... Beni, ney üzerine oturtmak istemiyorsun. Nedir bunun kıymeti? Diye sordu. Hazreti Ümmü Habibe Radiyallahü Anh: — Evet! O şilte çok kıymetlidir. Zira bu şiltenin üzerine, Server-i Kâinat oturmaktadır. Sense müşrik oldun ve dolayısıyla onun üzerine oturamazsın, dedi. (Al

Hazreti Ömer Radiyallahü Anh'ın Bir Örnek Hareketi

Hazreti Ömer Radiyallahü Anh'ın Bir Örnek Hareketi Hazreti Ömer Radiyallahü Anh hilâfeti zamanında, 400 dirhem paraya muhtaç olmuş ve bu parayı da Abdurrahman b. Avf hazretlerinden istemişti. Abdurrahman b. Avf hazretleri, Hazreti Ömer Radiyallahü Anh’a, para yerine şu telkinde bulundu: — Ya Ömer Radiyallahü Anh! Parayı benden mi istiyorsun? Halbuki Beyt'ül Mal senin elindedir... Parayı oradan al, sonra iade edersin... Hayatı, adalet timsAli Radiyallahü Anh olan hazreti Ömer Radiyallahü Anh, Abdurrahman b. Avf hazretlerine şu cevabı verdi: — Ya Abdurrahman! Parayı senden istiyorum... Zira bir emri ilahî vukuunda veya borcu ödeyememe gibi bir durumda seninle helâllaşmak kolay olur. Ya mirasımdan bir miktar ayırtırım yahut helâllaşırız. Ama ben, bu borçlanmayı devlet hazinesine yaparsam, bütün Müslümanlarla helâllaşmak lâzım gelir ki, bu da mümkün değildir. O takdirde, ne benim malım onu ödemeye kafi gelir, ne de sevabım, ahirette beni kurtarır. Bu kadar ağır bi

Evlat Acısına Sabır

Evlat Acısına Sabır Bir kadın, Risalet peygamberinin huzuruna gelerek: — Ya Resûlallah! Benim üç çocuğum vefat etti. Dua et de cennete gireyim, dedi. Kadının bu sözlerini dinleyen Resulü Ekrem Efendimiz: — Sen zaten cennette yerini hazırladın, buyurdular. (Alıntı)

Ana Hakkı Ödenemez

Ana Hakkı Ödenemez Devri Nebevî'de bir sabah, bir sahabi Resulü Ekrem Efendimizin huzuruna varıp: — Ya Resûlallah! Annem ihtiyarladı... Ben onun ekmeğini kendi elimle hazırlayıp yediriyorum. Abdestini kendim aldırıyor, namaz kılması için seccadesinin üzerine sırtımda götürüyorum. Hatta her istediği yere sırtımda götürüyorum, hiçbir yere yürümeye takati kalmadı. Acaba evlâtlık hakkını yerine getirebildim mi? Diye sordu. Sevgili Peygamberimiz, ona: . — Sen analık hakkının yüzde birini bile ödemiş değilsin, buyurdu. Sahabi hayret etmişti...”Niçin ey Allah'ın Resulü!” Diye sormaktan kendini alamadı... Serveri Kâinat Efendimiz, şöyle anlattılar: — Annen seni karnında taşıdıktan sonra, bir de sen büyüsün Diye elinden gelen hizmeti eksiksiz yapıyordu. Nitekim, senin altını temizleyerek, sırtını yıkayarak, her türlü meşakkata katlanarak seni büyüttü. Yani sen büyüsün Diye sana bakıyordu. Sense annenin ölmesini bekleyerek ona hizmet ediyorsun... Böylece hakkını

Hz. Fatma'da Zuhur Eden Hal

Hz. Fatma'da Zuhur Eden Hal Nübüvvetin sekizinci yılı idi. Sallallahu Teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz, sırtını dayamış oturmakta idi. Arap kadınlarından süslü elbiseler giyinmiş bir kadın ve kız topluluğu yanlarına gelerek:  — Ya Muhammed! Her ne kadar kabilelerimiz ayrı ise de aynı şehirde oturuyoruz, aynı yerdeyiz... Bugün bir toplantı tertip ettik... Arap kadın ve kızları bir araya gelecekler. Sizden ricamız, Kızınız Fâtıma'ya müsaade ediniz de, toplantımızı şereflendirsin. Böylece kopmak üzere olan ülfet bağlarımız da yenilenmiş olur, dediler. Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz Arap kadınlarının bu isteklerini reddetmeyi uygun bulmadı: — Siz gidin, ben Fâtıma'yı gönderirim, buyurdu. Bir müddet sonra, Hazreti Fâtıma validemiz gelmişti. Hazreti Peygamberimiz: — Ya Kızım Fâtıma! Cefa gördükçe vefalı davranmamız, yabancılık gördükçe aşinalık etmemiz, kötülük görünce iyilik etmemiz için bize emir vardır. Ey gözümün nuru! Arap k

Peygamberimizin Mektubunu Yırtan Iran Hükümdarı

Peygamberimizin Mektubunu Yırtan Iran Hükümdarı İran kumandanlarından Finiz Deylemî ve Şehr bin Bâzan, İran hükümdarı tarafından Yemeni istilâ eden Habeşlileri, oradan çıkarmak için vazifelendirilmişlerdi. Muzaffer olduktan sonra orada VAli Radiyallahü Anh olarak kalmışlar ve asil bir soy olarak Asrî Saadete kadar orada yaşamışlardı. Hazreti Peygamberimiz, civar devletlere mektup yazarak İslâmiyete davet ediyordu. Aynı mektuptan bir tane de İran Hükümdarına yazmıştı. İran hükümdarı Kisra, gelen mektubu yırttı ve Yemen VAli Radiyallahü Anhsi Bâzan'a; Hazreti Muhammedi yakalayıp, huzuruna getirmesi için emir verdi. Bâzan, Peygamberimize adamlar gönderip, hükümdarın; kendisini huzuruna çağırdığını bildirdi. Peygamberimiz gelenlere: — Bâzan'a selâm söyleyin, îmana gelsin, hükümdar öldü... Pek yakında, İran ve havalisi de müslüman olacak! Siz de îslâmiyeti kabul edin, dedi ve elçileri geri gönderdi. Birkaç gün sonra da Bâzan'a, îran hükümdarının öldüğü ve y

Abide Bir Kadınla Hibal'in Konuşması

Abide Bir Kadınla Hibal'in Konuşması Büyüklerden Hayyan b. Hibal'in bulunduğu meclise; arif-i billah hatunlardan bir kimse gelerek: — Benim soracağım suallere içinizde cevap verecek kimse var mı? Diye sordu. Oradakiler, Hibal'i göstererek: — İstediğinizi bu zata sorabilirsiniz, dediler. Kadın: — Size göre cömert lik nedir? Diye sordu. Hibal: — Bol bol ihsan etmektir, Diye cevap verdi. Hanım bu sefer: — Bu anlattıklarınız dünya ile ilgili cömert liktir. Ben sana dindeki sahadan soruyorum, onu bana söyle? dedi. Hibal: — Gönül arzusu ile Allah'a Celle Celâlüh ibadet etmektir, Diye cevap verdi. Kadın: — Bu ibâdetinizde Allah'tan karşılık bekler, birşey ister misiniz? Diye sorunca, Hibal: — Tabii bekleriz, ... Allahü Teâlâ bize en azından bire on sevap vaadediyor. Niçin beklemeyelim, Diye cevap verdi. Kadın: — Ne acaip şey! Hem bire on bekliyor, hem de kendinizi ibadette cömert lerden sayıyorsunuz, Diy

Cüneyd-İ Bağdadî Hazretleri Ve Gıybet

Cüneyd-İ Bağdadî Hazretleri Ve Gıybet Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri, bir gün bir camide iken, bir genç gelip: — Allah rızası için bana yardım edin. Ben yardıma muhtaç bir kimseyim, der. Cüneyd-i Bağdadî hazretleri bakar ki genç sapa - sağlam bir insan, bu genç bu haliyle dilencilik yapmaya utanmaz mı ? Niye çalışıp kazanmaz da dilencilikle kendini küçük duruma düşürür,, Diye düşünür. O gece Cüneyd-i Bağdadî hazretleri bir rüya görür... Rüyasında; camide gördüğü gencin vücûdu bir kebap yapılıp bir tepsiye konmuş, önüne getirilir. Cüneyd-i Bağdadî hazretlerine: — Bunu yiyeceksin, derler. Hazret, “o insan etidir, yenir mi?” Diye karşılık verdiğinde: — Ya dün camide nasıl yiyordun... Yine öyle yiyeceksin! ., derler. Daha sonrasını Cüneyd-i Bağdadî hazretleri şöyle anlatıyor: — Meğer gıybet etmişim! Hemen korku ile uyandım. Abdest alıp iki rek'at namaz kıldım... Tevbe istiğfar ettim... Sabah olunca, hakkkında konuştuğum genci aramak için dışarı çıktım... Arad

İlk Yıllarda İslâmiyet

İlk Yıllarda İslâmiyet Hazreti Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz ve Ebu Bekir Sıddık Radiyallahü Anh hazretleri, bir gün, Mekke sokaklarından giderken; müşrikler mahallesinde kafirlerin saldırısına uğradılar. Mütecavizlerden bilhassa, Utbe bin Rabia, Hazreti Ebu Bekr'e, öyle bir tokat attı ki, yüzü tanınmayacak hale geldi. Bu hale şahit olan Beni Temim kabilesinden bir grup; Hazreti Ebu Bekir'i, evine götürdüler. Hazreti Ebu Bekir bayılmıştı... Biraz sonra kendine gelir gibi olunca ilk sözü: — Muhammed nasıl acaba? Diye sormak oldu. Orada bulunanlardan bazıları Ebu Bekir Radiyallahü Anh’ın bu halini ayıplamak istediler... Onlara göre, onun yüzünün gözünün şişmesine Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem sebeb olmuştu. Fakat Hazreti Ebu Bekir, arzusunda ısrar ediyordu. Biraz sonra annesi Ümmü Hayr, bir miktar yiyecek getirdi, Oğluna şunları ye! Bir miktar kendine gelirsin... Ondan sonra Muhammed'in durumunu öğreniriz” dedi. Hazreti Ebu Bekir ısrar

Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim

Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim Muaz b. cebel Radiyallahü Anh’dan rivayete göre Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Sana cennet kapılarından birisini göstereyim mi?” Muaz Radiyallahü Anh; O nedir? Diye sordu. Allah Rasûlü Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem:   ﻻَحَوْلَ وَﻻَ قُوَّ ةَ ِاﻻَّ بِا للهِ La hâvle velâ kuvvete illâ billâh Söyle! Buyurdu. [Maiyetten kaçınmak, itaatte bulunmak, güç ve kuvvet ancak Allah’tandır.] Hafız Ed-dimyati. Hadislerle Amellerin Sevabı. Sayfa 398 – Hadis no:1275

Hazreti Peygamberimizin Annesi Âmine Validemizin Son Sözleri

Hazreti Peygamberimizin Annesi Âmine Validemizin Son Sözleri Annelerin en şereflisi, Kâinatın Efendisi Hazreti Resulü Ekrem Sallallahü Aleyhi vesellem'in mübarek validesi, bütün müslümanların annesi Hazreti Amine validemiz, Muhammed'ül - Emîn Aleyhisselâm Efendimiz henüz altı yaşında iken vefat etmişlerdir. O bahtiyar anne, Peygamberimizin babası Abdullah'la izdivaç şerefine nail olup, Server-i Kâinat, Anne rahmine düştükten sonra babasını, dünyaya gelip altı sene yaşadıktan sonra da annesini kaybetmiştir. Evladının anne ve babadan yetim kalacağını gören anneler Sultanı Amine validemiz, evlâdına ölüm döşeğinde iken şu sözleri söylemiştir: . “Ma'sum çocuk! Seni vedia-i İlâhî olarak bırakıp gidiyorum, Rabbım seni mes'ut ve mebrûk buyursun! VAli Radiyallahü Anhdenin yokluğundan me'yüs olma! Ey bir ru'yanın kurbanı olacakken, Lütfü İlâhi sayesinde, fidye-i necat ile Pençe-i cellad-ı ezelden yakayı kurtaran Abdullah'ın o ma'sûm yav

Yasin Sütü İle Büyüyen Çocuk

Yasin Sütü İle Büyüyen Çocuk İmanlı bir kadın, çocuğunu emzirirken daima “Yasin” Sûresini baştan sona kadar okurmuş. Kadın Yasin'i bitirinceye kadar da çocuk emmeyi bitirir ve bu âdetini muntazaman devam ettirirmiş. Çocuk büyümüş, hayırlı, alî, fâzıl bir zat olmuş. Kadın oğluna ara sıra dermiş: —Oğlum! Sakın bu fazileti hep kendinden bilme, ben seni Yasin sütü ile büyüttüm! (Alıntı)

Anne Şefkati

Anne Şefkati Hazreti Davud aleyhisselâm zamanında iki kadın, çocuklarını bir ağacın altına bırakmışlar, kendileri de beraber tarlada iş yapıyorlardı. Biraz sonra ağacın altındaki çocuklardan birini, kurt kaptığını gördüler. Koşarak ağacın dibine varan kadınlardan her ikisi de orada kalan çocuğa sahip çıkıyor, ikisi de birbirine, senin çocuğunu kurt kaptı bu kalan çocuk benim diyorlardı. Aralarında anlaşamayıp, meseleyi halletmesi için Hazreti Davud'un Aleyhisselâm huzuruna çıkmaya karar verdiler. Kadınlardan birisi çocuğu kucağına almış, öbürü de onun yanında Hazreti Davud'un huzuruna çıkıp meselelerini anlattılar... Davud aleyhisselâm, çocuksuz kadına: — Bu kadının kucağındaki çocuk benim diyorsun. Bana bir şahid bulabilir misin? Diye sordu. Kadıncağız: — Bulamam, Ya Davud! Çünkü orada yanımızda kimsecikler yoktu. Fakat ben iyi biliyorum ki çocuk benimdir. Bu benden evvel varıp benim çocuğumu aldı, dedi. Davud aleyhisselâm, kadına: — Şahid bulamay

Hazreti Halime'nin Peygamberimizi Anlatan Sözleri

Hazreti Halime'nin Peygamberimizi Anlatan Sözleri Peygamberimizin sütannesi Hazreti Halime, Mekke-i Mükerreme'ye gelerek Peygamberimizle karşılaşmasını şöyle anlatmaktadır: — Zevcimle şehre inmiştik, bir süt çocuğu bulup bakacak ve hiç olmazsa bir miktar dünyalık elde etmiş olacaktık... Bizimle beraber şehre çocuk almaya gidenler, birer tane bulup döndüler. Biz bulamamıştık. En sonunda bir öksüz çocuk olduğunu ve öksüz olduğu için kimsenin onu bakmak için almadığını duyduk. Boş geri dönmektense, Amine'nin oğlu, öksüz çocuğu alalım da dönelim, bizimki de öksüz olsun, de-mekki nasibimiz bu imiş dedik ve çocuğa bakmak için almaya karar verdik... Zevcim beni, Âmine Hatun'un evine götürdü. Âmine Hatun beni kapıda karşılayıp, içerde mışıl mışıl uyumakta olan çocuğun yanına götürdü. Çocuk, altında yeşil ipekten bir şilte, 'beyaz yünden bir sargıya sarılmış yatıyordu. Çocuğun olduğu odaya girince, öyle güzel bir koku ile karşılaştım ki, cazibesinden sanki büyü

Hazreti Fatma Radiayallahü Anha'nın Mihri

Hazreti Fatma Radiayallahü Anha'nın Mihri Hazreti Fâtıma validemiz Radiayallahü Anha evlenme zamanı yaklaşıp düğün hazırlığı yapıldığı bir sırada, Sevgili Peygamberimizin huzuruna çıkıp şöyle dedi: — Babacığım herkesin kızlarının mihri altın ve gümüşle takdir ediliyor. Benim mihrim de böyle olursa seninle diğer insanlar arasında ne fark olur. Ben öyle arzu ediyorum ki, benim mihrim, yarın huzuru îlâhî'de senin ümmetlerinin affı olarak kabul edilsin de, bir dünyalık olmasın, dedi. Cenâb-ı Allah, Hazreti Fâtıma Radiyallahü Anha validemizin bu dileğini kabul buyurmuşlardı. Hazreti Cibril gelerek Peygamberimize: “Fâtıma'nın dileği kabul edilmiştir” müjdesini getirdi. Peygamberimiz de kızından memnun olmuşlardı ki; “Aferin kızım... Peygamber çocuğu olduğunu belli ettin” buyurdular. (Alıntı)

Huzur ve Saadet Reçetesi

Huzur ve Saadet Reçetesi 1 - Saadetimiz İçin; Şûrâ Suresi Âyet - 129 حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ Okunuşu: Hasbiyellâh, lâ ilâhe illahû, aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbûl arşiil azîm. Anlamı: Bana, Allah yeter (kâfidir), O'ndan başka ilâh yoktur. Ben, Allah'a tevekkül ettim (güvendim). Ve O, azîm arşın rabbidir. (Sabah Akşam 7'şer kez oku) 2 - Sıkıntı ve Stresin Defi İçin; Enbiya Suresi 87. Ayet Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz buyurdular ki: “Bir kelime biliyorum ki, onu kederli olan okudu mu kederi dağılır. Bu kardeşim Yunus Aleyhisselâm’ın duasıdır: لَا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ Okunuşu: Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn. Anlamı: “Senden başka İlâh yoktur. Sen Sübhan’sın (her şeyden münezzehsin). Muhakkak ki ben, zalimlerden oldum.” (Her gün 21 veya 100 defa oku) 3 - Rızık İçin;