Kayıtlar

İşte Osmanlı

İşte Osmanlı 19. yüzyılda Almanya’nın Mülhaym şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu. Fransızlar, her sene nehrin Almanlar’daki kısmına geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı. O sıralar, birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çıkaramıyorlardı tabiî. Her sene böyle olunca çareyi Osmanlı Sultanına durumu yazıp, imdat istemekte bulurlar. Mektupta şöyle denmektedir: “Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyet’in de halifesisiniz. Bizi şu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkânı sağlayın. ” Çöküş faslına girildiği bir zamana denk gelen yardım isteğini inceleyen padişah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker elbisesi göndermeyi kâfi bulur ve cevabı bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır. Şaşkına dönen Almanlar, çuvalı alıp mektu

Fetvanın Böylesi

Fetvanın Böylesi Kanuni Sultan Süleyman, sarayın bahçesindeki armut ağaçlarını kurutan karıncaların öldürülmesi için Şeyhulislam Ebussuud Efendi’den şu beyitle fetva istemiş: -Dırahta ger ziyan etse karınca Zararı var mıdır ânı kırınca (Yani ürünlere zarar veren karıncaları öldürmekte şer’an zarar var mıdır?) Ebussuud Efendi, bir beyitle cevap vermiş: -Yarın Hakk’ın divanına varınca, Süleyman’dan hakkın alır karınca...

Sizi Kanuna Şikâyet Ederiz

Sizi Kanuna Şikâyet Ederiz Kul hakkına özen gösteren Sultan Süleyman, bu konuya duyduğu titizlik nedeniyle “Kanuni” lakabını almıştır. Budin Seferinden dönen ordu, yolların darlığı sebebiyle tarlalardan geçmek zorunda kalmıştı. Bu sırada bir köylü, elindekini padişahın atının geçtiği yere fırlatınca at ürkmüş, köylü de yakalanarak padişahın huzuruna getirilmişti. Sultan Süleyman köylüye: -Derdin nedir de böyle yaptın? diye sorunca, köylü: -Biz fakir köylüleriz. Askerlerinizden bazıları, bizim yeni ektiğimiz tarlalardan geçtiler. Ya bu zararı ödersiniz, ya da sizi şikayet ederim. demiş. Bunun üzerine Kanuni köylüye: -Peki bizi kime şikayet edeceksiniz? diye sormuş. Köylü: -Siz Kanuni değil misiniz? Sizi kanuna şikayet ederiz. deyince Sultan Süleyman çok memnun olmuş ve hemen köylülerin zararlarını hesaplattırıp zararı ödemiş.

Düşmanın Silahına Aynı Silahla Karşılık Verin

Düşmanın Silahına Aynı Silahla Karşılık Verin Mısır’ın fethinden sonra esir Memluk kumandanlarından Kayıtbay Yavuz Sultan Selim’in huzuruna getirilmişti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti: “- Söyle bakalım Kayıtbay, cesaret ve kahramanlığın ne işe yaradı?” “- Cesaret ve kahramanlığım hâlâ var ey Sultan! Yalnız, bize ne yaptıysa ordunuzdaki toplar yaptı!” “- Anlamadım!. . ” “- Berberilerden biri, Venedik’ten top getirerek bize satmak istemişti de, Peygamberimizin, “ok ve kılıç kullanın” şeklindeki emrine aykırıdır diye satın almamıştık. O satıcı bize, “Yaşayan görecektir ki, memleketiniz top yüzünden elinizden çıkacaktır” demişti. Meğer doğruyu söylemiş!” “- Din kaidelerine böylesine bağlı idiniz de, Allah’ın, “Düşmanın silahına aynı silahla karşılık veriniz” emrine neden uymadınız? Bilmez misiniz ki, “Ok ve kılıç kullanın” demek “Başka silah kullanmayın” demek değildir. O zaman o silahlar varmış, şimdi de bu silahlar var!”

Kol Ve Sakal

Kol Ve Sakal 2. Selim zamanındaki İnebahtı mağlubiyeti’nin üzerimizdeki tesirini anlamak isteyen Venedik Elçisi, Sokullu’yu ziyarete gelmişti. Büyük adam derhal vaziyeti kavradı. Ve Elçi’ye söz sırası bırakmadan hitâbetti: -Siz söylemeseniz de ziyaretinizin hakiki sebebinin anlıyorum. Biz Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kopardık, siz de inebahtı’da donanmamızı yakmakla bizim sakalımızı kestiniz. Kesilen sakal çabuk uzar ama, koparılan kol bi daha yerine gelmez!

Sen ki Frençeskosun

Sen ki Frençeskosun Alman İmparatoru Şarlken’le, 24 Şubat 1525′de yaptığı Pavye Savaşı’nda yenilerek esir düşen Fransa Kralı Fransçois ve annesi Düseş Dangolen, büyükelçi Kont Jan de Franjipan ile Kanuni’ye birer mektup gönderirler. Kraliçenin mektubu şöyledir: Şimdiye kadar oğlumun kurtuluşunu Şarlken’in insafına bırakmıştım. Fakat Şarlken oğluma hakaretler etmektedir. Dünyaya geçen hükmünüz, cihanın bildiği azamet ve şanınızla oğlumun kurtulmasını temin etmenizi zat-ı şahanenizden niyaz ediyorum. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman Kraliçe ve esir François’ya birer mektup gönderir. Mektupta kısaca şunlar yazılmaktadır: Sen ki Fransa vilayetinin Kralı Françesko’sun. Sarayıma elçin ile mektup gönderip ve bazı ağız haberi dahi ısmarlayıp, memleketinize düşman girip, hala hapiste olduğunuzu bildirerek, kurtulmanız hususunda tarafımdan yardım ve meded istida eylemişsiniz. Padişahların mağlup olması ve hapsolması tuhaf değildir. Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz. Gece gündüz a

Padişahın İşi Ne?

Padişahın İşi Ne? Sultan Murad Han o gün bir hoştur. Telâşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar: - Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var ? – Akşam garip bir rüya gördüm. - Hayırdır inşallah?. . – Hayır mı şer mi öğreneceğiz. - Nasıl yani? – Hazırlan, dışarı çıkıyoruz. Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt’a çıkar, döner Vefa’ya, Zeyrek’ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar, sorarlar; – Kimdir bu? Ahali: – Aman hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyhusun biri işte!. . – Nerden biliyorsunuz? - Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz… Bir başkası tafsilata girer; - Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar ç

Traş Edilen Sakal Daha Gür Biter

Traş Edilen Sakal Daha Gür Biter Osmanlı donanmasının ilk defa bozguna uğradığı İnebahtı Deniz Savaşı’ndan sonra, II. Selim’in emriyle yeni bir donanma kurulur. Donanmayı kurmakla görevlendirilen Kılıç Ali Paşa, bahar ayında donanmayı her şeyi ile hazırlamıştı. İnebahtı’da Kıbrıs’ı almak için uğraşan Haçlı Armadası bu amacına ulaşamamıştı. İnebahtı bozgununun sorumlusu olan Sokullu Mehmed Paşa, 7 Mart 1573′de Venedik büyükelçisi Barbaro’ya: “Biz sizden Kıbrıs Krallığı’nı alarak kolunuzu kestik. Siz ise donanmamızı yenmekle bizim sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez ama tıraş edilen sakal daha gür biter. ”

İşte Hak İşte Salahiyet

İşte Hak İşte Salahiyet Yıldırım Beyazit, serkeşlik eden Bulgaristan’ı fethetmişti. Buna içerleyen Macar Kralı Sigismund, başkent Bursa’ya özel elçisini fethi proteto etmek ister. Elçiler Bursa’ya girerler. Geliş çoktan tüm şehirde duyulmuş, gavur görmemiş meraklı halk sokaklara dökülmüştü. Halk süslü koşumlu atlara binmiş elçiyi ve korumalarını izlemekte, bir yandanda gülümseyerek dalga geçiyorlardı: “Vay canına Durak Çavuşum! Görmekte misin ki; koşumlar atlardan, atlar binicilerinden daha değerli… Şu gavurcuklar çok alem vesselam!” “Bunlar niye kadın gibi süslenmişler böyle?” Elçi söylenelerin birkısmını anlar ama bozulduğunu göstememeye çalışır. Zira kral her şart altında diri durmasını emretmişti: “Azametli dur, sert bak, Osmanlı’ların içine korku salmaya çalış! Macar kafilesini görünce yürekleri ürpersin. Padişaha da meydan oku. Hangi hakla Bulgaristan’ı fethetdiğini sor. Üzerine yürü. Yüklenebildiğin kadar yüklen! Beni temsil ettiğini unutma. ” Elçi kralın söyledik

Aydos’u Fetheden Rüya

Aydos’u Fetheden Rüya Orhan Gazi’nin padişah olmasından sonra (726/1326), ilk fethedilen yer Üsküdar’ın doğusundaki Semendire (Samandıra) kalesi olmuştu. 728 (1328) tarihinde Konur Alp ile Abdurrahman Gazi, Semendire’nin güney tarafındaki Aydos hisarı fethine gönderildiler. Bir hayli sarp bir kale olan Aydos hisarının fethine hemen muvaffak olamadılar. Aydos tekfurunun güzel bir kızı vardı. Bir gece rüyasında derin bir kuyuya düştüğünü gördü. “Gördü ki bir civân-i nurânî çıkageldi halâs için ânı. ” Bu haldeyken güzel bir yiğit geldi, elini uzatıp kızı çıkardı. Sabahleyin hisarın burcundan etrafı seyreden kız, Abdurrahman Gazi’yi gördü ve onun rüyada kendisini kurtaran yiğit olduğunu anladı. O anda İslâm dini kalbinde yer etti ve hemen bir kağıda durumunu açıkça yazdı. İslâm dinine gireceğini bildirerek: “Eğer kalenin fethi muradınız ise, firar ediyormuş gibi buradan geçip gidiniz. Falan gece hisar dibine geliniz. Sizin için bu kalenin fethi kolayca mümkün olur. ” diye yazarak,

Biz Seni Uyanık Bilirdik

Biz Seni Uyanık Bilirdik İstanbul’da kenar semtlerden birinde oturan yaşlı bir kadın, padişahın huzuruna çıkmak istediğini saraydaki görevlilere bildirmiş. Bunun üzerine sultanın karşısına çıkarılmıştı. Yaşlı kadın: Evinin soyulduğunu ve bu olaydan padişahın sorumlu olduğunu söyleyerek, şikayette bulunur. Bunun üzerine hiddetlenen Kanuni: -Bana bak kadın, sen niçin bu kadar derin uyku uyudun da evinin soyulduğunu duymadın? deyince, yaşlı kadın: Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik, onun için evimizde rahat uyuyorduk der. Bu cevap üzerine Kanuni utanarak: -Haklısınız diyerek, kadının çalınan mallarının bedelini kendi malından öder.

Osmanlı Donanması

Osmanlı Donanması Osmanlı donanmasıyla Venedik donanması arasında savaş çıkmış. Venedik donanmasının komutanı Andrea Doria imiş. Gözcü Osmanlı donanmasının yaklaştığını fark edince hemen Andrea Doria’ya haber vermiş: - Osmanlı yaklaşıyoor. Andrea Doria sormuş: - Kaç gemi var? Gözcü: - 10-20 kadar. Komutan hemen emir erini çağırmış: Oğlum bana hemen kırmızı gömleğimi getir. Emir eri şaşırmış: - Niçin komutanım? Andrea Doria: - Savaşırken yaralanacağız. Kan izi belli olmasın ve de askerlerin cesareti kırılmasın diye… Bu arada gözcüden yine ses gelmiş: Efendim 50 kadar oldular. Andrea Doria heyecanlanmış ve emir erine tekrar seslenmiş: - Gömleği boş ver. Sen bana kahverengi pantolonumu getir…

Boğaziçi Köprüsünde Tanklara Meydan Okuyan Kadın Konuştu

Resim
Boğaziçi Köprüsünde Tanklara Meydan Okuyan Kadın Konuştu http://www.haber7.com/guncel/haber/2055089-koprude-tanklara-meydan-okuyan-kadin-konustu

Padişah’ın Edebi

Padişah’ın Edebi Mısır seferine gidilirken ordunun korkunç Sina Çölü’nden geçmesi gerekiyordu. Kum fırtınalarının etrafı kasıp kavurduğu, gündüzleri dayanılmaz sıcaklara sahne olurken geceleri dondurucu soğukları davet eden bu çölü dünya da hiç bir ordu geçememişti. Yavuz Sultan Selim ordusuna moral verici sözler söyledikten sonra atını çöle sürdü. Herkes yanındaki suyu idareli kullanıyor, namazlar teyemmüm yapılarak kılınıyordu. Yolculuk böyle sürüp giderken Yavuz Sultan Selim’in bir ara atından indiği ve saygılı bir halde yaya olarak yürüdüğü görüldü. Herkes şaşırmıştı ama, kimse sebebini soramıyordu. Padişahın hiç yanından ayırmadığı Hasan Can durumu öğrenmekte gecikmedi. Padişah O’na şunları söylemişti: “İki cihan sultanı Peygamber Efendimiz önümüzde yaya olarak yürürlerken biz nasıl at üstünde olabiliriz Hasan Can?”

Bre Doğan

Bre Doğan Kosova Meydan Savaşı’nda büyük bir bozguna uğrayan Haçlı orduları Macar Kralı Sigismund’un lideliğinde büyük bir birlik oluşturdular. Bu birliğe Avrupa devletlerinin hemen hepsi katılmıştı. 130 bin kişilik bir ordu ile Bulgaristan’a girdiler ve Doğan Bey tarafından korunan Niğbolu Kalesi’ni kuşattılar. Durumu haber alan Yıldırım Bayezıd harekete geçerek yardıma koştu. Kalenin çevresi tamamen kuşatıldığı için herkes merak içindeydi. Her ne olursa içerden bir haber alınmalı ve ona göre hareket edilmeliydi. Bunun için kafa yoran Yıldırım Bayezıd, hiç kimseye haber vermeden bu görevi kendisi yapmaya karar verdi. Gecenin karanlığından faydalanarak atını sürdü ve gitti. Niğbolu Kalesi’nin çevresi karanlıklar içindeydi. Kaleyi kuşatan Haçlı askerlerinin yer yer yaktıkları ateşler havadaki esrarengizliği bir kar daha arttırıyordu. Yıldırım Bayezıd, içki içe içe sarhoş olan devriyeler arasından geçerek kale duvarının yanına kadar geldi ve gecenin sessizliğinden yankılanan bi

İlk Osmanlı Kanunu

İlk Osmanlı Kanunu Oğlu Orhan’a, “Gönül kerestesiyle bir Yenişehir ve pazar yap” diye vasiyet eden Osman Gazi, Yenişehir’in alınmasından sonra orada kurulan Pazar yerini dolaşıyordu ki, Germiyan taraflarından gelen bir adam yanına gelerek şöyle seslendi: “- Beyim, beyim! Yenişehir’in pazar bac’ını bana satın!. . ” Osman Bey şaşırmıştı; sordu: “- Bac nedir be adam?” “- Yani ki beyim, pazara her kim mal getirirse ondan akçe alayım!. . ” “- Pazara gelenlerden alacağın mı vardır ki onlardan akçe alacaksın?” “- Beyim! Bu töredir ki, ezelden beri bütün ülkelerde böyledir. Ben alır size veririm, siz de emeğimin karşılığını bana verirsiniz!” “- Bir kişinin kazandığı başkasının olur mu be adam? Ben onun malına ne koydum ki akçesini alayım? Var git yanımdan da zararım dokunmasın!” Adam yardım uman bakışlarla etrafındakileri süzerken onlar durumu Osman Bey’e anlattılar. Günümüzde belediyelerin pazarcılardan “işgaliye bedeli” adıyla aldıkları vergi o zamanlarda da alınıyordu ve

Korkutamayan Düşman

Korkutamayan Düşman Sultan Alpaslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği subaylardan biri huzuruna gelip telaşla: -300 bin kişilik düşman ordusu bize çok yaklaştı, demiş. Alpaslan, hiç önemsemeyerek şöyle karşılık vermiş: -Biz de onlara yaklaştık.

Sır Saklamak

Sır Saklamak Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı Padişahı gibi, devletin selameti için sefer hazırlıklarını gizli tutarmış. Bir keresinde, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: -Sen sır saklamasını bilir misin? diye sormuş. Vezir, Yavuz’dan cevap alacağı ümidiyle: -Evet Hünkârım, bilirim dediğinde, Sultan Yavuz cevabı yapıştırmış: -Ben de bilirim. 

Alparslan’ın Malazgirt’teki Nutku

Alparslan’ın Malazgirt’teki Nutku Cuma namazından sonra Sultan Alparslan, ordusuna şöyle hitap etti: -Kumandanlarım, askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehit olur cennete girerim. Büyük bir inançla söylenen bu heyecanlı sözlere askerler hep bir ağızdan: -Ey Yüce Sultan! Her zaman senin emrinde ve seninle olacağız, nereye gidersen oraya gideceğiz, diye haykırdılar. Sultanın üzerinde beyaz bir elbise vardı. Düşmana hücum etmeden önce son söz olarak askerlerine şunları söyledi: -İşte şehitlik kefenim, savaş meydanında ölürsem beni bu elbise ile gömersiniz. Bundan sonra Türk ordusu hücuma geçti. Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş akşam üzeri sona erdi. Tarihin en büyük meydan savaşlarından biri olan Malazgirt Savaşı Türk ordusunun kesin galibiyeti ile sonuçlandı. B

Padişah’ın Kaftanı

Padişah’ın Kaftanı 1517 yılında kazanılan Ridaniye zaferinden sonra kutsal topraklarda huzuru sağlayan Yavuz Sultan Selim ordusuyla birlikte İstanbul’a dönüyordu. Yolculuk sırasında, İbn-i Kemal adıyla tanınan Anadolu Kazaskeri ve ünlü bilgin Kemal Paşazade’nin atının ayağından sıçrayan çamurlar Padişah’ın kaftanını kirletti. Kemal Paşazade mahçup oldu, korktu ve ne diyeceğini şaşırdı. O’nun bu halini gören Padişah tebessümlü bakışlarla süzdükten sonra şöyle teselli etti: “Senin gibi bir bilginin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Vasiyetimdir ki, öldüğüm zaman bu kaftan bu haliyle sandukamın üzerine konsun!” Padişahın sırtından çıkardığı kaftanın çamurları temizlenmedi, öylece saklandı ve vasiyetine uygun olarak ölümünden sonra sandukasının üzerine örtüldü.