Kayıtlar

onlar etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Onlar, Resulullah Efendimizin Komşularıdır

Onlar, Resulullah Efendimizin Komşularıdır Eyyûp Sabri Paşa Mirat-ül Haremeyn kitabında diyor ki: Sultan Abdülmecid Han, Mustafa Reşit Paşanın mason olduğunu, İslamiyet’e aykırı bir yol tuttuğunu anlayınca, üzüntüsünden hastalandı. Yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunup irade-i şahane alınıyordu. Sıradaki bir yazı için, Medine halkının bir dilekçesi okunacak denildi. - Durun, okumayın, beni oturtun! Buyurdu. Arkasına yastık konup, oturtuldu. - Onlar, Resulullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten hayâ ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin! Buyurdu. Ertesi gün vefat etti. İşte, Osmanlı sultanlarının ahlakı, hayâsı ve dine saygıları böyle idi.

Onlara Benzemeyin!

Onlara Benzemeyin! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara, 120) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: "Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır." (Ebu Davud, libas 4) Gayr-ı Müslimlere benzemek ve onlarca kutsal sayılan gün ve vakitlerde onlar gibi hareket etmek dinimizce bid'at kabul edilir. Nitekim cahil Müslümanlardan birçoğu Hristiyanların en büyük bayramı olan Paskalya'da ve Noel (yılbaşı)de ateş yakmak, mum gibi vb. şeyler hazırlamak suretiyle Hristiyanlara katılır, yaptıklarını yapmaya özenirler. Amr b. Şuaybin babasından, onun da dedesinden yaptığı rivayete göre Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem efendimiz. "Bizden başkasına benzemeye çalışan,

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak…

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak… Biri, mübarek bir zata bağlanır. O zatın dergâhına gidip gelmeye başlar. Fakat yine dergâha gittiği bir gün, dergâhtaki büyük bir köpek, önüne çıkar, havlamaya başlar ve onu içeri bırakmaz. Mübarek zat da, merakla pencereden bakar. Köpek içeri almayınca, talebe köpeğe bağırır, -Ey köpek, yeter yahu! Sen de bu dergâhın köpeğisin, ben de… Köpeğin köpeğe bunu yapması reva mı? Der. Köpek kuyruğunu indirip gider. Talebe içeri girince hocası, onu ve diğer bütün eski talebelerini çağırır. -Bana kâğıt kalem getirin! Der. İcazetini yazıp, o talebenin eline verir, -Evladım, senin işin tamam. Benim vekilimsin. Artık benim sana verecek bir şeyim kalmadı! Buyurur. Herkes şaşırır, çünkü dergâha intisap edeli henüz çok az bir zaman olmuştur. O talebe, bunun üzerine, -Efendim, ben bir şey bilmiyorum. Bu icazeti neye istinaden verdiniz? Diye sorar. Hocası buyurur ki: -Evladım, bu dergâhın vazifesi, insanlara tevazuyu öğr

Sevgi Nedir Diye Sormuşlar

Sevgi Nedir? Bir Ermiş’e sormuşlar:  Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? -“Bakın göstereyim’” demiş, Ermiş. Önce sevgiyi dilden gerçeğe indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine şimdi demiş Ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. Buyurun deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükr

Şifa Duası

Şifa Duası كَانَ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم يَعُودُ بَعْضَ أَهْلِهِ يَمْسَحُ بِيَدِهِ اليُمْنى وَيَقولُ: «اَللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ، أَذْهِبْ الْبَأسَ، واشْفِ، أَنْتَ الشَّافِي لَا شِفَاءَ إِلاَّ شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لَا يُغَادِرُ سَقَماً» مُتَّفِقٌ عَلَيْه. Okunuşu: Kane ennebiyyi sallahallah’ü aleyhi ve sellem yeûdü ba’de ehlihi yemsehû  biyedihil yümna ve yekûl: Allahümme Rabbennasi, ezhibil be’se, veşfi, enteşşafî lâ şifae illâ şifâûke, şifaen lâ yüğadiru sekâmnen. Anlamı: Ey bütün insanların her türlü ihtiyacını karşılayıp onları terbiye eden Rab! Ey dertlilerin devası, bütün ıstırap ve sıkıntıları dindiren Allah’ım! Şifayı bizzat sen ver, zira hakikatte şifayı veren sadece sensin. Öyle bir şifa ihsan etki, hastalıktan eser bırakmasın. Buhari