Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh’tan Nasihatler -2-

Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh’tan Nasihatler -2-

 

01- Bizim Vazifemiz Aşı Yapmaktır

Bizim vazifemiz aşı yapmaktır. Zorla ağaç meyve vermediği gibi insan da zorla irşâd olmaz. Zorla yapılan iş semere vermez. Aşı ise iki kısımdır.

·        Nûr,

·        Zulmet.

Zulmetin aşısıyla meşgul olanlar çok. Neticesi vahim olan bu işle başlarına bela bulanlar, sayılara sığmıyor. Biz nûr aşısıyla meşgûlüz. Ağacı, güzel meyve vermeye zorlayıp sopa ve balta ile vurulsa, altına ateş yakarak tehdit edilse, bozuk meyvelerini iyi yap, iyi çıkar, tembih ve tehdidinde bulunulsa, hiç kâr etmez. Ancak aşılamak suretiyle meyvesi değişip, menfaat hâsıl olur.“

”Bizim yolumuz, iman, İslâm ve Ahlak-ı Muhammediyeyi aşılamaktan ibarettir.” Bizim bu âlemde biricik emelimiz var. O da Ümmet-i Muhammedin evlatlarının kalplerine Fuyuzat-ı Muhammediyeyi aşılamaktır.“

 

02- "Biz Onu Çoban Abdullah’a Verdik"

Bâyezîd-i Bestâmî (kuddise sırruh) hazretlerinden, birisi kerâmet talebinde bulundu. Hazret-i Şeyh:

Biz onu çoban Abdullah’a verdik. Git, sana göstersin, dedi ve gönderdi.
O adam, kerâmet talebiyle çobanın yanına geldiğinde, elindeki çomağı kırıp, sağına-soluna diken çoban, çomaklardan zuhûra gelen üzümleri göstererek:

Şu sağımdaki beyaz üzüm benim amelim... Şu solumdaki siyah üzüm de senin amelinin iktizâsıdır, dedi.
Sonra adam, sürü etrafında dolaşan ve koyunlara ziyan vermeyen kurtlara bakarak:

Kurtla koyun ne zaman barıştı? Diye sorunca, Abdullâh-i Râî hazretleri şu düşündürücü cevabı vermiştir:

Allah ile çobanın barıştığı zaman..."

 

03- Bu Dünyanın En Bahtiyar İnsanları

"Sizi tebrik ederim çocuklar. Akranlarınız şehvete esir olup nefis ve heva peşinde başıboş dolaşırken, sizler Hazret-i Mevla’nın zatının nuru ile alakadar ve sıfatının eseri olan ilm-i Kuran ile meşgul oluyorsunuz. Burada öğrendiklerinizle ümmet-i Muhammedin evladını bataklıktan kurtarmağa hazırlanıyorsunuz. Bu ne yüce bir vazifedir...

Yemin ederim çocuklar, sizler bu dünyanın en bahtiyar insanları ve hatemis-saade bahçesinin fidanlarısınız. Hepiniz ümmet-i Muhammede yadigar olsun.

 

04- ”Büyüklerin Ölümü”

"Âriflerin ölümüne üzülmeyin o gâfillerin gözünden kaybolmak içindir.
Gâfil olmamaya gayret edin. Vazifede gevşek olanların kulakları Âlem-i emirden çekilir.

Meyve veren ağaca kuru denilmediği gibi, eseri devam eden zevâta da ölü denmez.

Yılanın gömlek bıraktığı gibi, asıl olan ceset değil ruhtur.

 

05- Cimrileri Cömertliğe Alıştırmak

"İnsanın sahâvet (cömertlik) damarlarında tutukluk vardır. Onun açılması için; vereceğimiz zekât, fitre ve benzeri hayırları bahîl (cimri) olan kimselere teslim ederek;

"Şunu filan müesseseye yahut filan kimseye veriver" derseniz, o da vermeye alışır.

Bu suretle hem sizin verdiğiniz makbul olur, hem de vermeye teşvik ettiğiniz için ecir alırsınız.

Bir adam, kendi cimri olduğu halde, hem teşvik istemez, hem de gayrın ihsânına tahammül edemezse, o zaman doğrudan cennete giremez.

Kendi yapmıyor, lâkin teşvik ediyorsa, o kimse müstesnâdır.

 

06- Çayın Faideleri

Çayın beş faidesi vardır.

       Hazmı kolaylaştırır,

       Harareti teskin eder,

       Bedeni dinlendirir,

       Uykuyu izale eder,

       Kardeşler arasına muhabbeti getirir."

 

07- Din İlminde İhmal

Hiçbir zaman, his ve tecrübeden ibaret olan ulûm-i müsbeteyi, ulûm-i ilâhî üzerine tercih etmeyin. Sizler, Allahın memuru, peygamberin memuru, din-i mübinin memuru, kitabullahın memuru, füyüzât-ı ilâhîyi tevzi memurlarısınız.

Allahın zâtını, sıfâtını, peygamberin sünnetlerini, dînin, şeri şerifin hükümlerini, Allahın kitabını bilmeyenlere kitabullahı öğretip, kalplerine feyz-i ilâhî aşılamakla memursunuz. Vazifeniz, batağa düşmüş olan ümmeti bataktan kurtarmak. Gâye rızâ-i ilâhîdir. Buraya kadar getirdiğimiz emaneti ve kıyamete kadar devam edecek olan ulûm-i ilâhînin devamı, sizlerin uhdesindedir. Bu işi ihmal edip vazife yapmayanların, kıyamet günü on parmağım yakasında olacak.
Rütbesi yüce olan bu işin, mesuliyeti de büyüktür.

Şimdi üç kişi olduğuna bakmayın; yarın 30, daha sonra yüz binler olacak. Bu asırda ilim bizim elimizden intişar edecek. Bu, Cenâb-ı Hakkın takdiri, peygamberân-ı izâm ve evliyâ-i kirâmın kararlarıdır.

 

08- Din ve Dünya Menfaati

"Dîni dünyaya âlet eden hocalar, halkı kendilerinden soğuttu. Bir şey alır da para vermez diye, esnaf bunlara yüz vermez ve kaçar hâle geldi. Siz öyle olmayın. Maddeyi mâneviyata karıştırmayın. Din hizmetleri sadece Allah rızası için yapılır.

 

09- Duâda Dikkat Edilmesi Gereken Bir Husus

"Büyükler: "Yâ Rabbî, bizi tahammül edemeyeceğimiz imtihana tâbi tutma!" diye duâ ederler de, "Bizi imtihana sokma!" demezler.

Zira imtihanda terfî-i derece var. Siz, "Yâ Rabbî, ben imtihan ehli değilim, beni imtihan etme, Habîbin iltimâsı ile bizi bu âlemden imtihansız olarak göçer" diye dua edersiniz. "Allah imtihan ediyor!" gibi sözleri aslâ konuşmamalı. Zira kim imtihan verebilir?

 

10- "Dünya Malı"

İnsan gölge peşinde koşmaz. Dünya gölge gibidir. Nasıl güneşe karşı gidilse, gölge seni takip eder, peşini bırakmazsa; güneşe arka çevirirsen, gölge öne düşer, ne kadar koşsan yetişip yakalamak kabil olmaz. Hakka dönüp (gölge misâli dünyayı) kendine tâbi kılmalı...

 

11- Emir Vermek

"Emir vermeye alışmayın. Ben vâlidenizden su dahi istemem. Emir vermekle sözün rûhu ölür. İhbar, emirden daha müessirdir. Misâl: "Benim oğlum sigara içmez değil mi?" gibi."

 

12- “Enel-Hak" Sözü

"Hallâc-ı Mansurun "Enel-Hak" demesi "Ben hakkım" demek değil, "Ene alel-Hak: Ben hak üzereyim" mânâsındadır. Kurân-ı Kerîm ve hadîs-i şerifte tevilât yapıyoruz da evliyaullahın sözünü neden hüsn-ü tevil etmiyoruz?

 

13- Esmâ ül-Husnâdan Tevvâb İsm-i Şerîfi

Âyeti kerîmede, “Ondan (Allahtan) mağfiret dile. Muhakkak ki o, tevvâbdır (tevbeleri çok kabul edendir)” (Sûre-i Nasr, 3) buyuruluyor.
"Tevvâb",Hazret-i Mevlâ’nın sıfatıdır... Tâiblerin tövbelerini kabul buyurucu ve azâbından rahmetine dönücü mânâsınadır. "Tâib", (tevbe eden) kulun sıfatıdır. Zâhiren ve bâtınen isyandan ibâdete rücu edici demektir. Bu itibarla müminler iki kısımdır.

Biri, tâiblerdir ki bunlar ehl-i cennettir. Diğeri, gayr-i tâiblerdir (tevbe etmeyenler) ki, onlar meşiyyet-i ilâhîdedirler. [Yani, Cenâb-ı Hakk dilerse azâb eder, dilerse cennetine koyar.]

Bu âyet-i celîlede Resûlullah Efendimize “ves-tağfirhü” (buyurularak) istiğfarla emir, emr-i imtinadır; çünkü, Fahr-i Kâinat Efendimizden günah sâdır olmamıştır ve olmaz. Öyleyse mağfiretten murâd, ümmetidir; “ümmetin için mağfiret talep et” demektir."

 

14- “Fatiha-i Şerîfeye Nasıl Mana Verdin?“

Halife Harun Reşidin kapıcısı, tefsir hazırlayıp halifeden ihsan almak için gelen şahsa;

Fatiha-i Şerife nasıl mana verdin? Demiş.
Bu sual üzerine adam hemen uyanmış ve utanarak dönüp gitmiş.
Yani kapıcı, "Ara sıra halifeden de yardım talep ederim, diye mi mana verdin?" demek istemiş. Hâlbuki Fatiha-i Şerife’de, "Yalnız senden yardım talep ederim" deniliyor. "Gaye Rıza-i ilâhîdir.

 

15- Şöyle düşünmeli:

"Ya Rabbi, aciz kulunu Ümmet- i Muhammede hizmet etmeye muktedir kıl."

Eğer, "Ya Rabbi, bana ilim ihsan et" derse, şahsî menfaate taalluk edeceğinden, rıza-i İlâhîye muvafık olmaz. Zira her ilim sahibi bu ümmete hizmet etmiş değildir ve edemez. Bu itibarla da, rıza-i Bârîyi bulamaz. İlim ve cennet istemek, menfaat-i şahsiyedir. Gaye, rıza-i Bari olacak.

 

16- "Günahlardan Kaçınmak Sıddîkların Kârıdır”

Bir aziz, "Hayrı, Salih kimseler de fâcir kimseler de işleyebilir. Lâkin günahlardan çekinmek sıddîkların kârıdır" demiş.

Bu yolda da, kötülüklerden kaçınmak, emirleri eda etmekten daha ziyade terakkiye sebeptir."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Uzun Ömür İçin Dua