Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh’tan Nasihatler -8-
Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh’tan Nasihatler -8-
01- Allah kerimdir amma kuyusu da derindir. İp ve kova olmayınca su
çıkmadığı gibi, nur ve feyz de çıkmaz.
02- Atomun arz üzerinde müddet-i tesiri elle sene olduğu gibi, decâcilenin
bu ümmet üzerinde müddet-i fesâdı dahi elli senedir.
03- Benim evlatlarıma Tarih öğrenmek farzdır.
04- Benim evlatlarım, bildiğinin âlimi, bilmediklerinin tâlibidirler.
05- Benim evlatlarımın her biri bir Süleymandır. Ben daha yüz sene yaşayacağım.
06- Benim evlatlarım, Yusuf Aleyhisselâm güzelliğindedir.
07- Ben size "eceztü" dediğim zaman sizler alim olmadınız,
ilmin anahtarlarını almış oldunuz. Bu aldığınız anahtarla Anadoluya gidecek, büyük
büyük kitapları açacaksınız ve onun içindeki hakikatleri Ümmet-i Muhammedin evladına
anlatacaksınız.
08- Ben şu denî dünyayı, evlâtlarımın kirli tırnağına değişmem.
09- Bir meşaiyyun var, bir de işrakiyyun var. İşrakiyyun: Önce inanıyor,
sonra hikmetini araştırıyor. Meşaiyyun bunun zıddıdır. Kainatı inceler Allahı bulur.
Bizim sûfî mezhebimiz işrakiyyun üzerine kurulmuştur. Zahirilerle farkımız; biz
cevizin içini, onlar kabuğunu yerler.
10- Biz akla ve zekâya kıymet vermeyiz. Salıverdin mi evinin yolunu bulabilecek
kadar aklı olsun kâfidir.
11- Biz Cenab-ı Hakkın ahrette bize vereceği selahiyetle, mahşer halkına
şöyle dürbünle bakacak, kimin bize bir merhabası, ilgisi, sevgisi, alakası, Allah
yolunda bir hizmeti varsa hepsine şefaat edecegiz.
12- Biz, terakkî anlarında çürükleri terk ederiz. Askerde harekât ânında
hastaları bırakır. Bununla beraber, nâdim olup dönenler, kabul olunur.
13- Bize gelinceye kadar bütün piran, bu alemden giderken, kendilerinden
sonra, kendileri gibi yetiştirdikleri birisini vazifelendirerek bu alemden gitmişlerdir.
Yalnız bana mahsus olmak üzere ben bu alemden gittikten sonra benim tasarrufum daha
40 yıl devam edecektir.
14- Bize şemsî tecellî verildi. Hangi yöne nazar ettiysem, orası ihyâ
oldu.
15- Bizim bu alemde bir tek işimiz var. O da yavrularımızın kalblerine
Allah Celle Celâlüh ve peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem sevgisi ile iman ve
İslam nurunu yerleştirmektir.
16- Bu dinin garip anlarında hizmet gören, saltanatını sürmeden ölmez.
Benim kardeşlerim fukara olmayacak.
17- Bu dünyanın cefâsından sefâsına sıra gelmez, gâfil olmayın, ilme
çalışın, geçen günler geri gelmez.
18- Ders okuturken takıldığınız bir yer olursa, orada fazla durmayın.
Nasıl ki etrafı kazılan bir ağaç kolayca devrilirse, evveli ve âhiri anlaşılan kitabın
da ortasını anlamak kolaylaşır.
19- Dışımız halk ile, içimiz Hak ile...
20- Din asıl, dünya ve siyaset feridir. Dünya ve siyaset dinin
inkişafına alet olabilir. Fakat din, dünya menfaat ve siyasetine âlet olamaz. Âlet
edenlere lanet vardır.
21- Dinamitle su içinde ölen balıklar haramdır. Gayr-i merzuk olanları
da mahvettiğinden bu işte hayır yoktur, hadiseler zuhur eder.
22- Edep, akıl ve şeriata muvafık hâl ve harekete denir.
23- Ey İslâm Cemaatı! Biz hayatta olduğumuz müddetçe, Resûlullâhın eshâbına
yalan isnadında ve iftirada bulunulabileceğini mi zannediyorsunuz? Böyle bir zanna
kapılmayınız, çünkü biz hayattayız.
24- Göz ve kan verip almakta mahzur yoktur. Zira azayı arızîye olup,
azayı asliyyeye tabidir. Yani, kötüye kullanılırsa mesuliyeti alan kimseye aittir.
25- Her yerde birlik ve beraberlik lazımdır. Muvaffak olmak için her
hususta ittifak etmeli ve dayanışmayı asla elden bırakmamalıdır. Çünkü Allahın nusreti,
maddi ve manevi yardımı cemaat ile beraberdir. Toplu çalışanlar bunun semeresini
kısa zamanda elde ederler.
26- Hizmet muvaffak olsun da, varsın bizim yerimiz caminin pabuçluğu
olsun.
27- Hulûs-i kalble tahsil olunan ilim, ayn-ı ibâdettir.
28- İlim, muhabbet, kâmil itikad ve havf isyâna mânidir.
29- İlim, nûr-ı ilâhidir. İnsan ise kovan. Kirli bir kovanda arının durmadığı
gibi, isyan ve zulmetle kirlenmiş vücud ve kalbde de ilim durmaz.
30- İlim vukuata tabidir. Vukuat ilme tabi değildir. Ve herkesin işi
kendi efal-i ihtiyarisine bağlıdır.
31- İlmin farz-ı ayın olduğu bugün de, sekiz saatten aşağı ders okumak
kâfi gelmeyecek.
32- İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûkî es-Serhendî hazretleri: ‘Ben nefsin
ne kadar büyük bir düşman olduğunu, ancak on yedi senede öğrenebildim!’ buyurmuşlardır.
33- İmansız ve zındıklaşmış din düşmanlarının aleyhinde konuşmak, gayret-i
diniyyeden olduğu için gıybet değildir.
34- İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Nurdan haberi olmayan, ondan zevk
almayan insan, nurun düşmanı olur.
35- İnsan gibi, ilmin de anâsırı erbaası vardır; ağızdan öğrenmek ve
anlatmak, gözünden görmek, kulağından işitmek, eliyle yazmakla beraber, kalbiyle
de feyz-i ilâhiyi çekecek.
36- İnsanlarla iyi geçininiz. Kimseyi darıltmayınız. Günün birinde araba
kaldırmaya olsun, yarar.
37- İttika; iman ile küfürden, ibadet ile isyandan, füyüzat-ı ilahi ve
rabıta ile de gafletten muhafaza etmek manasınadır.
38- Kâinatı saran karanlığı kaldırma zamanı gelip de, ezelî hüküm icâbı
insü cinnin nebîsi, Habîbü Rabbil-Âlemin Kurân-ı Kerimle gönderilip âleme safâ verdiği
gibi o Resûlullâhın hususî yaratılmış vârisleri de, lâ yevmil-kıyam devam edecek
olan dîn-i mübîni, binlerce belâya katlanarak yılmadan yürütecekler.
39- Kalemsiz talebe, kurşunsuz avcıya benzer.
40- Maşayı ateşe koyup çekmekle ısınmaz, beklerse ateş gibi olur, derslerde
böyledir. Az okumaktan istifade o kadar olur.
41- Meyve veren ağaca kuru denilmediği gibi, eseri devam eden zevata
da ölü denmez.
42- Rabıtaya ehil olmayanlara ilim öğretmek haramînin eline kılıç vermek
gibidir. Fuyûzât-ı ilâhiden mahrum olduklarından öğrendikleri ilmi dünya menfaatine
âlet ederler.
43- Rütbesi yüce olan kimselerin, kendilerinde cemal sıfatı galip olduğundan
kafir ve asilere helak değil, hidayet diler. Ehl-i küfrün kâffeten helak olup cehenneme
gitmesinde fayda yoktur. Enbiya-yı mürselîn insanların hidayeti için gönderildiler,
helakı için değil.
44- Sahâbi: Resülullah Sallallahü Aleyhi Vesellem in daire-i imkan ve
daire-i emkine-i külliyenin tamamını kendi letaifinden nazar ederek, seyr-i sülûkunu
bir anda itmâm ettiği kişi demektir.
45- Sihir, insanın nefsindeki habâseti, başka bir habâsete bağlayarak,
bir başkasına havâle etmektir.
46- Süleyman aleyhisselâm, Yalnız başına bir orduyu mağlup etmek ne kadar
zor ise, nefs-i emmâreyi mağlup etmek ondan daha zordur“ buyurdular.
47- Tarîk-i Nakşî; rabıta yolu, enbiya ve mürselîn yolu, ârifler, kâmiller,
sıddîklar yoludur. Tarîk-i müşahede ve tarîk-i şühuddur.
48- Tırnağını şu dünyaya değişmediğimiz bir evlâdımız için, küre-i arzın
altı üstüne gelse, bir şey lâzım gelmez.
49- Varis-i Muhammedî ve sahib-i zamanın sonuncusu, sâdât-ı kiramdan
olup bu devlet Türkiyeye ihsan olunmuştur. İmam-ı Rabbanî Kuddise Sirrûh Hindistan’da,
Hz. Şah-ı Nakşibend ve Mevlana Siracüddin Buhara’da, son sahib-i zamanda Türkiye’de
zuhur etmiştir. Cümlesi sâdâttan (altun silsileden) olup bu tarik-i âlinin yüceliğine
şehadet eder. Irk ve milliyet göz etmeden Hindistan, Pakistan ve Buhara’dan emanet-i
kübra, ilahi irade icabı Türkiye’ye intikal etmiştir.
50- Yâ Rabbî! Dünyayı kalbime koyma, elimden de alma!
Yorumlar
Yorum Gönder