Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh’tan Nasihatler -4-
Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh’tan Nasihatler -4-
01-
İnsana
Verilen Yedi Anahtar
İbn-i Mesûd (radıyallâhu anh)tan rivayet edilen bir hâdis-i şerifte
beyan olunur ki:
"Kur’ân-ı Kerim 7 kapıdan nazil olmuştur."
İnsanlara da 7 anahtar verilmiştir.
• Birinci anahtar, kalb.
Kalbi nur ile dolan kimseye bir kapı açılır. Kur’ân ın bir türlü manasını vermeğe
vâkıf olur.
• İkinci anahtar ruh.
Ruhu nurlanan kimseye, diğer bir kapı açılır ve başka bir mana vermeğe muktedir
olur.
• Diğer anahtarlarda; sır, hafî, ahfâ, nefs-i nâtıka, nefs-i küllîdir.
İşte bu latâif-i sebanın (yedi lâtifenin) hepsini nur ile dolduran kimseye 7 kapı
açılmış olur ki, her biriyle bir başka esrara vâkıf olur.
02-
İnsanın
Letaifi
İnsan on atifeden mürekkeptir. Bu letaifin beşi âlem-i emirden, beşi
âlem-i halktandır. Âlem-i emirden olan beş latife; Kalp, ruh, sır, hafi, ahfa’dır.
Bunların usulü (asılları) arş-ı mecidin fevkindedir (üstündedir). Cevahir-i mücerrede
olan işbu usûlün (asılların) Kudret-i ilahiye ile âlem-i imkânda cesed-i insanın
(insan cesedinin) mevazi-i müteaddidesine taallukları vardır ki, o mevazi-i latifenin
(latifelerin yerleri) ehline malum olan mahalleridir.
03-
Latife-i
Kalp:
İnsanın sol memesinin iki parmak altında et parçası olan kalbin civarındadır.
Ezeli kudrete seri olarak üzerine lafza-i celâl (Allah ismi celâli) nakş olunmuştur.
Bu latifenin aslı, âlem-i emirde ve nûru kırmızı akîk rengindedir. Efal-i ilahînin
tecelliyatına bağlıdir.
Latife-i kalp; Âdem (a.s.) ın kademidir. Kurb vilâyetide (yakınlık
ve velilik) Âdem (a.s.)in kurb ve velâyetine münasebet tutar.
04-
Latife-i
Ruh:
İnsanın sağ memesinin iki parmak altında olup latife-i kalbin tam
hizasındadır. Latife-i kalp gibi bunun da üzerine lafza-i celâl nakş olunmuştur.
Bu latifenin rengi sarı olup Sıfat-ı ilâhînin tecelliyatına bağlıdır. İbrahim (a.s.)ın
kademidir.
05-
Latife-i
Sır: Sol memenin iki parmak üzerinde olup rengi beyazdır. Diğerleri gibi
bunun da üzerinde lafza-i celâl nakş olunmuştur. Zât-ı ilâhînin tecelliyatına bağlıdır.
Musa (a.s.)ın kademidir.
06-
Latife-i
Hafi:
İnsanın sağ memesinin iki parmak üzerinde olup üzerine lafza-i celâl
nakş edilmiştir. Rengi yeşil olup Ubud-i ilahînin tecelliyatına bağlıdır. (Ubudiyet
Nûru) Hz. İsa (a.s.)ın kademidir.
07-
Latife-i
Ahfa:
Rengi beyaz olup etrafı kahverengi ile çevrilidir. Uhud-i ilahînin
tecelliyatına bağlıdır. Resulullah Efendimizin Kademidir. Ezelde alınan ahd
numunesi sırr-ı Muhammedi, burada mevcuttur.
Ervah-ı ezelde ruhların Cenab-ı Hakka verdikleri ahdin üç nüshadan
birisinin bulunduğu mahaldir. Bu ahdin diğer bir nüshası "Levh-i Mahfuz"da,
üçüncü nüshası da "Hacerül-Esad / Esved"e nakş olunmuştur.
Yukarıda bahsedilen letaifden sadece latife-i kalbin üzerindeki lafza-i
celâl yazılarını sâlik, rabıta esnasında görebilir. Diğer letaifteki lafza-i celâl
yazılarını, bu letaifin envarı, latife-i kalbe nisbetle daha keşif olduğundan salik
göremez.
İnsan vücudunda her birinin ayrı bir mahalli bulunan bu latifeler,
zikir haline yükselip tevhit durumuna gelince, ruh yaratılışı gereği olan marifete
ererek (seyr-i sülûkunu tamamlayarak) Hakkal-Yakîn mertebesine yükselir."
08-
İrade-i
Cüziyye
Ezelde Ahmed Cennetlik, Mehmet Cehennemlik diye zât ve şahıs üzerine
bir hüküm yoktur. Ancak elbiseler biçilmiş; (iman elbisesi, itâat elbisesi, nur
elbisesi) şu elbiseleri giyenler Cennetlik denilmiş; ayrıca küfür, isyan, zulmet
elbiseleri biçilmiş, bunları giyenler de Cehennemliktir denilmiştir. Kul, irade-i
cüziyyesiyle bu elbiseleri seçmekte tamamen serbest bırakılmıştır. Binaenaleyh,
insan irade-i cüziyyesiyle bunlardan hangisini seçer ve giyerse oraya gider."
09-
İstanbul
Efendisi
Benim evlatlarım, çarıklarını sürüye sürüye gelirler, birer İstanbul
efendisi olarak dönerler.
Şimdi ye kadar Müslümanları hakir görmüşler; üstü başı pejmürde,
kirli, paslı insanlar olarak millete tanıtmaya çalışmışlardır. Benim evlatlarım
tertemiz giyinip gezecekler, yolda, sokakta yürürken gayet vakûr bir şekilde ilerleyecekler.
Müslümanlığın şahsiyetini, bu millete tanıtacaklar, onu hakkı ile temsil edeceklerdir.
10-
Îtikâf
Sünnet-i Kifâyedir
Îtikâf, sünnet-i kifâyedir. Bir memlekette yapılmazsa, felâket-i
umûmiye zuhûr eder! Belâyı def etmek için, muhakkak yapılmalı... Bu, müftilerin
vazifesidir. Yapılmadığı takdirde başlıca mesûlü, müftilerdir.
Mutlak itikâf, on gündür. Gayr-i mukayyet olarak yapılan niyet, kemâle masruftur.
(On günden aşağı olamaz.) Niyet, mukayyet olursa, kaydettiği gün kadar durur.
Mescidlerde dünya kelâmı helâl olmadığına göre, girerken, "Neveytül-itikâfa
hatta enahruce" diyerek içeri girmeli... O zaman konuşulan sözler haram olmaktan
çıkar. Fakat "enahruce" diye kayıtlamazsa, on gün durmak icap eder.
Evde yalnız kadınlar itikâf edebilirler.
11-
Kâbe-i
Muazzama ve Beytül-İzze
Bu dünyada sekaleyn (insanlar ve cinnîler) in kıblesi Kabe-i Muazzama,
melâike-i kirâmın kıblesı de Beytül-İzzedir. Beytül-İzze muhâzât-ı Kabedir (Kabe
ile aynı hizâdadırlar). Onun için, "semâda eşref (en şerefli) olan Beytül-İzze
ve yeryüzünde ise Kabe-i Muazzamadır" demişlerdir.
Kabeye "Beytullah" denildiği gibi, Beytül-İzzeye de "Beyt-i
Mamûr" denir. Kurân-ı Azîmüş-şânın toplu olarak indiği yerdir. Cebrâil aleyhisselâm
Leyle-i Kadirde Kurânımızı Levh-i Mahfuzdan alıp Beytül-İzzede ki nûrdan bir kürsî
üzerine indirmiştir.
Bu kadar güzel ve ağaçlı yerler dururken Kabe-i Muazzama neden susuz
bir çöle yapıldı? Denilecek olursa, (cevaben) deriz ki:
Hac, bir takım zorluk ve meşakkatlerin yaşanacağı mahşerin dünyadaki
ufak bir temsilidir. Orada çekilen zorluklar, günahların afvına vesîle olur. Kabe-i
Muazzama, göze hoş görünen ağaçlı ve sulu yaylalara yapılsa idi, herkes oraya zevk
için giderdi. Halbuki hacdan murad, rızâ-i İlâhîdir, dünya sefâsı değildir.
Allâhü zûl-Celâl hazretleri, bu hac mevzilerini “ğayrizîzerin [Ekinsiz
bir vadi]” (Sure-i İbrahim, 37) olarak yaratmıştır. Ta ki cebâbire takımı gidip
de oralarda zevk ve sefâya dalmasınlar.
Müzdelife, "mahall-icem [toplanma yeri]". Resûlullah Efendimiz
Haccetül-Veda’da ki son hutbelerini irâde buyurduktan sonra Müzdelifeye gelinceye
kadar ağladılar. Allâh-ü zûl-Celâl hazretlerine iltica edip ümmeti için af ve mağfiret
dilediler. Hazret-i Mevlâ da bu makamlara gelip de kendisinden af diledikleri takdirde
Ümmet-i Muhammedi affedeceğini vadetti...
Hac vazifesini îfâya vüsati olmayanlar, "Yâ Rabbi, ben senin
farzını îfâ eylemek için mübârek hacca gidemedim. Orada yapılan vazife-i mâneviyyeler
iştirak edemedim. O ibâdât ve tâatlerin hürmetine beni de onların içine dâhil eyle.
Afv-ı umûmiyyeye mazhâr olanlara, mağfîrîn zümresine ilhâk eyle" diye duâ etmeli.
Öğle ile ikindi arasında, Allâhü ekber deyip dört rekat namaz, mümkünse tesbih namazı
kılmalıdır.
Resûlullah Efendimiz Haccet-ül-Veda da, o sene için 100 deve gönderdiler. 63 tanesini
bizzat kendi mübârek elleriyle kestiler.
Gerisini Hz. Aliye bıraktılar. [Ashâb] anladılar ki Resûlullah Efendimiz
yolcudur."
Yorumlar
Yorum Gönder