Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh’tan Nasihatler -6-

Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh’tan Nasihatler -6-

 

01- Kaç Çeşit Yakîn Vardır?

“Eğer İlmül-yakîn ile bilmiş olsaydınız, (çoklukla böbürlenmezdiniz). And olsun, o cehennemi mutlaka göreceksiniz. Sonra onu, elbette ki aynül-yakîn ile göreceksiniz.” (Sûre-i Tekâsür, 5-7)

İlmül-yakîn, aynül-yakîn, hakkul- yakîn vardır. Meselâ zindanı bilmek "ilmül-yakîn", onu görmek "aynül-yakîn", zindana girmek de" hakkul-yakîn"dir. Bu cihetten "aynül-yakîn" ehlinin hâli, "ilmül-yakîn" ehlinden üstündür. "Hakkul-yakîn" ise "aynül-yakîn" in fevkindedir.

Hazret-i Mevlâ, Tekâsür sûre-i celîlesinde, "ilmül-yakîn" ve "aynül-yakîn" buyurdu da ehl-i îmâna olan lûtuf ve kereminden dolayı "hakkul-yakîn" buyurmadı. Eğer, "hakkul-yakîn" buyurmuş olsaydı; herkesin mutlaka, hiç olmazsa bir defa cehennemi "hakkul-yakîn" görmesi îcab ederdi.

"Hakîkatühakkıl-yakîn" ise, Resûlullah (sallallâhu aleyhi vesellem) Efendimize mahsus olan bir rütbe-yi âliyedir ki, o rütbeye hiçbir nebî ve velî çıkamaz!"

 

02- Kâinatla Alâkalı Bazı Bilgiler

Bütün tasarrufâtın küllîsi (meydana gelen her şey), Âlem-i Emr’den zuhur eder. Tatbikatının icraatı ise, Âlem-i Kürsîdir. Harekât-ı arzlar, yağmurlar, kışlar... Her şey yukarıdan; bütün tedvir-i umur (işlerin döndürülüp çevrilmesi), oradaki melâikeler vasıtasıyladır... “Semadan arza kadar bütün işleri (Allah celle celâlühû) düzenleyip idare eder...” (Sure-i Secde:5) âyet-i kerîmesi, harekât-ı arz ve bütün umûrun semâdan gelen bir câzibe ile olduğunu beyan etmektedir...

 

03- "Keramet

Her hâli kerametün-nebi olan yolumuzun gayrisinde, hiçbir kâr ve kerâmet aramayın.
“- Yâ Rabbî, kalb gözümü açıp da beni perişan etme, diye duâ etmeli."

İmam-ı Rabbanî hazretleri, irşad için gönderdiği halifesinden gelen haberde:
“- Burada bir müstedriç var: Havada uçar, suda yürür, bir anda bir şehirden bir şehre varır. Halk peşinde, diyordu.
Cevap verdiler:
“- Havada uçmak marifet ve kerametse, pis sinekler, karga ve çaylaklar da uçuyor. Suda yürümek kerametse, pis kaplumbağalar, yılan ve çıyanlar, hem dibinde, hem yüzünde yürür. Bir şehirden bir şehire gitmek kerametse, iblis ve ifritlerde bir anda doğudan batıya giderler. Böyle şeylerin hükmü yoktur.

 

04- Hakikî Keramet Efrad-ı ümmetin kalbinde nuru imanı tutuşturmaktır.

Zinhar keramete talip olmayınız, afak-i ve enfüsi kerametler izharında yarışan bir kısım Anadolu velileri, Mülk-ü milletin tahribine sebep olmuşlar, seyirci kalmışlardır. Bizim ve sizlerin tâlip olacağımız, bir tek keramet vardır; o da Ümmet-i Muhammedi (feyz-i ilahi ile) aşılamak, din-i celil-i İslamı öğretip yaymaktır.

 

05- Kıyamet Yakındır

Bu âlem eski saraya benzer. Nasıl ki eski bir saray tamir görünce ömrü uzarsa, dîn-imübîn-i İslâm’da ihyâ edilirse, kıyâmet tehir olunur.

 

06- Kiracı Ve Oturduğu Ev

Kiradaki bir adam, evden çıkarken kırığına-çıkığına bakmalı. Badanasını, şusunu-busunu tamamlamalı. Silip süpürüp öyle teslim etmelidir. Bu, usûl-i şerîden ve kemâlât-ı insaniyyedendir. Böyle yapmayanlar, ev-yurt sahibi olamazlar. Daima perişan olurlar.

 

07- Korku

Haktan korkan, halktan korkmamalı. İşini düzgün yapanın, içi de düzgün olur.

 

08- Kurban Büyük Bir İmtihandır

Kurban, Cenâb-ı Hakkın kullarına büyük bir imtihanıdır.

Bu imtihanların en büyüğünü de enbiya-yi ızâm vermiştir.

Bütün nebilerin verdiği imtihanların en muazzamını da Resûlullah Efendimiz vermişlerdir. Nitekim İbrahim aleyhisselâmın bu imtihanına mukâbil Peygamber Efendimizin de, hânedân-ı Resûlullahtan 170 kişinin şehit olacağının bilmesi ve onların şahâdetini kabul etmesi ki; bu bir "sırr-ı kader" işi olup, belki onların "Makâm-ı Mahmûd" da ve maiyyet-i Hazret-i Resûlullah’ta bulunabilmeleri için olmuştur.

 

09- Kurbanın Maddî ve Manevî Faydaları

Kurbanın maddî ve manevî olmak üzere yedi mühim fâidesi vardır:

1. Gadab-ı ilâhîyi söndürür.
2. Rızâ-i ilâhîyi celb eder.
3. Çok kurban kesilen bir memlekette harp olmaz.
4. Eğer bir insan vakti hâli müsait olup da kurban kesmezse, muhakkak ki o adamın ya kendisinden veya çocuğundan yahut da malından, ticaretinden, servetinden, varlığından mutlaka bir kan çıkacaktır.
5. Kurbanda çoluk-çocuk ve fakir ve fukara için umumî bir maslahat ve mutlak bir menfaat vardır.
6. Kurban Bayramında afv-ı umumî tecelli eder.
7. (Kurban kesmeyen) Allahsızların gayesi, neticesi ve sonu intihardır.

Kendi kendilerini katlederek ebedî cehenneme yuvarlanır giderler.

 

10- "Kurbanlar da Şehittir

Kurbanlık hayvanlar da şehittir. Çünkü onlar, Allah-ü Teâlânın emrine boyun eğerek kesilirler.

Hayvan kesileceğini bilir; Mevlâ ona ilham eyler. Onun için kesmeden önce onu hırpalamamalı; bilhassa kesileceği yere götürürken onu sürüklememelidir. Çünkü bu eziyettir. Ona eziyet ise haramdır.

Hayvanı keserken, canı çabuk çıksın diye iliklerini dahi kesmek doğru olmaz. O hayvan bizim için canını fedâ ediyor. Ne mutlu ona!.. Keşke onun yerinde biz olsaydık. Yani onun gibi Allah yolunda biz de can verseydik..."

 

11- Lafza-i Celâl İsm-i Azamdır

Esmâ-i İlâhiyenin içinde Lafza-i Celâlin rütbesi başkadır. Çünkü müsemmâsı, zât-ı ehadiyet-i mücerrede-i ilâhiyedir. Diğer esmâ ise, efâl ve sıfât-ı ilâhiyenin isimleridir.

Bu İsm-i Celâl, aynı zamanda bütün esmâyı câmi olan bir İsm-i Azamdır. Yani lafzatullah, zât-ı ilâhî ile İsm-i Azam, "el-Hayyül-Kayyûm" da sıfat ile İsm-i Azamdır.

"Allah" ism-i celâlinde, diğer esmâ-i ilâhiyede olmayan bir takım hâssalar vardır. Bir defa hiçbir lisanda tercümesi yoktur. Eğer bir çocuğa isim olarak verilse, o çocuk yaşayamaz. Harflerinin müfredâtını teker teker alsak, yine sırr-ı ehadiyet-i mücerredeyi ifade eder. Meselâ;
"Allah, Lillah, Lehû, Hû" gibi. Burada "vav" zâidedir. Aslı "Hu"dur. Eğer "Hû" da alınsa, o zaman yaşayabilmek için aldığımız "hava"yı dışarı verirken "Hû" diye yine onu isbat ederiz.

Hazret-i Mevlâ’nın tasarrufunu, eşyanın üzerinden bir an uzak tutmak kabil değildir.

"İllâ Hû",ismiyyeti ifade eder; çünkü "Hû", ilm-i nahve göre zamir, ilm-i tasavvufa göre isimdir. Hiçbir isim yoktur ki âhiri "vav", mâkabli mazmum olsun. Ancak "Hû" ism-i şerifi müstesnâdır.O da Hazret-i Mevlâya mahsus bir isimdir.

Bugüne kadar Hazret-i Mevlânın 99 esmâsından, 1001 esmâsından bahs edenler olmuştur. Lâkin âlem-i semada 4000 esması daha vardır ki, bundan bahsedip konuşan olmamıştır. Cenâb-ı Hakk kıyâmet gününde, küre-i arzı bu 4000 esmâ-i ilâhiyesi kadar genişleterek, bütün insanları orada cem edecektir.

 

12- el-Hayyul-Kayyûm

 

On sekiz bin âlemi yok iken icat edip hayat veren demektir. Yalnız hayat kâfi değildir; onu tutup muhafaza etmek icap eder. Hazret-i Mevlâ, "Kayyûm" ism-i şerifiyle tutmaktadır. İsa aleyhisselam mevtayı ihya için, "Yâ Hayyu yâ Kayyûm" diye duâ ederdi. Tecrübesi kolaydır. Batmak üzere olan bir gemide, insanlar hep birden "Yâ Hayyu yâ Kayyûm" diye feryat etseler gemi batmaz, batamaz."

 

13- Mehdi

Hz. Mehdî (aleyhirrıdvân) hakkında vâki hadîs-i şeriflerde, Fahr-i Âlem (sallallâhu aleyhi vesellem) Efendimizden sıran haber sâdır olmuştur; ancak, anahtarı kimde ise o açar ve işin hakikatini o anlar, başkası anlayamaz. Herkes anlasa sır zâhir olur. Usûle muhâlif gelir.

Yani zamanın sâhibi, Resûlullahın vârisi perdeyi kime açarsa, ancak o anlar. Nüzûl-i Îsâ aleyhisselâmdaki sır da böyle. Allah dostlarının rütbesindeki büyüklükleri nispetinde halleri ve sırları kapalıdır."
Mehdî bizim usûlümüz üzere gelecek, şimdi o devirdeyiz."

 

14- Mürid Olmanın Şartları

Bizimle arkadaş olmak isteyen zevatın kendisinde taşıması gereken şartlar:

1. Bizim "Habl-i Metin-i Rabbanî", "Urve-i Vuska-i ilahî" olan bir silsile-i sahihaya bağlı telkin, talim, ifade vazifesiyle icazetli ve mükellef olup olmadığımıza kesin bir itikad ve yakin kesbetmesidir.

2. Geçmiş günahlardan “- bir daha dönmemek şartıyla- tevbe edip gücü yettiği kadar yüce dinimizin emir ve yasaklarına sarılması.

3. Allaha olan kuvvetli sevgi vesilesiyle onun rızasına nail olacağına yakinen itikat etmesi.

4. Beraberlik ve bağlılık gerçekleştikten sonra surî ve kevnî kerametleri göstermek istememesi. Kendisine bile bu gibi ahvalin zuhurunu gizli ve açık olarak arzu etmemesi. (İstemeden keramet müşahede eder veya kendinde zahir olursa onu nenefvenede ispat lazım gelmez.)

5. Hakk’ın rızasını ve ahreti isteyen kimse için dünyayı terk etmek zarurî ve iki zıddı bir araya toplamak mümkün olmadığından zahir de ve batında imkan ölçüsünde ahiret hayatına ağırlık vermek. Hiçbir şekilde Allahın rızasına ve ona mülâki olmaya, fanî dünya hayatını tercih etmemesi ve bu hususta her şeyi terk edenlerden olamadığı için kalben daima mahzun ve kederli bulunmak suretiyle terakki göstermesi.

6. Hocası ve uyduğu şahıstan öğreneceği manevi vazifeleri takatı nispetinde hüsn-ü kabul ve ifaya çalışması ve bunları kendisi için, iki dünyanın saadeti için sermaye bilmesi.

7. İrtibat sağlandıktan sonra bunun güzelce muhafazası ve ahdin gerçekleşmesini bozan hal ve davranışların büyük ve ebedî mesuliyetinden korkup devamlı bu korku üzere olması zarurî ve mecburîdir."

 

15- Müslüman Cesur Olmalı

Evvelâ imanın 6 şartına bağlanmak, saniyen cesur olmak lâzım. Korkaklar, Resûlullaha tam bağlı olamazlar. Vârislerine, üstatlara da bağları gevşek olur. Müslüman cesur olmalı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis