Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh’tan Nasihatler -3-

Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh’tan Nasihatler -3-

 

01- Hakiki Mürşid

Ağaç nasıl ki, gövdesinden değil de meyvesinden iyi anlaşılırsa, mürşid-i kâmil olan kişilerde, gösterişli zahir hallerinden değil, meyve ve mensuplarından yani yetiştirdikleri kimselerin güzel hallerinden anlaşılır. Ve bu suretle kendilerine tâbi olmak, manevî feyzinden her hususta istifade etmek caiz ve sahih olur. Şöhreti arşa çıksa, hakikî mürşidin misali, meyvesidir.

 

02- Haset

Nefsin kuvvetli hastalıklarından biri haset olduğu gibi, şeytanın kuvvetli tasarruflarından biri de vesvesedir. Kuran-ı Kerimin, tertibinde haset ve vesvese ile nihayet bulması, bu işin ehemmiyetine işaret eder. Habis nefsin bütün arzuları menfaat olup, emel ve arzuların tavanı yoktur. Menfaatperest insanlar, nefsin köleleridir.
İmam-ı Rabbanî evlatları ise, şöyle düşünür: Herkes Müslüman olsun, Hak yolunu bulsun. Bizden evvel cennete girsin. Zengin ve âlim olsun. Bizler de Hak yoluna hâdim olalım (hizmet edelim), derler.

 

03- Hatım-i Hâcegân

Hatm-i Hacegân, Nakşî tarikatının büyük rükünlerinden olup Cenab-ı Hakkın emriyle Hızır (a.s.) tarafından Hace Abdulhâlik Gucdüvanî Hazretlerine talim buyurulmuş olup bu zat tarafından vaaz ve tesis kılınmış bir rükündür. Bu tarikatta Hace Abdulhâlik Hazretlerinin zamanından itibaren bu rükün icra olmuş ve esbab-ı vusulün en mühimi olarak addedilmiştir.

Hatm-i Hacegân aslen ve feran kitab ve sünnetten çıkarılmıştır. Zira burada yapılan işler; Allah-ü Teâlâya istiğfar, niyaz, Resulullaha selatu selâm, tahmid ve Tevhid-i Hüdadan, tilavet-i Kuran-ı azimüş-şândan ibarettir. Bunları yerine getirmek ise teklifât, memurât-ı ilahiye ve nebeviyyedir.

Binaenaleyh Hatm-i Hacegan, bidat ve sonradan uydurulan bir şey olmayıp kitap ve sünnetin ahkam-ı ameliyesinden olup tarikatın büyük bir rüknüdür.

 

04- "Her Şeyi Takdir Eden de Yol Gösteren de O dur

Cenâb-ı Mevlâyı zül-Celâl vel-Kemâl Hazretleri, Kurân-ı Kerîmde, bizlere zâtını anlatırken, “O, takdir eden ve yol gösterendir.” (Sûre-i Alâ,1-3) buyuruyor.“

Abdülvehhâb-i Şarânî hazretleri, Nil kenarında bu ayet-i celilenin tefsirini yazmak için düşünürken bakmış ki, bir zehirli böcek süratle Nil’e doğru gidiyor. Arkasını takip etmiş. Böcek, su üzerinde ki kaplumbağanın sırtına binip karşı tarafa geçmiş. Sonra öteden koşup gelen bir yılanın boynuna atlayıp onu sokmuş. Yılan çaresiz çabalanırken oradaki ağacın altında yatmakta olan adam uyanmış. O sırada yılan da ölmüş. Dehşet ve hayret içinde kalan o adam, Şarânî Hazretleri hâdiseyi nakledince, Mevla’ya karşı vazifesinde kusurlu olduğunu itiraf etmiş. Şarânî Hazretleri de Allâh’ü zûl-Celâl vel-Kemal Hazretlerinin nasıl takdir edip de hidayet ettiğini gördükten sonra tekrar düşünüp, "Vallahi ente kadderte ve hedeyte" (Vallahi, sen takdir ettin ve sen yol gösterdin) deyip tefsirini yazmaya başlamış.“
Bu âyet-i kerîmenin tefsirinde, Fahreddîn-i Râzî hazretleri şu açıklamada bulunuyor:

Ayetteki "kaddera" kelimesi, hem zâtları hem de sıfatları açısından bütün mahlûkâtı içine alıp her birinin kendilerine göre olduklarını ifâde eder. Dolayısıyla Cenâb-ı Hakk, gökleri, yıldızları, dört ana unsuru, madenleri, bitkileri, hayvanları ve insanları, belli bir yapıda, kütlede, cüssede ve büyüklükte takdir etmiştir. Yine her birisi için, bilinen bir müddet bekâ tayin etmiş; çeşitli sıfatlar, renkler, tadlar, kokular, yükseklikler, alçaklıklar, güzellikler, çirkinlikler, saâdetler, şekâvetler, hidâyetler ve dalâletler gibi şeyler takdir etmiştir. Nitekim bir başka âyet-i celîlede, “Her şeyin bizim nezdimizde hazîneleri vardır ve biz her şeyi, belli bir ölçü (miktar) ile indiririz.” (Sûre-i Hicr, 21) buyurmuştur.

 

05- "İbrahim Aleyhisselâmın Ezeldeki Nezri

İbrahim aleyhisselâm, oğlu Hz. İsmâili kurban etmek gibi büyük bir imtihana tâbi tutulmuştur. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri Fütuhatında ve daha birçok ekâbir küşûfât-ı sahîhalarında, bu imtihanı şöyle izah etmişlerdir:

İbrahim aleyhisselâm, tâ âlem-i ezelde, kendisine bir evlat verildiği takdirde, onu rızâ-yı İlâhî için kurban edeceğini nezr etmiş. Bu nezrini âlem-i dünyada tekrarladıktan sonra aradan geçen zaman içinde unutmuş. Hazret-i Mevlâ da kendisini rüyâ vâsıtasıyla îkaz buyurunca, oğlu İsmâil’e hitâben;

“- Ey yavrum! Dedi. Ben rüyamda görüyorum ki, seni kesiyorum. Bak artık, sen ne dersin?

Oğlu İsmâil de;

“- Ey babacığım, ne emr olundunsa yap. İnşâallah beni sabredenlerden bulacaksın, dedi.” (Sûre-i Sâffât, 102)

“Muhakkak ki bu, açık bir belâ ve parlak bir imtihandır.” (Sûre-i Sâffât, 106)

Ey 20. asrın insanları!

Vahşet devri diye vasıflandırılan o asırlarda, bakınız itâat-ı İlâhîde olan müminler ne kadar medenî imişler. Şimdi böyle bir baba ve böyle bir oğlu nerede bulabilirsiniz?"

 

06- İhlâs Suresini Çok Okumak

Her gün hakk-ı Kur’ân (Kur’ân-ı Kerimin günlük hakkı) 200 âyettir; elli İhlâs-ı Şerif okunursa, Kurân-ı Kerimin hakkı ödenmiş olur. Buna riayet eden, bu vesîle ile dünyada hiçbir sıkıntı görmez, rızkı da geniş olur.

 

07- İlim ve İbadet

Oğlum, ilimsiz ibadetin tadı olmaz. Tek kanatlı kuş uçmaz. İnsanların dünyaya dalıp, istikbal sevdasına düştükleri şu günde, Mevlâ’nın ilmini okuyacağız. O, insana iki cihanda izzet ve şeref veren âlî bir iştir. İhlâs ve samimiyetle Allah ve Rasûlune yönelen kimse, gölge gibi dönen dünyayı ve her hayrı kendine tabi kılar. ahrete çalışan, dünyay elde eder. Dünyaya çalışan ise ahreti kazanamaz. Zira âhiret hakikat, dünya haleftir. Ağacı kökünden götürürsen, gölgede beraber gider. ahrette ne varsa, dünyada onun misâli vardır. Eğer olmasa âhiret yalan olur. Dünyada ne varsa, ahrette onun misâli vardır. Eğer olmasa dünya yalan olur. Teyemmüm abdestin halefidir, dünya da ahiretin."

 

08- İmamlık

Fâsık ve fâcirin fıskı, itikada değil de amelde ise, imâmeti câizdir, zira mihrabın kerâmetiyle, günahları üzerinden alınır. Tekrar günah işlemedikçe iâde edilmez. Eğer tekrar işlerse, merkebin semeri gibi diğer günahları ile birlikte bindirilir.
Fıskı, itikada ise imâmeti câiz olmaz. Bozuk makineden düzgün kumaş çıkmaz.

 

09- İman Bahtiyarlığı ve Emanetler

Yemin ederim, çocuklar, bu dünyanın en bahtiyar insanlarısınız. Daha size bazı şeyleri vermeyecektim. Amma benimle kara topraklara gitmesinler diye veriyorum. Bu civardan geçen bütün aktâb-ı kirâm, üzerlerindeki emânetleri, bu günün merkezine bırakmadan geçmediler. Çünkü geleceği biliyorlardı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Uzun Ömür İçin Dua