Cennetin Vasıfları ve Cennetliklerin Dereceleri


Cennetin Vasıfları ve Cennetliklerin Dereceleri

Bilesin ki, keder ve sıkıntılarını daha önceki bölümlerde öğrendiğin şu yurdun -ki bu yurt cehennemdir- karşılığı olarak başka bir yurt vardır. Simdi de o yurdun nimet ve hazları üzerine düşün. Çünkü bu yurtların birinden uzak kalan, hiç şüphesiz, öbürüne yerleşir.

Cehennemin korkunç yönleri üzerinde uzun uzun düşünerek kalbinde korkuyu tercih et, cennetliklere adanan kalıcı nimetler hakkında uzun uzun düşünerek de kalbinde umudu tercih et! Nefsini korku kırbacı ile kamçılayıp umut dizgini ile Sırat-ı Müstakîm'e sür. Böylelikle acı azabdan kurtularak ulu mülke nail olursun.

Simdi cennetlikleri düşün. Yüzlerinde mutluluk parıldar, tıpası mühürlü bir kabdan cennet suları içerler. Taşı ak inciden yapılmış çadırlarda kırmızı yakut sedirlerde otururlar, yer yaygıları yeşil ipektendir, bal ve şarap akan ırmakların kenarlarına dizilmiş koltuklara kurulurlar, bu ırmak kenarları huriler ve hizmetçilerle dolup taşmış.

Bunlar sanki yakut ve mercandır, daha önce onlara ne insan, ne cin eli değmemiştir. Cennet makamlarında dolaşırlar, içlerinden biri yürüyüşünde kırıtırsa eteklerini yetmiş bin Gılman taşır, giydikleri ak ipek elbiseler gözleri kamaştırır, başlarında inci ve mercan taçlar vardır, alımlı, ağırbaşlı ve hoş kokuludurlar. İhtiyarlamaları, yıpranmaları söz konusu değildir.

Cennet bahçelerinin ortalarında kurulmuş yakut köşklerin içindeki çadırlarda kalırlar, iri gözleri efendilerinden başkasına kaymaz.

Cennetliklere ve hurilere testiler, ibrikler ve kâselerle içenlerin tadına doyamayacakları ak renkli su ikram edilir, hizmetlerini göz değmemiş inciler gibi hizmetçiler ve gençler yapar. İşlediklerinin mükâfatı olarak emin bir barınağa kavuşmuşlardır, bahçeler ve pınarlar içinde yeşillikler ve akarsular arasındadırlar.

Her şeye kudretli bir melikin katında sadakat koltuğundadırlar, orada kerem sahibi melikin yüzüne bakarlar. Nimetlerin parlaklığı yüzlerine vurmuştur. Darlık ve sıkıntı nedir bilmezler, tersine Rabb'lerinin çeşit çeşit hediyelerine mazhar olurlar.

Onlar canlarının istediği ile ebediyen baş başadırlar, orada ne korkarlar ve ne de üzülürler, ölüm endişesinden uzaktırlar.

Onlar orada her türlü nimetleri tadarlar, oranın yemeklerini yerler, sütlü, ballı, içecekli ve ak sulu akarsularından içerler. Oranın zemini gümüş, çakılı mercan, toprağı has misk, bitkisi zaferandır. Kâfur kumullarında bitmiş gülsuyu taşıyan bulutlardan yağmur alırlar. Bu su kendilerine çeşit çeşit kaplar ile sunulur. Kaplar inci, yakut ve mercan süslemeli, havalanmamış içecek ile karışık tatlı su ile dolu, madeninin sadeliğinden dolayı üzerine düşen ışığı yansıtarak içindeki içeceği bütün allık ve inceliği ile gösteren, insan elinden benzeri çıkmamış, işleme ve süslemesini insanın başaramayacağı kaplardır.
Bu kaplara cennetliklere yüz parlaklığı, güneş ışığını hatırlatan hizmetçilerin elinden sunulur. Fakat nerede onların tatlı görünüşü, yanak güzelliği ve çene alımlılığı ve nerede güneş ışığı!

Bu sıfatta bir âleme inanan, oraya girenlerin ölümsüzlüğe kavuştuğuna hiçbir felâketle yüz yüze gelmeyeceğine ve olayların değiştiriciliğine maruz olmadığına dair kesin kanaat besleyen bir kimseye şaşılır. Allah Celle Celâlüh’ün yıkımına izin vermiş olduğu bu dünyaya nasıl ısınır ve onun sunduğu yasayışla tatmin olur. Allah Celle Celâlüh'a yemin ederim ki. Ahirette ölüm, açlık, susuzluk ve diğer gelişmelerin yokluğu yanında vücut sağlığından başka bir şey olmasa sırf bu yüzden ona göre dünyadan soğumak ve dünyayı oraya tercih etmemek layık olur. Kaldı ki, cennette ne sıkıntı ve ne de keder söz konusudur.

Nasıl söz konusu olabilir ki, cennetlikler emniyet içinde birer meliktirler. Sevincin her türlüsünü tadarlar, orada her istedikleri kendilerine verilir, her gün Arş’ın çevresine varırlar ve kerim olan Allah Celle Celâlüh’ün yüzünü görürler. Allah Celle Celâlüh’ün yüzünü görmekle diğer cennet nimetlerine bakarak elde edemedikleri ulu bir nimete nail olurlar ve gözlerini başka tarafa çevirmezler. Onlar devamlı şekilde bu nimetler arasında dolaşırlar ve yok olacaklar diye korkmazlar.

Ebû Hureyre Radiyallahu Anh'ın rivayet ettiğine göre. Peygamber'imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor ki:

“— Cennette şöyle bir ses gelir: Ey cennetlikler! Sizlere öyle bir sıhhat veriyorum ki, ondan sonra ebediyen hasta olmayacaksınız. Ölümsüz bir hayat bulacaksınız. Ardında yaşlılık olmayan bir gençliğe ereceksiniz. Arkasından yeis gelmeyecek bir mutluluğa ulaşacaksınız.”

Ulu Allah Celle Celâlüh’ün şu âyeti, bu gerçeği ifade eder:

— Cennetliklere: “İşlediğiniz iyi ameller sayesinde nail olduğunuz Cennet işte budur” diye seslenilir”
(Araf - 43)

Cennetin nasıl olduğunu öğrenmek istiyorsan, Kur’an’ı Kerim´i oku, çünkü Allah Celle Celâlüh’ün açıklamasının ötesinde açıklama yoktur. Meselâ “Rabbimin huzuruna dikilmekten korkan için iki cennet vardır.” ayetinden itibaren “Rahman” süresini, “Vakıa” suresi ile diğer ilgili sureleri oku. Eğer cennetin nasıl olduğu hakkında Peygamber'imizin verdiği tafsilatlı bilgileri öğrenmek istiyorsan, ona hatların bilgisini edindikten sonra şimdi de iç yönünü tanımaya yönelerek, önce cennetlerin sayısından başla.

Peygamber'imiz “Rabb'inin huzuruna dikilmekten korkana iki cennet vardır.” mealindeki ayet hakkında buyuruyor ki:

"İki cennetin birisinin bütün kap ve eşyası gümüşten, diğer ikinci cennetin bütün eşyası altındandır. "Adn" cennetinde cennetlikler Rabb'lerini görürken onlar ile Allah Celle Celâlüh arasında sadece “Kibriya Perdesi” bulunur."

"Sonra cennetin kapılarına bak, bunlar ibadetlerin asıllarına göredir. Nitekim cehennemin kapıları da günahların asıllarına göredir."

Ebû Hureyre'nin rivayet ettiğine göre. Peygamber'imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor:

“— Kim malından iki birimlik bir sadaka verirse, cennetin bütün kapılarından içeri girmeye çağrılır.”

“Cennetin sekiz kapısı vardır. Namaz ehli olanlar namaz kıpısından içeri girmeye çağrılır. Oruç ehli olanlar oruç kapısından içeri girmeye çağrılır. Sadaka ehli olanlar sadaka kapısından içeri girmeye çağrılırlar. Cihat ehli olanlar cihat kapısından içeri girmeye çağrılır.”

Bu arada Ebû Bekir Radiyallahü Anh:

“— Vallahi bir kimsenin bu kapılardan birinden çağrılma zarureti yoktur. Acaba bir kimse hepsinden ayni anda içeri girmeye çağrılırsa olur mu?” diye sorar.

Peygamberimiz Aleyhisselâm ona “Evet, böyleleri de vardır. Senin de onlardan olmanı dilerim” diye cevap verir.

Âsım ibni Zamüre der ki; “Hz. Ali bir gün Cehennem ’den bahsetti, bu konuda şimdi hepsi hatırımda kalmayan çok önemli açıklamalarda bulundu, arkasından sözü Cennete getirerek dedi ki:

“— Rabb'lerinden korkanlar bölük bölük Cennete sevk edilirler. Onun kapılarından birine varınca, kapının yani başında köklerinin arasından iki ayrı pınar kaynayan bir ağaç görürler. Aldıkları emir uyarınca pınarlardan birine sokulurlar, suyundan içince karnındaki pislikler kaybolur. Arkasından öbür pınara sokularak içinde yıkanınca yüzlerine Cennet tazeliği gelir, artık saç renkleri ebediyen değişmez, başları yağla yıkanmış gibi hep parlak kalır. Sonra Cennete girerler, içeri girerken Cennet korucuları onlara:”
“Selâm size. Ne mutlu size. Oraya ebedî kalmak üzere giriniz!” derler.

Arkasından Cennet çocukları etraflarını sarar, dünyada sevilen birinin ansızın çıkıp gelişi karsısında çocuklar onun etrafını nasıl çevirirse öyle çevirirler, ona “Müjdeler olsun! Allah Celle Celâlüh sana şu şu nimet ve dereceleri bağışladı” derler, içlerinden biri o kimsenin Cennet hurilerinden olan eşlerinden birine koşarak dünyadaki adı ile “Falan kişi geldi!” diye haber verir. Huri “Sen kendin onu gördün mü?” diye sorar. Çocuk “Tabiî gözümle gördüm, peşimden geliyor!” der.

Bu haber üzerine Huri sevincinden âdeta kuş gibi uçarak kapının eşiğine varır.
Adam makamına varınca yapısına göz atar, yuvarlak inci pareleri üzerinde birer kırmızı, yeşil ve sarı köşkün yükseldiğini görür. Sonra başını kaldırarak çatısına bakar, şimşek gibi göz kamaştırıcı olduğunu görür. Öyle ki Ulu Allah Celle Celâlüh ona güç vermese gözleri karşısındaki manzaraya bakarken kör olurdu. Başını indirince görür ki eşleri, kullanmaya hazır kaplar, sıra sıra dizilmiş yastıklar, yere yayılmış saçaklı halılar, yüksek sedirler hazır duruyor. Sonra sırtını bir yere dayayıp:
“Bizi bu nimetlere yönelten Allah Celle Celâlüh'a hamd olsun, eğer kılavuzumuz o olmasaydı, biz bu duruma kendiliğimizden ulaşamazdık!” diye hamdeder.

Bu arada kulağına gizli bir ses şöyle seslenir:
“— Yaşayın, size ebediyen ölüm yoktur. Orada yerleşin, hiç göçmeyeceksiniz. Sıhhate kavuşunuz, artık size hastalık gelmeyecektir.”

Peygamber'imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor ki:

“— Kıyamet Günü Cennet kapısına varır, kabinin açılmasını isterim. Hazin (cennet kapıcısı} “Kim o?” der. “Muhammed!” diye cevap veririm. Bunun üzerine bana “Senden önce hiç kimseyi içeri almamam emredildi!” der.

Şimdi de Cennetin odaları ile bu odalar orasındaki yükseklik farklarını düşün. Çünkü en büyük dereceler ile en yüce faziletler ahirettedir. İnsanlar arasında bariz ibadet farklılıkları ve iyi huy dereceleri kesin bir şekilde var olduğu gibi kavuşacakları mükâfatlar arasında da açık farklılıklar olacaktır.

Eğer en yüksek derecelere ulaşmak istiyorsan, Allah Celle Celâlüh'e ibadet hususunda seni hiç kimsenin geçmemesine çalış! Zaten Ulu Allah Celle Celâlüh bu konuda yarışmayı emretmiştir. Ulu Allah Celle Celâlüh buyuruyor ki:

"Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği yer ile gök arası kadar olan Cennete kavuşmak için yarışın." (Hadid - 21).

Ulu Allah Celle Celâlüh buyuruyor ki:
“O'nun mührü misktir. Yarışçılar bunun için yarışsın.” (Mutaffifin - 26)

Şaşırtıcıdır ki, yakınlarından veya komşularından biri senden daha çok para sahibi olsa veyahut evi seninkinden daha yüksek olsa, sana ağır gelir, canın sıkılır, duyduğun haset yüzünden keyfin bozulur.
Oysaki senin hesabına en güzel şey, dünyadaki bütün alımlı şeylerin denk olmayacağı bağışlar açısından senden ilerde olanların bulunmasına rağmen Cennete yerleşmektir.

Ebu Said-ül Hudrî' Radiyallahü Anh’ın rivayet ettiğine göre. Peygamberimiz buyuruyor:
“— Cennetlikler, üst katlarındakileri, aralarındaki derece farklılığı yüzünden, sizin doğudan batıya kadar ufukta eğilmiş gördüğünüz yıldızlar gibi görürler.”

Sahabiler: “Ya Rasûlellah! Bunlar başka hiç kimsenin ulaşmayacağı peygamberlerin dereceleri midir?” diye sordular.

Peygamber'imiz “Hayır, nefsimi kudret elinde tutan Allah Celle Celâlüh'a yemin ederek söylüyorum ki, Allah Celle Celâlüh'a inanan ve Peygamberlerine uyan kimseler de bunlara nail olacaklardır.”

“Yüksek derece sahiplerini aşağıdan bakanlar, sizin gök ufuklarından birinde doğmuş gördüğünüz bir yıldıza baktığınız gibi görürler. Hiç şüphesiz, Ebû Bekr ve Ömer o zümredendir ve o yüce nimete kavuşacaklardır” buyurdu.

Sahâbilerden Câbir Radiyallahü Anh der ki:
“Peygamber'imiz bize buyurdu ki:

“Size Cennet köşklerini anlatayım mi?’ Ben de O'na Tabii, ya Rasûlallah anamız babamız sana feda olsun” diye cevap verdim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Cennette som cevherden köşkler vardır, dışları içlerinden ve içleri dışardan görülebilir. Orada hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin hayatinden geçmemiş nimetler, tatlar ve sevinçler vardır.”

Bunun üzerine ben “Bu köşkler kimler içindir?” diye sordum. Bana şöyle cevap verdi. “Bu köşkler selamı yayan, yemek yediren, devamlı oruç tutan ve herkes uyurken namaz kılanlar içindir!” dedi.

Hep birlikte O'na “Bunları kim yapabilir?” dedik. Peygamber'imiz “Ümmetim bunları başarabilir. Simdi size anlatacağım. Kim Müslüman kardeşi ile karşılaşınca ona selâm verirse selamı yaygınlaştırmış olur. Çoluk - çocuğunu doyurasıya yediren “Yemek yedirmişler” zümresine girer. Ramazan ile birlikte her aydan üç gün oruç tutan devamlı oruç tutmuş gibi olur. Yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılanlar, herkes (yani Yahudiler, Hristiyanlar ve ateşperestler) uykuda iken namaz kılmış olurlar.” buyurdu.

Peygamber'imiz:

“O, sizin günahlarınızı bağışlayarak altlarından ırmaklar akan cennetlere ve “Adn” cennetindeki güzel köşklere yerleştirir” (Saff - 12) mealindeki ayet hakkında sorulan bir soruyu şöyle cevaplandırdı:

“— İnciden köşklerdir, her köşkte kırmızı yakuttan yetmiş daire vardır. Her dairenin yeşil zümrütten yetmiş odası vardır. Her odada yetmiş sedir, her sedirde her renkten yetmiş döşek, her döşekte iri gözlü hurilerden bir eş bulunur. Her odada yetmiş sofra, her sofrada yetmiş türlü yemek vardır ve her odada yetmiş hizmetçi bulunur. Her sabah mü'mine bunlar yeniden tazeleyerek verilir.”

İmam Gazali Rahmetullahi Aleyh Hazretleri

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis