İbn-i Vefa Kuddise Sirrûh Sözleri
İbn-i Vefa Kuddise Sirrûh Sözleri
·
Allah Teâlâ'ın merhameti vardır diyerek,
isyana kalkışma.
·
Dünya dertlerine mübtela olan din
kardeşini tedbirsizlikle suçlayıp, kınama. Çünkü o, ya mazlûmdur; Allah’ü Teâlâ
sonunda onu kurtaracaktır. Ya da günah işlemiştir; başına gelen musibetler
günâhına keffârettir. Yahut da Allah’ü Teâlâ, onu yüksek derecelere ve
makamlara ulaştırmak için onu dünyâ dertlerine mübtelâ kılmıştır.
·
Devamlı elde kalmayacak olan bir şeyin
varlığı ile övünmek ve kendi başına da gelebilecek bir şeyden dolayı başkasını
ayıplamak ahmaklıktır. Çünkü pekiyi bilirsin ki, başkasının başına gelen senin,
senin başına gelen şey de başkasına reva görülebilir. Bunu iyi düşün!
·
Kâmil şükrün hakikati; Allah Teâlâ’ya
yaptığı şükrün, yine Allah Teâlâ’dan geldiğini kulun idrâk etmesidir.”
·
İnsanlara yol gösteren hidâyet
rehberleri, Allah’ü Teâlâ’nın hıfz ve emânında, koruması altındadırlar. Onların
ağlaması ve sızlaması kendileri için değildir. Kendilerine tâbi olanlar
içindir. Ya hareketleriyle onlara nasıl amel edeceklerine dair örnek olurlar
veya onlara şefaat taleb ederler.”
·
Keramet, herşeyi bilen Rabbinden; perdeler
ise nefsinden gelir. O halde keşfe kavuşmak için nefsinden yardım isteme, çünkü
nefs, gittikçe zulmete batırır. Allah Teâlâ’dan sıdk ile istediğin zaman vermez
diye korkma. Çünkü Allah’ü Teâlâ, sıdk ile ihlâsla isteyene bol bol verir.
·
Muhabbet sıfatı; cimri, yumuşak olmayan,
aceleci ve âsî kullara verilmez.
·
Allah Teâlâ kuluna inâyette bulunmak
istediği zaman, şakilerin şekavet sebebini, saadet sebebine çevirir. Kul günah
işler, pişman olur, utanır ve yalvarır. Rabbinden uzak kalmanın, rızâsına
kavuşamamanın acısını tadar. Allah Teâlâ’nın rızasına kavuşmanın kıymetini
anlar, daha çok şükreder. Daha çok iyilik yapmaya çalışır ve rahmet deryasına
dalar. Bunun aksi ise, felakete gider. Allah Teâlâ dilediğiyle hükmeder.
·
Kötü din adamı (dîni dünyâ isteklerine
âlet eden, herkesin îmânını bozan), İblîs’den (Şeytandan) daha zararlıdır.
Çünkü İblîs vesvese verdiği için, mü’min bir kimse onun düşman olduğunu bilir.
İblîs’in isyan etmiş, sapıtmış bir düşman olduğunu asla unutmaz. İblîs’e uyduğu
takdîrde âsî bir kul olacağını anlar, günâhına derhâl tövbe eder. Rabbinden af
diler. Kötü din adamları (ulemâ-i sû’) ise, hak ile bâtılı karıştırarak, hevâ
ve heveslerine, nefslerinin arzusuna göre hüküm verirler. Böylece doğru yoldan
ayrılırlar. Kendilerine uyanların da yaptıkları boşa gider, iyilik yaptıklarını
zannettikleri hâlde dalâlete düşerler. Kötü din adamlarından Allah Teâlâ’ya
sığın ve onlarla bir arada bulunmaktan sakın! Sâdık, iyi ve sağlam din
âlimleriyle birlikte bulun.
·
Ey doğruyu arayan kişi! Allah’ü Teâlâ’nın
ilim vererek seçtiği evliyâ kullarına muhtaç olduğunu bil. Onlara hürmetkâr ol
ki selâmete kavuşasın. Sakın onlara buğz edip haset eyleme ki, böylece nefse ve
şeytana teslim olmaktan kurtulasın ve rahmetten mahrûm kalmayasın.
·
Akıllıların sana sefih demeyeceği,
câhillerin de seninle alay etmeyeceği şekilde giyin.
·
Bütün hâllerinde, sana yardımcı olacak
ve kemâle götürecek arkadaşı seç.
·
Alim ve kerimin gadabından, laimin
(kınayıcının) ve zâlimin zararından korunacak kadar edebli ol.
·
Devamlı tâat üzere olmanı sağlayan
i’tikâd (Ehl-i sünnet i’tikâdı) üzere ol.
·
Haktan başka birşeyi seçmeyecek ve
sapmayacak kadar hakkı bilmek sana kâfidir.
·
Bâtıldan sakınmanı sağlayacak kadar
bâtılı tanıman sana yeter.
·
Başkasının sözlerini ve hâllerini iyiye
te’vil etmek mümkün ise, kötü te’vil yapmayacak ve hücum edenlerin hücumunu
delîlsiz kabûl etmeyecek kadar hüsn-i zan sahibi ol.
·
Allah’ü Teâlâ’nın merhameti vardır
diyerek isyana kalkışma, kahrından da korkarak ümitsizliğe düşme.
·
Allah’ü Teâlâ’yı unutmuş ve zulmet
içinde kalmış kimseler ile arkadaşlık yapmak büyük bir felâkettir.
·
Nefs, mü’minin bineğidir. O hâlde,
nefsin uyması emredilen ilâhî emirlere uy. Nefsi kötü ahlâktan men eyle.
Serkeşliği âdet edinmemesi için dikkatli ol. Çünkü böyle binekle esas
memleketine (âhırete) döndüğün zaman çok yorulursun. Cennet ile Cehennem
arasında gidip geldiğinde, taşkınlık yaptığından dolayı pişman olursun, iyi bil
ki, kurulmuş köprüden geçmek için hazırlanan kimsenin bineği nefsdir. Eğer nefs
serkeşlik, taşkınlık yaparsa, binicisini istenmeyen hâllere düşürür. Eğer nefs
yumuşak ise (ıslâh olmuş ise), biniciyi maksadına ulaştırır. Böyle kimse,
Cehennemden uzaklaşıp, Cennete giden kurtulmuşlardan olur.
·
Bir zâlime kalben meyleden kimseyi fitne
ateşi sarar. Böyle kimse, ancak Allah’ü Teâlâ’nın yardımı ile kurtulur.
·
Zâlime kalben hizmet etmek, hizmet
etmenin dehşetlisi en kötüsüdür.
·
Zâlime kalben meyledip de selâmetle
kurtulan bir kimseye, sanki Hazreti İbrâhim’in ateşten kurtulma mu’cizesine
benzer bir kerâmet verilmiştir.
· Hakîkî matlub birini çekerse, kabûl ederse, ona hiçbir şey mâni olamaz.
· Ey Âdemoğlu! Sen iyi sıfatlara sahip olduğun müddetçe, aslından
ayrılmamış olursun, iyi sıfatların yerini kötü sıfatlara terk edersen, sendeki
insanî vasıf şeytanî sûrete döner.
·
Dünyâ serveti öyle acâib bir şeydir ki,
elde etmek için çekilen zahmet ve devamlı yorgunluk, huzûru kaçırır. Elden
gittiği zaman da büyük üzüntüye sebeb olur. Mü’min kul, ancak yüzünün akıyla
Rabbine kavuştuğu zaman rahat bulur.
·
Dünyâ pâdişâhları, âhıret pâdişâhlarına
muhtaçdırlar. Bu, daha dünyâda apaçık görülmektedir. Âhıret pâdişâhları,
dünyâda zâhidlerdir, dünyâya düşkün olmayanlardır. Onlar, Allah’ü Teâlâ’nın
ihsânına kavuşmuşlardır. Dünyâya düşkün olan dünyâ ehlinin yanlış yolda
oldukları, ölümden sonra (âhırette) bütün fırsatlar elden kaçınca belli olacak.
Fakat o zaman, artık fırsat kaçmış, iş işden geçmiş olacaktır. Nasihati kabûl
eden rezaletten kurtulur.
·
Şehvetin esaretinden kurtulmuş olarak
bir kulübede oturman, şehvetin esâreti altında bulunup, büyük bir sarayda
oturmandan daha hayırlıdır. Çünkü nefsin esâreti altında bulunursan, mahcub ve
mahrum kalırsın.
·
Marifet (tanıma) nisbetinde muhabbet,
muhabbet nisbetinde de yakınlık olur.
· Allah Teâlâ bir kulunu severse, onun kalbini, razı olduğu kullarının
sevgisiyle doldurur.
· İnsanoğlu, ne zaman kalbini Allah Teâlâ'dan başka bir şeye bağlarsa,
zelîl ve rezîl olur. Çünkü kölesine köle olmuştur (kendi emrine verilen şeylere
köle olmuştur).
·
Kalbini Rabbine bağlayan kimse aziz
olur. Çünkü kendini asıl gayesine döndürmüş olur.
·
Sana Allah Teâlâ'yı unutturan, gaflete
düşüren her şey düşmandır. Düşmanı terk edip Allah Teâlâ'ya sığınan kimse,
bütün varlığı ile Rabbine dönmüştür.
·
Ey kişi! Kalbinde Allah sevgisinden
başka bir şey olmadığı zaman, bil ki çok zenginsin.
·
Seni asıl maksaddan (Allah’ü Teâlâ’nın rızasına
kavuşmaktan) alıkoyan bir şeyin muhabbeti ile meşgûl olduğun müddetçe, kötü
ahlâktan kurtulduğunu iddia etsen de, bu, doğru bir iddia olmaz.
·
Sabit ol ki; yetişesin, gelişesin.
Çünkü, kök salmadan önce devamlı yeri değiştirilen bir ağaç; yetişip,
büyüyemez.
·
Allah’ü Teâlâ kimin kalbini kendi
sevgisi ile doldurursa, artık o kimsenin kalbi başka birşeyle meşgûl olmaz.
Çünkü o, zâhiri ile halkla, bâtını ile de Allah’ü Teâlâ iledir.
Yorumlar
Yorum Gönder