Aşk


Aşk


SEVGİ, insan tabiatının zevk aldığı bir şeye meyletmesidir. Bunun kuvvetli
şekline AŞK denir. Âşık sevdiğine karşı aşırı derecede şefkatli olur ve malını mülkünü onun yolunda harcar.

Hz. Yusuf’a olan aşkı ile dillere destan Züleyha buna açık bir misaldir.
Gerçekten Züleyha, aşkı yüzünden malını - mülkünü, hatta güzelliğini bile kaybetti. Kendisi, yetmiş deve yükü inci ve cevhere sahipti. O paha biçilmez gerdanlıkları Hz. Yusuf’a olan aşkı yolunda sarf etti.
Her kim:
“Ben bu gün Yusuf’u gördüm” dese, ona değerli gerdanlıklardan bir tanesini verirdi.
Böylece vere vere hiçbir şeyi kalmadı. Her şeyi “Yusuf” diye çağırırdı. O’na olan ifrat derecesindeki aşkı yüzünden “Yusuf” kelimesinden başka her şeyi unutmuştu. Başını göğe kaldırdığı zaman yıldızlarda, “Yusuf” ismini yazılı görürdü.
Gene anlatıldığına göre Züleyha imana gelip Hz. Yusuf ile evlendikten sonra artık O’ndan uzak durmaya ve ibadet için tenhalara çekilmeye başladı. Artık bu aşkı, o aşkın gerçek sahibi Allah’a dönmüştü.
Öyle ki Hz. Yusuf O’nu gece davet etse, o gündüze atar, gündüz davet etse geceye atar ve şöyle derdi:
“- Ey Yusuf, ben seni Allah’ı tanımadan önce sevmiştim. Fakat O’nu tanıdıktan sonra gerçekte O’na ait olan sevgiden, başkasına kalmadı. Allah’a olan bu sevgime başkasını ortak edemem!!!

Gene Leyla ile Mecnun hikâyesi meşhurdur. Mecnuna sorarlar:
“- İsmin nedir?”
“- Leyla!”
Bir gün derler ki:
Leyla ölmedi mi?
“- Hayır, Leyla benim kalbimdedir, ölmedi. Ben Leylayım.”
Mecnun bir gün Leylasının evinin önüne gider ve semaya doğru bakar. Kendisine derler ki:
“- Ey Mecnun! Semaya bakma, Leylanın penceresine bak belki onu görürsün.”
“- Gölgesi Leyla”nın evine düşen Yıldız bana kâfidir!”

Hz. Hallac-ı Mansur’u 18 gün hapsederler. Bir ara İmam-ı Şibli yanına gelir, sorar:
“- Ey Mansur, sevgi-muhabbet nedir?”
“- Bugün sorma yarın sor!”
Ertesi gün olur, Hallac’ı katletmek üzere zindandan çıkarırlar ve bir meydana götürürler. Mansur tam bu sırada yetişen Şibli”ye şöyle seslenir:
“- Ey Şibli! ‘Sevgi- muhabbet evveli yanmak, sonrası katlolunmaktır!!!’
Mansur’a sormuşlar:
“- Sen kimsin?”
Cevap vermiş:
“- Ben HAKK’ım! (bizim gibi manen aşk sarhoşu olmayan bahtsızlar için sümme
haşa)
İşte bu sözün üzerine katledilmişti. Meselenin açıklanması şudur:
Hallac, öyle bir mertebeye yükselmişti ki, O’nun nazarında Allah’tan başka her varlık yok olmaya mahkûm ve batıl idi. Gerçek varlık yalnız ALLAH=HAKK idi.
İşte bu kadar yüksek bir mertebeye çıkmış olan Hallac, yalnız Allah’ın bir ismi olan HAKK=Mevcut kelimesini biliyor, kendi ismini dahi hatırlamıyordu. Onun için kendisine tevcih edilen soruya böyle cevap verebildi.

Denir ki; Hakiki sevgi-muhabet üç şeyle belli olur:
1-  Seven, sevdiğinin sözünü başkalarının sözüne tercih eder,
2-  Seven sevdiğinin sohbetini başkalarının sohbetine tercih eder,
3-  Seven sevdiğini memnun etmeyi, başkalarını memnu etmeye tercih eder.

Bir âlime sorulur:
“- Âşık kimdir ve hali nedir?
Cevap verir:
“- İnsanlarla az haşır-neşir olur. Rabbi ile daha çok baş başa kalır. Görünüşü sessizdir, fakat devamlı tefekkür halindedir. Baktığı zaman görmez, çağrıldığı zaman işitmez, konuşulduğu zaman anlamaz. Başına bir felaket gelse üzülmez. Aç kalsa açlık hissetmez. Görünüşü pejmürdedir. Allah’tan başkasından korkmaz. Tenhalarda Allah’a münacat eder. Dünyalık yüzünden ehli dünya ile çekişmez.”

Bir gün Hz. İsa (aleyhisselam), bahçe sulamakta olan bir delikanlıya rast gelir. Delikanlı, Hz. İsa’ya:
“Sevgisinden kendisine zerre miktarı vermesi için, Rabbinden istekte bulunmasını” söyler. Hz.İsa zerre miktarı Allah sevgisine dayanamayacağını söyleyince:
“O halde zerrenin yarısını versin!” der.
Bunun üzerine Hz. İsa:
“Ya Rabbi bu delikanlıya zerrenin yarısı kadar sevginden ver!” der ve geçer gider. Bir müddet sonra gene aynı yere gelince o delikanlıyı sora. Halk:
“- O delirdi, dağa çıktı”. Der.
Hz. İsa o genci kendine göstermesi için Allah’a dua eder ve dağda bir kayanın üstünde semaya yönelmiş olarak bulur. Selam verir fakat genç selamı almaz…
Bunun üzerine:
“- Ben İsa’yım diye seslenir.
Fakat Allah Hz. İsa’ya vahiy yoluyla buyurur ki:
“- Ey İsa, kalbinde zerrenin yarısı kadar benim sevgim bulunan kimse insanların sözünü nasıl işitir? İzzetim ve celalim hakkı için söylerim, eğer o delikanlıyı testere ile kessen bunun farkına varmaz.”

Kim üç şeyi iddia eder, üç şeyden kendini temizlemezse, o aldanmıştır:
1-  Allah’ın koyduğu ahlak esaslarına uymanın zevkliliğini söyler, fakat dünya sevgisini bırakmazsa,
2-  Amelleri sırf Allah için yapmayı sevdiğini söyler, fakat insanların da kendisine tazim etmesinden hoşlanırsa,
3-  Allah’ı sevdiğini söyler, fakat nefsini terbiye etmezse, O kimse aldanmıştır.

Hz. Peygamberimiz (Sallallahü Teala Aleyhi Vessellem) buyurur ki:
Ümmetimin üzerine öyle bir zaman gelir ki beş şeyi severler, beş şeyi unuturlar:
1-  Dünyayı severler, ahireti unuturlar.
2-  Malı-mülkü severler, sonunda hesap vereceklerini unuturlar.
3-  Halkı severler, Hakk’ı (Allah’ı) unuturlar.
4-  Günahı işlerler, kötü huylarını iyi huya çevirmeyi ve tevbeyi unuturlar.
5-  Saraylarda, köşklerde yaşamayı severler, kabri unuturlar.

Hz. Mansur İbni Ammar, bir gence verdiği öğütte şunları söyler:
“- Delikanlı gençliğin seni aldatmasın! Nice gençler vardır ki, tevbeyi geciktirir; kötü huylarını iyi huya çevirmez, uzun emellere dalar; ölümü unutur ve şöyle der “Yarın”- öbür gün tevbe eder, kötü huylarımdan vazgeçerim!”
Fakat o böylece gaflet içinde oyalanırken aniden ölüm meleği geliverir, kendini mezar çukurunda bulur. Artık orada ne mal, ne evlat, ne hizmetçi ve ne de ana- baba ona fayda vermez.
Nitekim Allah buyurur:
“-  O günde ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar.”
“-  Meğerki Allah’a tamamen salim bir kalp ile gelenler ola! (Şuara suresi,
Ayet: 88, 89)

Allah’ım! Bize ölmeden önce tevbe etmek ve kötü huylarımızı terk etmek nasip eyle! Bizi gafletten uyandır! Rasullerin en hayırlısı Peygamberimiz Hz.
Muhammed Sallallahü Teâlâ Aleyhi Vessellem’in şefaatine nail eyle!

Müminin bariz vasfı odur ki, her an her saat ve her gün kötü huylardan sıyrılmaya çalışır. Geçmişte işlediği günahlardan dolayı nedamet duyar.
Dünyalık için ihtirasa kapılmaz, faydasız ve fuzuli şeylerle asla meşgul olmaz, Allah’a olan vazifelerini ihlasla yapar, riya ve gösterişten sakınır.

Rivayete göre, Hz. Musa (aleyhisselam) zamanındaki firavunun karısı Asiye imanını saklıyordu. Firavun duruma muttali olunca, karısına işkence yapılmasını emretti ve her türlü işkenceyi yaptılar. Firavun karısına “Dininden dön!” dedi, fakat o dönmedi. Bu sefer sopalar getirterek vücudunun muhtelif yerlerine değnekle vurdurdu ve “Dininden dön!” dedi. Asiye şu cevabı verdi:
“- Sen benim nefsime hükmedebilirsin, kalbim ise Allah’ın muhafazasındadır. Beni kessen, Bu Allah’a olan sevgimi arttırmaktan başka bir şeye yaramaz.
O sırada oradan Hz. Musa (aleyhisselam) geçmekteydi. Asiye dedi ki:
“- Ey Musa, Rabbim benden razı mı, değil mi, haber ver!
Hz. Musa da şu cevabı verdi:
“- Ey Asiye, göklerde melekler seni iştiyakla bekliyorlar. Allah da seninle övünüyor. Ne dilersen dile kabul edilecektir!
Asiye dedi ki:
“-  Allah, iman edenlere de Firavunun karısını bir misal olarak irad etti. O vakit (bu kadın):
“- Ey Rabbim, bana yanında, cennetin içinde bir ev yap. Beni Firavundan ve onun fena amel ve hareketlerinden kurtar. Beni o zalimler topluluğundan selamete çıkar!” demişti. (Tahrim suresi, ayet:11)
Asiye’nin böyle dua etmesi bize; mihnet-meşakkat ve musibet anında Allah’a sığınmak ve kurtuluşu O’ndan istemek gerektiğini gösteriyor.

İKTİBAS: İmam-ı Gazali (Rahmetullahi Aleyh) “İLAHİ NİZAM” Cilt: 1
(Alıntı)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)