Cennet Kokusu
Cennet Kokusu
Cennet
kokusu ki insanı büyüler. Dünyada kimi zaman Anne kokusuna benzetir, kimi zaman
yeni doğmuş bir bebek kokusuna, kimi zaman miski- ambere, kimi zaman en güzel
kokan gül ve çiçeklere benzetiriz.
Peygamber
efendimiz Hz. Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem hadislerinde şöyle
tarif etmiştir.
Eğer
Cennet kadınlarından bir kadın yeryüzüne baksa, misk kokusundan yeryüzü dolar
ve yüzünün nuru Güneş ve Ay'ın ziyasını bastırırdı. [Ramuz el-Ehadis-2, s.
3555]
Eğer
bir huri parmaklarından birini dünyaya gösterse (yer-gök ehli) her can sahibi,
onun kokusunu duyardı. [Ramuz el-Ehadis-2, s. 3554]
O kadar etkili bir kokusu var
demek Cennetin. İsmi bile bir başka huzur veriyor. Cennet derken ilahi bir
huzur, mutluluk doluyor içimize. Cennet ki en güzel müjde bize.
Peygamberimiz
Sallallahü Aleyhi Vesellem... Gıdalardan kokuların en hoşu, en güzeli hâsıl
olur. Hadisiyle de cennet yiyeceklerinin kokularındaki güzelliği haber verir.
[Kütüb-i Sitte-14, s. 4483]
Şuan belki bir yiyecekte, bir
meyvede benzetiriz bu kokuyu ama o kokunun tarifi yoktur.
Peygamber
efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Cennetin kokusu beş yüz yıllık yerden
duyulur. Cennetin bu kokusunu ahiret ameli ile dünyayı talep eden kimse
duyamaz. [Ramuz el-Ehadis-1, s. 2923] demiştir. Rabbim dünyayı isteyenlerden
etmesin, dünyanın kölesi olanlardan eylemesin inşallah.
Peygamber
efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu Muhakkak ki kına (boyası ve
kokusu) cennet kokularının reisidir... Allah Teâlâ cenneti yarattığı zaman onu
(güzel) fesleğen kokusu ile kuşattı, fesleğeni de kına (kokusu) ile çepeçevre
kuşattı... [Tezkireti'l Kurtubi, s. 342619]
Rabbim
bizlere dünyadaki nimetlerinde Cennet kokusunu alanlardan ve bu güzel
nimetlerin farkına varanlardan, ahrette cennete olanlardan, hoş havasını daim
tadanlardan eylesin. Âmin! (Alıntı)
Cennet Kokusu
Cennet karşılığında bizden canımızı ve malımızı satın alan
Allah’a hamdolsun.[1]
En içten selam ve salât, cenneti kazanmamız için neredeyse
kendini helak edecek olan Peygamber Efendimize olsun.
Cennet ve Cemalullah Ümmeti Muhammed’e, bize ve sevdiklerimize
nasip olsun. (Âmin!)
Cennet:
Rabbimizin inanan ve yolunda faydalı, güzel işler yapanlara
vaadidir.
Rabbimizin “Cennete koşuşun”[2] dediği davetidir.
Rabbimizin kendisine iman eden kullarına lütfudur, bağışıdır.
Rabbimizin sonsuz rahmetidir.
Rabbimizin ebedi, eşsiz ve tarifsiz nimet yurdudur.
Rabbimizin Cemalini seyretme mekânıdır.
Mümin için kurtuluştur,
Müminin duasıdır, ümididir, hasretidir, yarışıdır.
Mümine, Rabbinin rızasına uygun bir hayat sürmenin mükâfatıdır.
Mümin için nefsinin arzuladığı her şeye kavuşma yeridir.
Mü’min olarak cennete bir anlık uzaklıkta olmamıza rağmen,
kimimiz 24, kimimiz 35, kimimiz 47…yıldır cennet hasretini, cennet ümidini
taşıyoruz. Teselliyi ise 500 yıllık mesafeden duyulan cennetin kokusuyla
buluyoruz.
Dünyadayken cennetin kokusu alınarak teselli olunur mu, başka
bir deyişle dünyadayken cennetin kokusu alınabilir mi? Diye soracaksınız. Bu
sorunun cevabını Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in yıldızlara benzettiği
güzide sahabesinden alalım:
Enes b. Nadr (radıyallâhu anh) Uhud harbi sırasında savaş
alanına doğru giderken Sa’d b. Mu’âz’la karşılaşmıştı. Sa’d:
“Ey Ebû Amr, nereye?” diye sorunca,
“Hey cennet kokusu hey; o kokuyu Uhud önlerinden geliyor gibi
hissetmekteyim.” diye cevap vermişti. Savaşa girdi ve şehit oldu. Üzerinde
seksen küsur ok ve mızrak yarası saydılar, tanınmayacak hale gelmişti de ancak
kız kardeşi el parmaklarından teşhis edebilmişti.[3]
Evet, aziz sahabe Rabbi için canını feda etmek niyetine girince
cennetin kokusunu duymuştu. Cennet kokusu dünyadayken alınabiliyormuş meğer.
Hatırlayınız; cennetin kokusunu aldığımız en bariz anlardan
birisi, yeni doğan bir bebeği kucağımıza alışımızdadır.
Tertemiz fıtratla dünyaya merhaba diyen Hz. İnsanı şefkatle
kollarımıza alıp, ipeksi tenini öpüp koklamak, böylece gönlümüzde ferahlık,
kalbimizde yumuşama ve sevebilmenin sevincini hissetmek dünyada cenneti
yaşamak, cennetin kokusunu almak değil midir?
Evladımızın gözlerinin içine bakıp, onu bize veren, onun
sevgisini bize layık gören Rabbimize “hamd olsun” derken içimize çektiğimiz
cennet kokusu değil midir?
Hiç görmesek, hiç görüşmesek, hiç tanımasak da “kardeşimizdir”
diyerek mazlum ve muzdarip olan ümmetin acılarını hissetmek, dualarımıza almak;
Uykudan feragat edip gecenin en nurlu zamanlarında kardeşimizin
ihtiyaçları için niyazda bulunmak;
Hem zorlu, hem de güzel günlerimizde yanımızda bulduğumuz,
desteğe ihtiyaç duyduğumuzda ilk aklımıza gelen, bize bizden vefalı, “iyi
ki varsın” dediğimiz dostlarımızla aramızdaki muhabbet cennet kardeşliğinin,
cennet kokusunun müjdesi değildir de nedir?
En samimi duygularımız, ağlayan kalp ve gözlerimizle, tenhalarda
elimizi, gönlümüzü açıp, Rabbimizden affımızı dilerken duyduğumuz acizlik ve
aidiyet, taşıdığımız affedilme ümidi cennet yoluna girmek, cennet kokusunu
talep etmek değil midir?
Dünya telaşı ve tasasına kapılmayıp, asıl vazifemizi unutmadan;
gayretimizi Allah’ın dininin gerçek yardımcıları olarak sarf etmek; O’nun için
yorulmak, O’nun için zorluklara katlanmak, O’nun için verilen sorumlulukları
hakkıyla yerine getirebilmek adına, her adımımıza dikkat etmek cennet kokusuna
muhatap olmak değil midir?
Cennete uzanan yolculuğumuzda bize rehberlik edecek gönül
sultanımızı bulmak, liderliğini doğru yorumlayarak, onu anlamaya çalışmak,
gösterdiği hedeflere aşkla, şuurla ilerlemek cennetin kokusunu takip etmek
değil midir?
Cennetin kokusunu dahi alamayacak olmak, bizimle günahlarımızın,
bizimle gafletimizin, bizimle tembelliğimizin arasını açacak kadar güçlü bir
motivasyon değil midir?
Tüm gayretlerimizin sonsuz güzellikler diyarına ve o eşsiz
kokusuna doğru yönelmesi niyazıyla…
(Muhlise Umay)
[1] 9/Tevbe S.111
[2] 3/Al-i İmran S.133.ayet, 57/Hadid S.
21.ayet
[3] MEC Başmakaleler 1,s.68
Yorumlar
Yorum Gönder