Allah Sevgisi
Allah Sevgisi
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“(Rasûlüm!) De ki: Eğer
Allâh’ı seviyorsanız Bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31)
Rasûlullah (sav)
buyurdular:
“Dünyaya karşı zâhid ol,
ona rağbet gösterme ki, Allah seni sevsin. İnsanların ellerinde bulunan şeylere
karşı zâhid ol, onları isteme ki, insanlar da seni sevsin.” (İbn-i Mâce, Zühd,
1)
Müʼmin, Cenâb-ı Hakk’ın
sevgisine nâil olabilmek için, Peygamber Efendimiz’in nezih hayatını kendi
hayatında tatbik etmeye gayret göstermeli ve O’nu her şeyden daha çok
sevmelidir.
Zira unutulmamalıdır ki,
Allah Teâlâ’nın kulunu sevdiğinin ilk alâmeti, kulun Hazret-i Peygamber’e
ittibâsı, O’nun gönül dokusundan nasîb alabilmesi, gerek inanç gerekse amel
olarak Sünnet-i Seniyyeʼyi gücü nisbetinde yaşamaya çalışmasıdır. Allâh’ı
gerçekten seven bir kul, Oʼnun Habîbiʼne tâbî olur. Peygamber’e tâbî olan bir
kulu da Allah Teâlâ sever. Böyle bir çizgiden uzak kalanlar için «Allah sevgisi»
kuru bir iddia olmaktan başka bir mânâ taşımaz.
Bu meyanda, Peygamber
Efendimiz’in; “Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) hadîs-i
şerîfini de iyi anlamak gerekir. Çünkü bu beraberlik, dünya hayatında
Efendimizʼle olan hâl beraberliği, fiil beraberliği, hissiyat ve fikriyat
beraberliğidir. Âhirette Peygamber Efendimizʼle ve sâlih kullarla beraber olmak
isteyen bir müʼmin, daha bu dünyada iken Efendimiz’in güzel ahlâkıyla
ahlâklanmalı, sâlih müʼminlerin fazîlet dolu hâlleriyle hâllenmelidir.
Peygamber Efendimiz (sav)
de ümmetine, Cenâb-ı Hakk’ın sevgisine nâil olabilmek için, sahip olunması
gereken hasletleri ve yapılması gereken fiilleri, âdeta bir reçete gibi hadîs-i
şerîfleriyle bizlere bildirmiştir. Bizler yazımızın elverdiği ölçüde birkaçını
zikretmeye çalışalım. Evvelâ şu hadîs-i kudsî ile başlayalım:
Peygamber Efendimiz (sav)
Cenâb-ı Hakkʼın şöyle buyurduğunu bildiriyor:
“Kulum kendisine farz
kıldığım şeylerden daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yakınlık kazanamaz.
Kulum Bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır.
Nihayet Ben onu severim. Kulumu sevince de Ben onun (âdeta) işiten kulağı,
gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı, akleden kalbi ve konuşan dili olurum.
Ben’den her ne isterse, onu mutlakâ veririm. Bana sığınırsa, onu korurum.”
(Bkz. Buhârî, Rikāk, 38; Ahmed, VI, 256; Heysemî, II, 248)
Diğer bâzı hadîs-i
şerîflerde de Rasûlullah (sav) Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Allah, takvâ sahibi,
gönül zengini ve kendisini ibadete vererek şan ve şöhretten uzak duran,
nefsinin ıslâhı ile meşgul olan kulunu sever.” (Müslim, Zühd, 11) (Osman Nûri
Topbaş, Genç Dergisi, Ağustos-2013)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna
(Allah’ın En Güzel İsimleri)
en-Nûr: Nurlandıran, nurun
kaynağı, âlemleri nurlandıran, simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran,
kulunun iç âlemini nurlandırarak onu hidayete kavuşturan, hakkı, doğruyu
görmesini sağlayan demektir.
Kısa Günün Kârı
Hangi toplumda olursak
olalım, bulunduğumuz yerdeki Müslüman kardeşlerimizle gönül birlikteliği
içerisinde, Peygamber Efendimiz’in güzel ahlâkından ibâret olan takvâ hayatını
yaşayabildiğimiz nisbette Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine nâil oluruz. Allâh’ın
sevgisi gönüllerimizde yer etmeye başlar. Rızâsına muvâfık hareket edildiği
müddetçe de bu yakınlık artar. Allâh’a güzel bir kulluk edebildiğimiz ölçüde de
Cenâb-ı Hakk’ın yardımı gelir ve bizi muhâfaza eder. (Osman Nûri Topbaş)
Yorumlar
Yorum Gönder