Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye: Verince Allah Çalı Süpürgesi İle Verir
Yaşanmış Gerçek Bir
Hikâye: Verince Allah Çalı Süpürgesi İle Verir
Erzurumlu Mustafa Amca anlatıyor…
Hikâyemiz çok eskiden Erzurum ilimizde geçmiştir. Çok
zengin Abdülhalim Efendi hanımı ile hacca gitmeye karar verir. Fakat derin bir
endişe içindedir. Büyük bir küp dolusu altını vardır. Bu kadar altını emin bir
kimse bulup ta kime bırakacak? Başka ne oğlu ne de kızı vardır! En yakın
akrabalarından ve dostlarından sayısız ihanet görmüştür. O yüzden kimseye de
güvenemez. O devirde ne banka ne de şimdiki imkânlar vardır. Endişeler
Abdülhalim Efendi’yi rahatsız eder, uykuları kaçar. Hac yolculuğu hızla
yaklaşmaktadır...
Sonunda aklına güzel bir fikir gelir. Kasabada,
yoksul, fakat dürüst, gariban kendi işlerini de gören Hamal Ahmet aklına gelir.
Abdülhalim Efendi hemen Hamal Ahmet’i çağırır.
“Ahmet ben eşimle hacca gidiyorum. Bir küp dolusu
altınım var. Onu sana emanet bırakmak istiyorum. Önce Allah’ü Teâlâ sonra
senden başka, emanet edecek kimsem yoktur. Bir sürü akrabam ve dostlarım var.
Fakat hiç birine güvenmiyor, sana güvenmiyorum. Allah’ü Teâlâ nasip eder
dönersem iyiliğini unutmam! Hizmetinin karşılığını fazlasıyla alırsın!”
Abdülhalim Efendi’yi dikkatle dinleyen Hamal Ahmet;
“Aman efendim! Ben, kul haklarından çok korkarım!
Belki emaneti koruyamam, belki benim başıma, belki de sizin başınıza bir şey
gelir. Ahirette helâlleşmek zordur. Ben o zaman ne yaparım! Yine de bana
güvendiğiniz için Allah’ü Teâlâ razı olsun!”
“Ahmet, hizmetin karşılığında sana ister altın verir,
istersen güzel bir ev yaparım.”
“Hayır efendim! Kabul edemem! Beni vebal altına sokma,
ahiretimi tehlikeye atma!”
“Ahmet! Eğer dönemezsem bu altınların hepsi annenin ak
sütü gibi helâl olsun!”
“Hayır, efendim hayır! Kabul edemem! Ben bu büyük
riski göze alamam!”
Abdülhalim Efendi Hamal Ahmet’i bir türlü ikna edip
emanet altınları veremez. Kutsal yolculuğa sadece bir gün kalmıştır. Abdülhalim
Efendi çiftliğe gider. Ahmet çalı süpürgesi ile ineklerin ahırını
süpürmektedir.
Abdülhalim Efendi Ahmet’e der ki:
“Ahmet! Gel, beni kırma! Çok zor durumdayım! Ne olur
altınlarımı kabul et! Dönemezsem vallahi billâhi hepsi de sana helâl olsun!”
Ahmet tekrar direnerek der ki;
“Hayır efendim, kabul edemem!”
Çok sinirlenen Abdülhalim Efendi Ahmet’in elindeki
çalı süpürgesini kaparak Ahmet’in sırtına var gücüyle vurmaya başlar.
“Söyle bakalım Ahmet! Kabul edecek misin, etmeyecek
misin? Kabul edecek misin, etmeyecek misin?”
Ahmet;
“Kabul etmeyeceğim!” der!
Dayak faslı şiddetlenince; Ahmet, acılara daha fazla
dayanamaz.
"Kabul ediyorum efendim, ne olur vurmayın! Kabul
ediyorum efendim…"
Diye yalvarmaya başlar. Abdülhalim Efendi’nin öfkesi
yavaş yavaş geçer. O akşam Hamal Ahmet’e bütün servetini emanet bırakır.
Hamal Ahmet, hacıların dönüşünü iple çekmeye başlar.
Bütün hacılar döner ama Abdülhalim Efendi bir türlü dönmez. Haftalar aylar
geçer… Komşu kasabadan Abdülhalim Efendi’nin hac arkadaşları olduğunu duyan
Hamal Ahmet hemen oraya gider. Abdülhalim Efendi ve hanımının kutsal
topraklarda bulaşıcı bir hastalıktan öldüğü anlaşılır. Tüm altınlar Hamal
Ahmet’e kalır.
Allah’ü Teâlâ bir kişiyi zengin etmek isterse çalı
süpürgesi ile dayak yedirerek zengin eder. Yeter ki nasibinde olsun!
Not: Bu hikâye yüzde yüz yaşanmış bir
hikâyedir. Erzurumlu Yaşlı Mustafa Amca anlattı.
Yaşar AKKAŞ
Yorumlar
Yorum Gönder