Üzerinde Kul Hakkı Olduğu Halde Ölen Kişinin Durumu
Üzerinde Kul Hakkı Olduğu
Halde Ölen Kişinin Durumu
Eğer kişi, kul haklarını
ödemeden ölürse, yarın kıyamet günü haklarına iliştiği kimseler onun etrafını
sararlar. Kimi elinden tutar ve "Sen bana zulmetmiştin" der. Kimi
saçından yakalar ve "Sen bana sövmüştün" der. Kimi yakasına yapışarak,
"Benimle alay etmiştin" der. Kimileri, "Gıybetimi yapıp hakkımda
kötü şeyler söylemiştin. Bana komşu olmuştun, ancak komşuluğunla bana eziyet
vermiştin." "Birlikte çalışmıştık, fakat sonra beni aldattın. Benimle
alışveriş yapmış, ancak ona hile karıştırarak beni aldatmıştın. Zengindin ve
benim fakir biri olduğumu bilmene rağmen bir lokma olsun yardımda bulunmadın.
Ben mazlum biriydim ve sen de benim uğramış olduğum haksızlığı engelleyecek
güce sahiptin, ancak bunu yapmadın!" diye teker teker alacaklarını
sayarlar.
İşte alacaklılar her
yandan etrafını kuşatmış ve her biri elini yakana yapıştırmış olduğunda sen
onların çokluğundan hayretler içinde kalırsın. Öyle ki ömrün boyunca kendisiyle
bir dirhemlik alışverişte bulunduğun ya da bir mecliste kısa bir zaman için de
olsa beraber bulunduğun kişiye varıncaya kadar, haklarını yediğin, gıybetini
yaptığın, hıyanette bulunduğun ve hatta küçümseyici gözle baktığın herkes
hakkını almak üzere etrafını kuşatır.
Onlara karşı artık direnme
gücünün kalmayıp da belki seni kurtarır beklentisiyle umudunu yüce rabbine
bağladığında, kulağına şu âyetlerin sesi gelir:
"Bugün herkese
kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur."
İşte o zaman dehşetten
kalbin yerinden fırlar, helak olacağını anlar ve Allah'ın Celle Celâlühü
peygamberi vasıtasıyla yaptığı şu ikazı hatırlarsın:
"(Rasulüm!) Sakın, Allah'ı
zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı),
korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. Zihinleri bomboş
olarak kendilerine bile dönüp bakamaz durumda, gözleri göğe dikilmiş bir
vaziyette koşarlar. (RasulümI) İnsanları uyar..."246
Bugün dünyada insanların
namuslarına ilişecek şeyleri konuşmak ve mallarını haksız yere yemek ne kadar
hoşuna gidiyor öyle değil mi? Fakat yarın kıyamet günü ilâhî adaletin huzuruna
çıkarıldığında hasret ve pişmanlığın ne büyük olur. İşte o zaman her şeyi
tükenmiş, fakir, âciz ve zelil bir halde ilâhî huzurda hakkında verilecek hükmü
beklersin. Ne bir hakkı iade etmeye gücün yeter ne de bir özür beyan etmeye.
İşte bu an, ömrün boyunca
belki nice zorluklara katlanarak yapmış olduğun iyiliklerin, hasımlarının
haklarını ödemek için onların amel kefesine konulur.
Ebû Hureyre'nin rivayet
ettiği bir hadiste Rasûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem, ashabına hitaben, "Müflis
kimdir, bilir misiniz?" diye sordu, ashab da, "Ey Allah'ın Rasulü, bize
göre müflis, elinde bulanan gümüşü, altını ve dünyalık eşyasını kaybeden
kimsedir" diye cevap verince Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem
müflisin kim olduğunu şöyle tanıtmıştır:
"Ümmetimin müflisi o
kimsedir ki, kıyamet günü kıldığı namazları, tuttuğu oruçları ve verdiği
zekâtlarıyla birlikte gelir. Bununla birlikte ona buna sövdüğü, iftira attığı, malını
yediği, kanını akıttığı, dövdüğü kimseler de gelir, bu iyiliklerinden hak
sahiplerine dağıtılır. Şayet hak sahiplerine hakları ödenmeden adamın sevapları
tükenirse o kimselerin günahları adamın üzerine yüklenir. Böylelikle (hiçbir
iyiliği kalmadığı gibi öbür yanda bir sürü günahı biriken bu adam) cehenneme
atılır. İşte asıl müflis budur."
Böyle bir günde başına
gelebilecek o felâketi düşün! Zaten elinde avucunda riyadan ve şeytanın
tuzaklarından arınmış saf bir amel kalmayacaktır. Şayet, o uzun kıyamet
müddetince elinde bir tanesi kalsa bile (âhirete kul hakkıyla gittiysen) onlar
bunu elinden alacaktır.
Boynuzsuz Hayvanın
Boynuzludan Hakkını Alması
Geceleri namaz kılıp
gündüzleri de oruç tutmana rağmen nefsini şöyle bir hesaba çeksen, anlarsın ki
bütün iyiliklerinle dahi telâfi edemeyeceğin kadar gıybet etmişsin! Bundan ayrı
olarak yenilen haramlar, ne olduğu belli olmayan şüpheli şeyler ve Allah'a
itaat hususunda yapılan birçok hata da eklenirse, böyle bir durumda boynuzsuz
hayvanın dahi boynuzludan hakkını isteyeceği bir günde kurtulmak nasıl ümit
edilebilir!
Bu hususta Ebû Zerr-i
Gıfârî Radiyallahü Anh şöyle anlatır:
"Rasûlullah Sallallahü
Aleyhi Vesellem iki koyunun tokuştuklarını gördü ve 'Ey Ebû Zer! Bunların neden
tokuştuklarını biliyor musun?' dedi. 'Hayır' dedim. Rasûlullah Sallallahü
Aleyhi Vesellem, 'Fakat Allah biliyor ve yarın kıyamet günü aralarında hakkıyla
hüküm verecek' buyurdu."248
Ebû Hureyre Radiyallahü
Anh,
'Yeryüzünde yürüyen
hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak
sizin gibi topluluklardır"2*9 âyetinin açıklamasında şöyle demiştir:
"Kıyamet günü bütün
mahlûkat, kuşlar, vahşi evcil bütün hayvanlar diriltilip hesap yerine
getirilir. Sonra aralarında ilâhî takdir gereği adalet uygulanır ve boynuzsuz
hayvan boynuzludan hakkını alır. Ardından Allah Celle Celâlühü hepsine, Toprak
olun!' emrini verir, onlar da toprak oluverir, işte bu an, kâfirlerin, 'Keşke
biz de toprak olsaydık' diye temennide bulunacakları andır."
Ey miskin! Dünyada uzun
yıllar zorluklar çekerek kazandığın sevaplarını defterin açıldığında
göremediğin zaman halin nice olur? Amel defterinde iyiliklerinin yazılı
olmadığını görüp de, "Hani benim iyiliklerim?" dediğin zaman, "Onlar
hak sahiplerine verildi" denildiğinde durumun nice olur?
Yine dünyada uzun yıllar
işlememek için büyük çaba ve sabırlar gösterdiğin günahlarını, o gün amel
defterini doldurmuş olarak gördüğünde, "Ey rabbim! Bunlar benim
işlemediğim günahlardır" diyerek itiraz ettiğinde, sana cevap olarak, "Bunlar,
gıybetini ettiğin, sövdüğün, haklarında kötü zanda bulunduğun, alışveriş
yaparken, komşulukta bulunurken, bir hususta çekişirken zulmettiğin, haklarını
yediğin kimselerin günahıdır" dediğinde durumun ne olur?
ibn Mesud Radiyallahü Anh
rivayet ediyor: Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdu ki:
"Şeytan artık Arap
topraklarında puta tapı İmasından ümidini kesmiştir. Fakat bundan sonra
sizlerden meydana gelecek küçük, ama helak edici şeyleri yapmanızdan hoşnut
olacaktır. Öyleyse var gücünüzle zulümden sakının. Zira kul, kendisini
kurtaracağı umuduyla, dağlar misali sevaplarıyla (Allah'ın huzuruna) gelir, o
sırada bir başka kul çıkıverir ve:
'Ey rabbim, falanca kul
bana zulmetti, hakkımı yedi' der. Bunun üzerine Allah Celle Celâlühü alacaklıya,
'Onun iyiliklerinden ve sevaplarından sil (kendi kefene koy)' der. Bu adam da
hiçbir hakkını bırakmayıncaya kadar onun sevaplarından alır. Bu adamın durumu
şuna benzer: Sefere çıkan bir grup konaklamak üzere bir yerde konaklar.
Yanlarında odun taşımadıklarından her biri (ısınmak ve yemeklerini pişirmek
gibi ihtiyaçlarını karşılamak için) etrafa dağılır ve odun toplarlar. Fakat
ateşlerini büyültemeden ve maksatlarına ulaşamadan kalkıp giderler. İşte
günahlar da böyledir (insan, kul hakkını ödememesi ve günahlarının çokluğu
sebebiyle, sevaplarının karşılığını göremeden ateşe gider)."
Zübeyr b. Avvâm Radiyallahü
Anh, "Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Sonra şüphesiz siz de
kıyamet günü, rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız" âyeti nazil olunca Rasûlullah'a
Sallallahü Aleyhi Vesellem:
"Yâ Rasûlallah!
Dünyada kendi kendimize (veya aramızda) işlemiş olduğumuz günahlar ve
husumetler yarın kıyamet günü tekrar karşımıza çıkacak mı? (onlardan sorulacak
mıyız)" diye sordu. Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem,
"Evet, her hak sahibine
hakkı ödenene kadar karşınıza çıkacaktır" buyurdu. Rasûlullah'tan Sallallahü
Aleyhi Vesellem bu cevabı alan Zübeyr, "Vallahi işimiz pek zor!"
dedi.
Haksızlık yolunda atılan
bir adıma dahi müsamaha gösterilmediği, bir tokatın, bir kelimenin dahi hesabının
yapıldığı, mazlumun zalimden intikamını aldığı o gün ne çetin bir gündür!
Abdullah b. Üneys Radiyallahü
Anh anlatıyor: Rasûlullah'tan Sallallahü Aleyhi Vesellem işittim, şöyle
buyurdu:
"Kıyamet günü, Allah Celle
Celâlühü kullarını çıplak, toz toprak içinde ve bühm halinde haşreder" Biz,
"Ey Allah'ın Rasulü! Bühm nedir?" diye sorduk. Rasûlullah Sallallahü
Aleyhi Vesellem,
"Yanında hiçbir şeyi
olmayan demektir" dedi ve ekledi:
"Sonra Allah Celle
Celâlühü mahşer halkına, uzaktakinin de ya-kındakinin de aynı şekilde
işitebileceği bir şekilde şöyle seslenir:
Ben melik (her şeyin
sahibi) ve deyyân (sizi hesaba çekecek olan) rabbinizim. Atılmış bir tokat olsa
bile, cennetliklerden birinde eğer cehennemlik birinin alacağı bir hak varsa, bunu
almadan o kimse cennete giremez. Yine, cehennemliklerden birinde cennetlik
birinin alacağı bir hak varsa onu almadan cehenneme giremez."
kabul etmiyorum"
diyecektir. Bu sesi işitir işitmez yüzün simsiyah olur. Allah Teâlâ'nın kızması
üzerine melekler de kızarak, "Bizim ve hatta bütün mahlûkatın laneti
üzerine olsun" derler.
O sırada zebaniler yanına
gelirler. Allah Teâlâ'nın öfkelenmesiyle onlar da öfkelenirler. Sert kalpli
tutumları, ürkütücü görünüşleri ve çirkin sûretleriyle onun üzerine doğru
gelirler. Sonra saçlarından tutarak seni yüzüstü mahlûkatın önüne doğru
sürerler. Herkes kararmış olan yüzünü ve ortaya çıkan rezilliklerini seyreder.
O zaman, "Vay halime! Keşke helak olsam" dersin. O sırada zebaniler
sana, "Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok defa
yok olmayı isteyin" derler.
Sonra melekler etrafa, "Bu
falan oğlu falandır. Allah onun kusurlarını ve rezilliklerin ortaya döktü ve
çirkin fiillerinden ötürü ona lanet etti. Bundan sonra onun için asla saadet
göremeyeceği bir azap vardır" diye seslenirler.
Böyle bir hadise ile
karşılaşılmasının sebebi çoğu kere, insanlardan gizleyerek işlediğin veya
onların kalplerinde yer edinmek için yaptığın veyahut da onların yanında
utanacak bir duruma düşmemek uğruna işlediğin günahlardır. Furkân 25/14.
Ne kadar da cahilsin! Pek
yakın bir zamanda ölüp gidecek bir avuç insanın gözünden düşmemek için gizli
saklı günah işledin, fakat Allah'ın huzurunda o büyük mahşer kalabalığının
önünde rezil olmaktan hiç korkmadın. Bununla birlikte Allah'ın gazabına ve elim
olan azabına duçar olacağını, sonrasında zebanilerin ellerinde cehenneme
atılacağını hiç düşünmedin.
Karşılaşacağın hallerin
budur. Bunlarla birlikte henüz farkında olmadığın bir büyük tehlike daha var ki
o, sırat köprüsüdür. Şimdi onu anlatacağız.
Tercüme: Hüseyin Okur Semerkand Yayıncılık
Yorumlar
Yorum Gönder