Ev Ev Dolaşan Yemek Gördünüz mü?

 Ev Ev Dolaşan Yemek Gördünüz mü?

 

İbni Ömer Radiyallahü Anh şöyle anlatıyor: Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in ashabından birisine koyun kellesi takdim edildi. O zât;

“- Falanca kardeşim benden daha açtır, kelleyi ona verin”, dedi. Öteki zat da aynı şekilde;

“- Falanca kardeşim benden daha açtır, kelleyi ona verin”, dedi ve böylece kelle yedi kişiyi dolaştıktan sonra, tekrar ilk sahabeye geldi. Çünkü gerçekten muhtaç ve aç olan o idi.

Başka bir rivayette;

Ashab-i Sûffe” Hazretlerine bir kuzu başı getiren zât, her birinden:

“- Bugün benim ihtiyacım yok, başkasına götür!” cevabını almış ve böylece tam kırk kişiyi dolaşmak mecburiyetinde kalmıştır.

Hüzeyfet’ül-Adeviye Hazretleri anlatıyor:

“-Yermük muharebesinde bir matara su ile yaralılar arasında amcamın oğlunu arıyordum. Onu buldum. Kanlar içindeydi. Son demlerini yaşıyordu. Şehâdet şerbetini içmek üzereydi. Kulağına eğildim:

“- Ey amcamoğlu! Benden bir isteğin var mı? Sana su içireyim mi?” dedim.

İştiyakla ağzını açtı.

“- Su, su” der gibiydi. Matarayı açtım. Henüz bir damla içmişti ki, başka bir yaralının ıstıraplı sesi işitildi:

“- Su! Su! Yok mu bir damla su?”

Amcamoğlu suyu içmedi. Mataradan ağzını çekti. Gözleriyle “Ona götür”, diyordu.

Koşarak gittim. Gördüm ki, Hişam ibni As kanlar ve kumlar içinde kıvranıyor ve son anlarını yaşıyordu.

“- Ya Hişâm kardeşimi Benden bir isteğin var mı? Sana su içireyim mi?” dedim.

Ağzını açtı. Susuzluktan dudakları morarmış ve çatlamıştı. O anda onun için su’dan daha kıymetli bir şey olamazdı. Eğildim, su matarasını ağzına verdim. Bir damla su içmeden diğer bir yaralının iniltisi işitildi:

“- Su! Su!”

Hişâm ibni As Hazretleri de suyu içmedi. Mataradan ağzını çekti. Gözleriyle ” Ona götür” diye bana işaret etti.

“- Üçüncü kişiye koşarak gittim. Daha ben yetişmeden ruhunu teslim etmişti. Bari Hişâm’a yetişeyim ona son anında su içireyim diye döndüm. O da rahmete kavuşmuştu. Amcamoğluna suyu ulaştırmak istedim koşa koşa yanına geldim. O da çoktan şehâdet şerbetini içmişti.”.

Aynı çağda insanlar, birbirlerinin canına malına kıyar ve namusunu ayaklar altına alırlarken Sahabe hep:

“- Kardeşim!” diyorlardı.

Muhacirlerle Ensâr birbirlerini candan ve gönülden seviyorlardı. Biri diğerini kendisine tercih ediyordu.

Hicretin dördüncü senesinde Nadîroğullan Medine civarından sürgün edildikleri zaman bunların arazileri Müslümanlar’a kalmıştı. Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’ Ensârı çağırdı ve onlara:

“- Muhacirler fakir ve yoksul kimselerdir, şayet kabul ederseniz. Nadir oğullarından kalan toprakları Muhacirlere taksim edeyim, böylelikle onların ellerine çokça arazi geçmiş olur ve daha önce kendilerine vermiş olduğunuz topraklarınızı size geri verme imkânları olur.” Demişti.

Ensâr:

“- Nadir oğullarından kalan arazileri Muhacirlere taksim et: ama bizim daha önce kendilerine hediye etmiş olduğumuz topraklar yine onlarda kalsın. Verdiğimizi geri almak bize yakışmaz.” diye cevap vermişlerdi.

Bahreyn’in fethi esnasında. Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’ yine Ensârı çağırdı. Onlara:

“- Bu arazîleri size taksim etmek istiyorum”, dedi.

Onlar hep birden:

“- Önce Muhacir kardeşlerimize veriniz, onların ihtiyacı çok, sonra biz hissemizi kabul ederiz.” Demişlerdi.

Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri, İstanbul’un fethine girişmeden önce, kendi nefsini kontrolden geçirdiği gibi, her hususta yardımına muhtaç olduğu milletinin de ahlâkî ve sosyal durumunu teftiş etmek için, tebdil-i kıyafet ederek çarşıya çıktı. Çeşitli esnaftan alışverişte bulundu. Esnafın birçoğu fazla mal vermek istemeyerek şöyle dedi:

“- Ben siftahımı ettim. Biraz da komşumdan alınız…” Demiştir.

Fatih, bu Müslüman milletin din kardeşini samimiyetle düşündüğünü gördükten sonra;

“- Milletimin içinde böyleleri varken Mevlâ’nın yardımıyla fetih müyesser olur.” demiş ve bu yüce ruh ile İstanbul’u fethederek Efendimizin;

“- İstanbul elbette ve muhakkak fetih olunacaktır. (Orayı fetheden ordunun) kumandanı ne hoş emirdir, onun askerleri ne hoş askerdir” övgüsüne nail olmuştur… (el-Camiu’s-sağîr:7227)

 

İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 4/663-666.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis