Tüyü Bitmedik Yetim Hakkı

 Tüyü Bitmedik Yetim Hakkı

 

Kul haklarının biri de yetim hakkıdır. Yetim savunmasız ve çaresiz olduğu için bu hakkı yemek büyük günahlardan sayılmıştır.

 

“Yetimlerin mallarını haksız (ve haram) olarak yiyenler karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. “Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir.” (Nisa 10)

Allah Rasulü de öldürücü yedi şeyden birisi olarak yetim hakkını saymıştır:

“Helak edici yedi şeyden kaçınınız. Şirk, büyü, adam öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli kadına zina isnadında bulunmak.” (Buhari, Nesai, Müslim)

Kul hakkı ferdî bir haktır. Hak sahibi affetmediği sürece Allah affetmeyecektir. Bütün ferdî hakların umuma (kamuya) yansıyan yönleri vardır. Evladını iyi yetiştirmeyen bir babanın yalnızca evladına değil, kamuya da zararı dokunmaktadır. O zaman hem evladın ferdî hakkı olacağı, hem de kamunun hakkı bulunacağı anlaşılabilir. Yetim hakkının da kamuya yansıyan yönleri bulunmaktadır. Ancak “tüyü bitmedik yetim hakkı” ile özel bir anlam doğmaktadır. Bu “yetim”den bağımsız olarak tümüyle kamu haklarını içine almaktadır. Kamunun alacaklıları arasındaki en zayıf halka konuya başlık edilerek gerisini siz düşünün denilmektedir. Biz de tümüyle kamuya yönelik kul haklarını bu başlığın altında değerlendirmeyi uygun gördük.

Kur’an’a göre kamuya yönelik kul haklarını sınıflandıracak olursak; biri insanların sahip olduğu maddî ve manevî haklara tecavüz etmek, zarar vermek; diğeri, dînî, ahlakî ve hukukî hükümlerin onlara verilmesini gerekli kıldığı şeyleri vermemek olarak ayırabiliriz…

 

KAMUYA ZARAR VERMEK

Her birey toplumun içindedir. Toplumla ilişkilidir. Hangi işi yapıyor olursa olsun, toplumla ilgili haklar üzerinde kalabilir. İster kamuya iş yapan, ticaret yapan, kamuda çalışan, yöneten olalım, isterse saymadığımız bir bağla toplumla ilişkimiz olsun, kendimizi bu açıdan mercek altına almalıyız.

Örnekleri seçerek sıralayabiliriz.

Bir müteahhit düşünelim. Okul yapıyor, hastane yapıyor, yol yapıyor. Kamudan bedelini alıyor. Eğer yaptığı işte çimentoyu, demiri eksilttiyse, işi iyi yapmadıysa, doğacak zarar kamunun sırtına yüklenecektir. İlle de müteahhit olmak gerekmiyor, mühendis, işçi, kontrolör vb. de olabiliriz. Durum değişmez.

Bir işadamı karaborsacılık yapıyor, sahte para basıyor, hortumculuk yapıyor, vergi kaçırıyor, rüşvet veriyor, kaçakçılık yapıyor. Örnekler çoğaltılabilir. Hepsinde de zararı toplum karşılıyor.

Kamuda çalışan işçi, memur işini iyi yapmıyor. Aybaşlarında hak etmediği ücretleri alıyor. Karşılığında hizmet üretmiyor, kaytarıyor. Rapor alıyor, işten kaçıyor.

Bir yönetici. Adaletle davranmıyor. Hak etmeyenlere görev veriyor. Hakkı hak sahibine vermiyor. “Dicle kenarında bir kurt bir kuzuyu kapsa Ömer’den sorulur” ince mantığını anlamıyor. Devletin imkânlarını kurda kuşa yem ediyor. Emri altındakileri verimli çalıştıramıyor. Toplumun haklarını gözetmiyor.

Yine bir yönetici. Bu sefer devlette değil de topluma hizmet sunan, dernek, vakıf, sendika gibi bir kuruluşun başında. Kendisine bir görev emanet edilmiş, kendisine ümmetin imkânları emanet edilmiş; har vurup harman savuruyor. Kör kuruşu gözetmiyor. Kendisine emanet olan çocukları, gençleri, korumuyor, heder ediyor.

Bir fabrikatör. Gerekli tedbirleri almıyor, havayı kirletiyor, suyu kirletiyor. Nesiller zarar görüyor, bitkiler zarar görüyor, hayvanlar zarar görüyor.

Ormanları yakanları, tarlaları taşlaştıranları, doğayı zehirleyenleri, nükleer facialar oluşturanları, egzozuyla, bacasıyla zehir kusanları, ozon tabakasını delenleri, trafik keşmekeşi ile şehirleri yaşanmaz yapanları da unutmamak gerekiyor.

 

İnsanların Haklarını Engellemek

Kamuya zarar veren hak ihlallerini benzer birçok örnekle çoğaltmak mümkün. Diğer açıdan baktığımızda da ilginç tablolar doğmaktadır. İnsanların yaratılıştan sahip oldukları yaşama, eğitim, sağlık, inanç, mülk edinme, şerefini koruma, eşitlik vb. gibi temel hakların ihlali de bu açıya dâhil edilebilir.

Hangi sebeple olursa olsun haklının yanında olamayan, güçlünün ve zorbanın hukukunu koruyan düzenleme ve uygulamalar geniş hak ihlalleri doğurmaktadır.

Bugün dünyada savaşlar, açlık ve sefalet sebebiyle milyonlarca insanın yaşama hakkı ellerinden alınmaktadır. Yeterli sağlık tedbirleri alınmadığı için milyonlarca insan hastadır. Sağlıklı yaşama hakkından mahrumdur. Yeterli beslenemedikleri için yine milyonlarca insan ölümle pençeleşmekte, yaşıyor gibi yapmaktadır. Kadınlar, erkekler eşit olmayan şartlarda çalıştırılmakta, ücretler eşit ve âdil dağıtılmamaktadır. İnsanların eğitim, seyahat gibi bir kısım hakları kısıtlanmaktadır. Mülk edinme, serbest ticaret engellenmekte, birçok insan bu haklardan mahrum yaşamaktadır. Din ve vicdan özgürlüğü kısıtlanmakta, siyasî, dînî, fikrî suçlar ihdas edilerek, hapishaneler bunlarla doldurulmaktadır.

Kadınların ve çocukların istismarına imkân oluşturularak, fuhuş vb. yöntemlerle sömürü yapılmaktadır. İçki, kumar ve uyuşturucu teşvik edilerek insan sağlığı üzerinden haksız kazançlar elde edilmektedir.

İnsanlar ırk, renk, dil, cinsiyetlerine göre ayrıma tabi tutulmakta. Ayrımcılığın boyutları felaket denilebilecek sonuçlara ulaşmaktadır.

Bir kısım insanlar kuru ekmeğe muhtaçken, bir kısmının lüks ve ihtişam içinde yaşadıkları bir dünyadayız. “Zenginin malında fakirin hakkı vardır” prensibini hiçe sayan bir sonradan görmüş taifesinin görgüsüzlüğünü yaşıyoruz. Böylelerine helali, haramı, zekâtı, sadakayı nasıl anlatabilir, nasıl hatırlatabiliriz.

Misalleri çoğaltmak mümkün. Hepsi de kul hakkına girmektedir. Hem de tüyü bitmemiş yetimin hakkını, kamunun, toplumun, tüm insanların hakkını gasbetmektir. Hadislerde ifade edildiği gibi bu haklar yalnızca tövbeyle ya da duayla affedilecek haklardan değildir.

 

Kimden Helallik Alacağız

Bu haklar konusunda hak sahibine hakkını ödemek, helallik istemek ve almak gereği vardır. Peki, biz kimi bulup da hakkını ödeyeceğiz ve nasıl ödeyeceğiz? Kimden helallik isteyeceğiz ve nasıl alacağız? Ağzı dili yok hayvanlardan, doğmamış bebelerden nasıl helallik isteyeceğiz?

Teoride bunun için tavsiye edilen bir yol var, ama pratiği ne kadar gerçekçi düşünmek gerekir.

 

Kul hakkı konusunda beş aşamalı bir geri dönüş var:

1-) Pişmanlık. Yaptığımız haksızlığa kesin ve içten bir pişmanlık duymak

2-) Günahı kesinlikle terk etmek

3-) Günaha kesin olarak dönmemek

4-) Hak sahibine hakkını geri vermek

5-) Hak sahibinden helallik istemek

Bizim konumuzda son iki maddeyi işletmek neredeyse imkânsız. Belki mal cinsinden bir hak ihlali varsa, ara çözümler olabilir. Mal cinsinden değilse işimiz daha da zor.

 

Eğer kul hakkı mal cinsinden ise;

1-) Haksız alınan mal, sahibine geri verilmeli

2-) Sahibi bilinmiyorsa tasadduk edilmeli

3-) Malın kendisi yoksa değeri verilmeli

4-) Gasbettiği malın miktarını bilmiyorsa, tahminen belirleyeceği miktarda geri vermeli ya da tasadduk etmeli.

 

En İyisi Titiz Olmak

Bu konularda önceden tedbirli davranmak, haklara riayet etmek, sonradan pişman olmaktan iyidir.

Hadislerde ifade edildiği gibi yarın ahirette müflis tüccar gibi, iki elimiz böğrümüzde çaresiz kalmaktansa; şimdi dikkatli olmak gereklidir. "Devletin malı deniz, yağma Hasan’ın böreği, altta kalanın canı çıksın" gibi ifadelerle kamunun yağmalandığı bir dönemde, kendimizi korumak zor. Şimdi daha iyi anlıyoruz, niçin eskiler “tüyü bitmemiş yetim hakkı” konusunda bu kadar titizlermiş. Bu sadece ahlakî bir kaygı değil, imanî bir kaygı, insanî bir kaygı. Az bir menfaat için ahiret yurdunu harap etmek de var. Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacak. Herkes hakkını talep edecek ve alacak. Herkesin hesap defteri açılacak, borç defteri kabarık olanların, kul hakkını hiçe sayanların tokat gibi yüzlerine çarpan gerçekler karşısında yapacakları ve söyleyecekleri bir şey olmayacak.

İyisi mi müflis değil akıllı tüccar olalım. Borçlu gitmeyelim.

 

Alıntı Kaynağı: http://www.edebiyatevi.com/

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis