Ölümün Dehşeti (İmam Gazali – Kalplerin Keşfi

 Ölümün Dehşeti (İmam Gazali – Kalplerin Keşfi)


Hasan-ül Basrî’nin Rahmetullahi Aleyh bildirdiğine göre Peygamber’imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem ölüm ve acısını anlatırken:

“—  Onun yol açtığı acı üç yüz kılıç darbesininkine bedeldir”. Buyurdu.

Peygamber’imize Sallallahü Aleyhi Vesellem bir gün ölüm acısı hakkında sormuşlar, O da buyurmuş ki:

“—  En kolay ölüm; yünlü kumaşa batmış dikene benzer. Yünlü kumaşa batmış diken, yanında yün lifleri söküp almadan çıkar mı?”

Yine Peygamber’imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem bir gün ağır bir hastayı ziyaret ederken buyurur ki:

“—  Ben bunun ne çektiğini biliyorum. Tek tek bütün damarları aynı anda ölüm sancısı içindedir.”

Hz. Ali Radiyallahi Anh mücâhidleri savaşa teşvik ederken der ki;

“—  Eğer öldürmezseniz, ölürsünüz. Nefsimi kudret elinde tutan Allah Celle Celâlüh’a yemin ederek söylüyorum ki:

“—  Bin kılıç darbesi indirmek, bana göre yatakta ölmekten daha kolaydır.”

Evzci Rahmetullahi Aleyh der ki. “Duyduğumuza göre ölü tekrar dirilip mezarından doğruluncaya kadar, ölüm acısı çekmeye devam eder.”

Seddat İbni Evs Rahmetullahi Aleyh der ki;

“—  Mü’min için dünya ve ahiretin en korkunç olayı ölümdür. Onun acısı, testere ile biçilmekten, makas ile doğranmaktan ve kazanda kaynamaktan daha şiddetlidir. Eğer ölü diriltilerek yasayanlara başından geçenleri anlatsa, dünyalılar ne yiyip içip eğlenebilir ve ne de uykudan tat alabilirdi.”

Zeyd İbni Eslem’den, o da babasından naklen rivayet olunur ki:

“—  Mü’min dünyadaki ameli ile ulaşabileceği derecelerden birisine ulaşamamışsa kendisine şiddetli ölüm acısı çektirilir de ölümün sarsıntı ve acısı sayesinde cennetteki derecesini elde eder.

Kâfirin de karşılığı verilmemiş bir iyiliği varsa canı kolay alınır da iyiliğinin sevabını tüketerek cehenneme gönderilir.”

Birçok ağır hastalara ölmek üzere iken neler hissettiklerini sormayı alışkanlık haline getiren bir marifet ehline komada iken:

“—  Sen ölümü nasıl buluyorsun?” diye sorarlar. Cevabı şöyle olur:

“—  Sanki gökler yere kapaklanmış ve sanki canım iğnenin deliğinden çıkıyor.”

Peygamber’imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor ki:

“—  Ani ölüm, mümin için rahata kavuşma ve ağır günahkâr için de hayıflanma vesilesidir.”

Mekhul’den rivayet olunduğuna göre: Peygamber’imiz Sallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor ki:

“—  Ölünün bir tek kili gök ve yer halkı arasına düşse hepsi, Allah Celle Celâlüh’ün izni ile ölürdü. Çünkü ölünün her kılında ayrı bir ölüm vardır, ölümün değdiği her canlı da ölür.”

Rivayet edildiğine göre:

“—  Ölüm acısının bir damlası yeryüzü dağlarına düşse hepsi erirdi.”

Rivayet edildiğine göre Hz. İbrahim Aleyhisselâm ölünce ulu Allah Celle Celâlüh ona:

“—  Ey dostum, ölümü nasıl buldun?” diye sordu.

Hz. İbrahim Aleyhisselâm da:

“—  Yaş yüne batırılmış geri çekilen şiş gibi” diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah Celle Celâlüh ona:

“—  Üstelik biz onu senin için kolaylaştırdık.” buyurdu.

Yine rivayet edildiğine göre ruhunu Allah Celle Celâlüh teslim ettiği zaman Rabbi Hz. Musa’ya:

“—  Yâ Musa, ölümü nasıl buldun?” diye sorar. Musa Aleyhisselâm da şu cevabı verir:

“—  Kızartılmak üzere canlı canlı tavaya konmuş ne ölüp huzura kavuşan ve ne de uçup kurtulabilen bir serçe gibi hissettim.”

Başka bir rivayete göre de:

“—  Kendimi kasabın eli altında canlı canlı yüzülen bir koyun gibi hissettim” diye cevap verir.

Rivayet edildiğine göre Peygamber’imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem ölmek üzere iken sonra alnını silerek

“—  Allah’ım! Ölüm krizini benim için kolay kıl” diye dua ederdi.

Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha bu arada:

“—  Âh Babacığım, acı çekiyor” diye ağlamaya başlayınca Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem’imiz ona:

“—  Bu günden sonra babana acı yok” diyerek teselli etmişti.

Hz. Ömer Radiyallahü Anh bir gün Kâ’b-üî Ahbar Radiyallahü Anhuma’ya:

“—  Bize ölümden bahset!” dedi.

Kâb da “Peki, yâ emirelmüminin! Ölüm çok dikenli bir ağaç dalı gibidir, bu dal insanın karın boşluğuna sokulmuş, her diken bir damara takılmış. Arkasından güçlü – kuvvetli bir adam bu dalı geri çekmiş, böylece dal aldığını almış, bıraktığını bırakmış dedi.

Peygamber’imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor ki:

“—  Mü’min kul, ölümün sıkıntı ve krizine karşı çare bulur. Onun eklemleri

‘Selâm sana. Kıyamet Günü yeniden buluşmak üzere birbirimizden ayrılıyoruz!’ diye birbirleri ile selamlaşırlar.”

Buraya kadar Allah dostları ve O’nun yakınlığını kazananlar hesabına ölüm krizinin ve acısının keyfiyetini anlatmaya çalıştık. Ölüm onlar için bile böyle olunca bizim gibi günahkârların hali acaba nice olur? Ölüm krizi ile birlikte peş peşe başka felâketler ile de yüz yüze gelinir.

Ölüme eşlik eden başlıca felaketler üçtür:

Birincisi, yukardan beri anlattığımız gibi şiddetli can çekişmedir.

İkincisi, ölüm meleğini Azrail Aleyhisselâm’ı apaçık görmek ve bu görmenin kalbe salacağı korku ve ürpertidir. Ölüm meleğini günahkâr bir insanın ruhunu alırken büründüğü kılık içinde, en dayanıklı kimseler bile görse buna tahammül edemez.

Rivayet edildiğine göre Hz. İbrahim Aleyhisselâm bir gün Azrail Aleyhisselâm’a: 

“—  Günahkâr insanın canını alırken büründüğün kılığı bana gösterebilir misin?” diye sorar.

Azrail Aleyhisselâm ona:

“—  Bunu görmeye dayanamazsın” diye cevap verir.

Hz. İbrahim Aleyhisselâm:

“Dayanırım, sen göster” diye ısrar edince Azrail Aleyhisselâm ona:

“—  Başını çevir” der.

Bir müddet arkasını döndükten sonra tekrar yüzünü dönünce Hz. İbrahim Aleyhisselâm, kapkara yüzlü, sacları diken diken, kötü kokulu, siyahlara bürünmüş, ağzından ve burun deliklerinden ateş ve duman çıkan bir adam ile karşılaşarak yere baygın düşer.

Ayılınca Azrail Aleyhisselâm, ilk kılığına dönmüştür. Hz. İbrahim Aleyhisselâm ona der ki.

“—  Ey ölüm meleği, günahkâr insan ölüm anında senin bu kılığın ile yüz yüze gelmekten başka bir felâket ile karşılaşmasaydı, bu ona yeterdi!” der.

Ebû Hureyre’nin Rahmetullahi Aleyh rivayet ettiğine göre Peygamber’imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor ki:

“—  Hz. Davud Aleyhisselâm eşine karşı kıskanç bir erkek olduğu için kendisi evden çıkarken karısının üzerine kapıyı kilitlerdi. Bir gün kapıyı kilitleyip gittikten sonra karısı başını kaldırınca yabancı biri ile yüz yüze gelir. Bunun üzerine kadın hizmetçilere:”

“—  Bu adamı kim içeri aldı, eğer Dâvud gelirse ondan çekeceği var!” der. Bu arada Hz. Dâvud Aleyhisselâm çıka gelir, yabancıyı görür, ona:

“—  Sen kimsin?” diye sorar.

Yabancı da ona:

“—  Ben krallardan korkmayan ve onların koyduğu perdelerle yolu engellenmeyen bir kimseyim” diye cevap verir. Bu cevabi alan Hz. Davud Aleyhisselâm:

“—  Vallahi, o halde sen ölüm meleğisin” diyerek olduğu yere yığılıp kalır.”

Rivayet edildiğine göre Hz. İsa Aleyhisselâm bir gün yolda yürürken bir kafatasına rastlar, ayağı ile ona vurarak:

“—  Allah Celle Celâlüh’ün izni ile konuş!” der. Bunun üzerine dile gelen kafatası şöyle konuşur:

“—  Yâ Rûhullah! Ben falan zamanda kraldım. Bir gün başımda tacım, çevremde muhafızlarım ve devlet adamlarım bulunduğu halde tahtımda oturuyorken ansızın karşıma ölüm meleği çıktı.

Böylece bütün canlı uzuvlarım üzerimden ayırılarak canımla birlikte ona gitti. Keski bütün o kalabalık çevrem olmasaydı, keski o kadar hareketli münasebetler içinde değil de yalnız başıma yaşasaydım.”

“—  İşte âsilerin başına gelen musibet budur. Bu musibet itaatkârların başına gelmeyecektir.”

Peygamberler ölüm meleğini görenin içine düştüğü dehşeti değil, sadece ölüm krizini anlatmışlardır. Oysaki insan ölüm meleğini rüyasında görse ölünceye kadar yemeden içmeden kesilir, ölüm aninde ve o korkunçlukta görmenin dehşetini var hesap et.

Allah Celle Celâlüh’a kulluk görevine bağlı kalanlar ise ölüm meleğini en güzel ve alımlı görüntüsü ile görürler.

İkrime’nin İbni Abbas’dan (R. Anhuma) rivayet ettiğine göre Hz. İbrahim Aleyhisselâm kıskanç bir zat idi. Evinde müstakil bir ibadet odası vardı. Çıkarken bu odanın kapısını kilitlerdi. Bir gün içeri girince odanın ortasında bir yabancı ile karşılaşır. Yabancıya “seni evine kim aldı?” diye sorar.

Yabancı:

“—  Sahibi içeri aldı” diye cevap verir. Hz. İbrahim Aleyhisselâm,

“—  Sahibi benim” der.

Yabancı:

“—  Senden de benden de daha önce evin mülkiyetini elinde tutan beni içeri aldı” diye karşılık verir. Bunun üzerine Hz İbrahim Aleyhisselâm ona:

“—  Bana mü’minlerin ruhlarını alırken büründüğün kılığın ile görünür müsün” diye rica eder. Ölüm meleği:

“—  Peki. o zaman arkanı dön!” der.

Hz. İbrahim Aleyhisselâm de arkasını döner. Bir müddet sonra yüzünü dönünce bir gene ile karşılaşır. Hz. İbrahim Aleyhisselâm hadiseyi naklederken yüz yüze geldiği delikanlının yüz güzelliğini, elbisesinin alımlılığını ve güzel kokusunu zikretmişti. Gördükleri karşısında ölüm meleğine:

“—  Mü’min ölüm anında sadece senin yüzünle karşılaşsa bu mükâfat ona yeterdi.” der.

Ölüm sırasında karşı karşıya gelinecek bir diğer gelişme de iki muhafız meleğini görmektir. Bu konuda Süeyb Rahmetullahi Aleyh der ki:

“—  Duyduğumuza göre hiç bir kimse emellerini yazan iki muhafız meleğini görmeden can vermez. Eğer adam kulluk görevine bağlı kalmış biri ise melekler ona “Allah Celle Celâlüh bizden yana sana hayır versin. Sizi nice iyi mecliste oturtun ve nice iyi amelin işlenişine şahit eyledin” derler.

Eğer adam günahkâr biri ise ona:

“—  Allah Celle Celâlüh bizden yana sana kötülük versin. Bizi nice kötü yerlerde oturmak zorunda bıraktın, nice kötü işleri ister istemez görmemize sebep oldun ve nice kötü sözü duymamıza yol açtın. Bu yüzden Allah Celle Celâlüh hayrını vermesin” derler.

İşte bu anda ölmek üzere olan kimsenin gözeri sırf o meleklere dikilir ve artık bir daha dünyayı göremez.

Ölüm anında karşılaşılan felâketlerin üçüncüsü ise günahkârların cehennemdeki yerlerini görmeleri ve bu görmeden önce korkmalarıdır. Çünkü onların ölüm krizi esnasında bütün enerjileri boşalmış ve kendileri canlarının çıkısına boyun eğmişlerdir.

Fakat insanlar ölüm meleğinin yüksek sesli bildirisini duymadıkça ölmezler. Ölüm meleğinin bu bildirisi:

“—  Ya, ey Allah Celle Celâlüh’un düşmanı, cehennem sana müjdeler olsun!” ve: 

“—  Ey Allah Celle Celâlüh’in dostu, cennet sana müjdeler olsun!” şeklindedir.

İşte derin akil sahiplerinin ölüm korkusu bu sebeplere dayanır.

Nitekim Peygamber’imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor ki:

“—  Hiç biriniz akıbetini öğrenmedikçe. Cennet veya cehennemdeki yerini görmedikçe dünyadan ayrılmaz.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)