Güçlü Kim


Güçlü Kim

Değerli komutan Halid bin Velid Radiyallahü Anh, Hz. Ebubekir Radiyallahü Anh döneminde zaferden zafere koşmuş, haklı olarak Müslümanların takdirini kazanmıştı... Herkes, Onun zaferlerinden ve kahramanlığından bahsediyordu. Onun böyle efsaneleşmesindeki (efsaneleşmesini sakıncalı bulan) tehlikeyi sezen Hz. Ömer Radiyallahü Anh, zaferlerin yalnız Halid bin Velid Radiyallahü Anh'ın şahsi yetenek ve gücünden kaynaklanmadığını insanlara anlatmak istedi. Ömer Radiyallahü Anh endişesinde haklıydı... Buna tahammül edemezdi.

O biliyordu ki; Allah’ü Teâlâ’nın bilgisi olmadan; bir ağacın dalındaki yaprak bile kıpırdamazdı.

İşte bu düşünceyle, Halid bin Velid Radiyallahü Anh'i başkomutanlık görevinden aldı. Yerine Ebu Ubeyde bin Cerrah Radiyallahü Anh’ı atadı.

Hz. Halid Radiyallahü Anh, görevden alınma sebebini öğrenmek ve varsa hata­sını bilip düzeltmek için başkente Halifenin yanına gitti.

Hz. Ömer Radiyallahü Anh: "Halid, sen benim yanımda çok değerlisin. Ve seni çok seviyorum!" cevabını verdi.

Sonra valilere şu talimatı gönderdi: "Ben, Halid’i bir hatasından veya ihanetinden dolayı görevinden almadım. Fakat insanlar, Onu o kadar büyüttüler ki; Allah’ü Teâlâ’yı bırakıp O'na tevekkül edeceklerinden korktum. Ben, insanlara bütün bu başarıların Allah’ü Teâlâ’dan geldiğini bilmelerini hatırlatmak için böyle hareket ettim."1

Hz. Halid bin Velid Radiyallahü Anh, Müminlerin Emiri Hz. Ömer Radiyallahü Anh'ın endişesini haklı buldu. Hemen cepheye koştu. Ebu Ubeyde bin Cerrah Radiyallahü Anh’ın emrinde bir er olarak cihada devam etti...2
Tevhid bayrağı, yine zaferlerin muştusuyla dalgalanıp durdu…

Gücü ve kuvveti yalnız Allah’ü Teâlâ’da görmek; gerçek güç ve kuvvet sahibi olarak Allah’ü Teâlâ’yı bilmek; İslam’ın temel esaslarındandır.

Yarattıklarına güç ve kuvvet veren de yine Allah’ü Teâlâ’dır. İnsanlar da, hayvanlar da, araç gereç ve diğer varlıklar da ancak Allah’ü Teâlâ’nın verdiği kadar güç ve kuvvet sahibidirler.

Allah’ü Teâlâ dilerse; bir insanın, kalbinden atılan bir pıhtıyla, beyindeki kılcal damar denilen ve ancak mikroskopla görülebilen bir damarı tıkar da; aslanlar gibi güçlü kuvvetli olan o insan, felç olur; yerinden kıpırdayamaz. Eli ayağı tutmaz. Yüzüne konan bir sineği bile kovmaktan aciz kalır.

O isterse; istediği yeri bir yer sarsıntısıyla altüst eder…

Güçlü, kuvvetli (kavi) olan Allah’ü Teâlâ’dır.3 “Kavi”lik, Allah’ü Teâlâ’nın sıfatıdır. Yaratan, can veren, yaşatan, hareket ettiren, güç veren Ondan başkası değildir.4

“Allah’ü Teâlâ sizi güçsüz olarak yaratır. Sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet verir. Sonra kuvvetin arkasından ihtiyarlığa ve yine güçsüzlüğe getirir. O, dilediğini yaratır. O, her şeyi bilir, her şeye gücü yeter.5

Allah’ü Teâlâ’nın verdiği bir iyiliği, engellemeye kimse güç yetiremez. Vermediğini de kimse veremez. O dilemezse, kimse kimseye zarar da veremez…6

Söylemek istediğimizi, Müslümanların, dillerinden düşürmedikleri; “Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh” cümlesiyle özetleyebiliriz.

Güçlü ve kuvvetli sanılan; kötülüğü def etmesi ve iyilikte bulunması için Allah’ü Teâlâ’dan gayrı yönelinen her şey puttur, tağuttur, ilahtır…

 Kehf Suresinde iki bahçe sahibi bir adamdan bahsediliyor. O adam, bahçesinin kendi gücü kuvveti sayesinde güzelleştiğini söylüyor. Bu davranışının doğru olmadığı kendisine hatırlatılıyor:

“Kendi bağına girdiğin zaman; ‘Bu Allah’ü Teâlâ’dandır. Benim kuvvetimle değil; Allah’ü Teâlâ’nın kuvveti ile olmuştur’ deseydin ya”7 diyorlar. Bahçesi, çerçöp haline gelince; adam, pişman oluyor ve “keşke Allah’ü Teâlâ’ya şirk koşmasaydım”8 diyor. Adam, Allah’ü Teâlâ’ya inanıyor. Yani bu ayetlerde, insanın Allah’ü Teâlâ’nın gücünü görmezlikten gelip; yarattıklarında bilmesinin şirk ve küfür 9 olduğu vurgulanıyor.

“Karun da: ‘O servet bana ancak kendi bilgim sayesinde verildi’ demişti. Bilmiyor muydu ki; Allah’ü Teâlâ kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti.”10

“Ad Kavmine gelince; onlar da, yeryüzünde büyüklük tasladılar ve: ‘Bizden daha kuvvetli kim var?’ dediler. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ü Teâlâ’nın daha kuvvetli olduğunu görmediler mi?”11

“Sizin en yüce Rabbiniz benim!” diyen Firavun da aynı hatayı yapmıştı.

“Bir sabah kalktığınızda, suyunuzun çekildiğini görürseniz; size kim bir akarsu getirebilir?”12

 “Sizin, Allah’ü Teâlâ’yı bırakıp taptıklarınız, bir araya gelseler; bir sinek bile yaratamazlar. Sinek, onlardan bir şey kapsa; onu kurtaramazlar. İsteyen de, istenen de acizdir.”13

Rabbimizin uyarısı ne denli önemli:

“Hiçbir şey için – Allah’ü Teâlâ’nın dilemesi dışında- ‘Ben yarın onu yapacağım deme. / ‘Ancak, Allah’ü Teâlâ dilerse yapacağım!’ de…”14

Dönemin en büyük (süper) devleti Bizans İmparatorluğu, Müslümanların karşısında daha fazla dayanamıyor. Şam'dan, Urfa’ya (Ruh’a) kaçan Bizans Kralı Heraklius, Urfa'dan Şimşat'a, oradan da Kostantiniyye'ye (İstanbul'a) doğru yola koyuluyor.

Maddi açıdan Müslümanlara karşı çok büyük bir güce ve üstünlüğe sahip bulu­nan o çağın en büyük süper devleti Bizans'ın, Müslümanlar karşısında yenik düşmesi, bazılarına göre anlaşıl­maz bir hadiseydi.15

Döneminde dünyanın ikinci büyük (süper) devleti ateş­perest İran, Müslümanlar karşısında Kadisiye'de perişan oldu.

İran Kisrası, Ermeni asıllı Rüstem bin Ferahzad komutasında 33 fil ve 80 bin kişilik bir ordu gönderiyor. (Filler, bugünün tankları etkinliğindeydi.) İranlılar, sayısız ölü verdiler, dağıldılar. Kuvveti dillere destan olan komutanları Rüstem, Hilal adlı bir Müslüman tarafından yakalanarak öldürüldü. (Bazı Müslümanlar, Rüstem’in efsaneleşmiş kahramanlığını anlatır dururlar. Çocuklarına Rüstem adını korlar da; onu yakalayarak öldüren Hilal adlı yiğit Müslüman’ı tanımazlar bile...)

Kadisiye yenilgisinden sonra İranlılar, bir daha bellerini doğrultamayıp İslam’a teslim oldular.

Güç ve kuvveti, sadece materyalist bir mantıkla kaba kuvvette görenler, gerçek gücü tanımamışlardır.

Batılı bir yazar, Humeyni’nin İran’daki başarısı için; “Elinde Kur’an’dan başka bir şey bulunmayan yaşlı bir adamın, dünyanın beşinci büyük ordusuna sahip bulunan Şah’a galip gelmesi, anlaşılır şey değil” diyordu.

Onlar, Müslüman Türk’ün, İstiklal Harbinde “Yedi düvel”in Haçlı ordusu karşısındaki zaferini de anlamakta güçlük çekiyorlardı.

Kur’an’da, Talut ve Calut hadisesi anlatılırken şöyle deniyor: “Nice az topluluklar, Allah’ü Teâlâ’nın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir.”16

Kuşkusuz, güçlü ve kuvvetli olmaya çalışmak; ayet ve hadislerde övülmüş ve teşvik edilmiştir. Bunu yadsımıyoruz. Dikkat çekmek istediğimiz husus: Bütün gücün ve kuvvetin Allah’ü Teâlâ’ya mahsus olduğu ve gücü, kuvveti verenin de yine Ondan başkası olmadığıdır.

Nasreddin Hoca, bir gün; “ya Rabbi, çok büyüksün… Ya Rabbi, çok büyüksün…” deyip duruyor. Yanına yaklaşıp niçin böyle dediğini soranlara: “Düşünüyorum da; hep Onun dediği oluyor” diyor.

“Şüphesiz Allah’ü Teâlâ çok güçlüdür, çok izzetlidir, her şeye galiptir.”17

Her şeyi yaratan, yaşatan, öldüren O’dur. Havasıyla, suyuyla, bitkileriyle ve sayısız yıldızlarıyla kâinatı yoktan var eden ve yöneten O’dur. En ince hesaplarla; canlı cansız bütün yarattıkları arasında akıl ermez bir denge kurmuştur. Yerin ve göklerin sahibidir. Kıyametin kopuşu da, O’nun emriyle olacaktır.

Ve yarattıklarının en şereflisi kıldığı insanı, verdiği nimetlerden dolayı hesaba çekecek olan da yine O’ndan başkası değildir.18

“O zulmedenler, azabı görecekleri zaman; bütün gücün kuvvetin Allah’ü Teâlâ’ya ait olduğunu ve Allah’ü Teâlâ’nın azabının gerçekten çok şiddetli olduğunu keşke bilselerdi.”19

Keşke bilselerdi de; kendilerine ve insanlara yazık etmeselerdi…
-------------
1- Prof. Dr. İ. Süreyya Sırma –Örnek Halifeler: s. 95
2- Adil Akkoyunlu – Hz. Ömer s. 58,59
3- Bakınız: Enfal: 10/52; Ahzab: 33/25;Mümin: 40/22; Şura: 42/19; Zariyat: 51/58; Mücadele: 58/21
4- Bakınız: Hud: 11/52
5- Rum: 30/54
6- Enam:6/17; Yunus: 10/107; Ra’d: 13/11; Zümer: 39/38; Casiye: 45/19; Ahzab: 33/17
7- Kehf: 18/39
8- Kehf: 18/42
9- Kehf: 18/37
10- Kasas: 28/78; Rum: 30/9
11- Fussilet: 41/15
12- Mülk: 67/30
13- Hac: 22/73
14- Kehf: 18/23, 24; Kalem: 68/17 - 36
15- Bakınız: Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma (a.e.): s.128; Ahmet Ağırakça – Hz. Ömer s. 60; Adil Akkoyunlu – Hz. Ömer s.62,63
16- Bakara: 2/249
17- Hac: 22/40, 74
18- Tekasür: 102/8
19- Bakara: 2/165

Adil Akkoyunlu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis