Namaz Ve Önemi


Namaz Ve Önemi

اُتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir. (Ankebut, 29/45)

Namazın kelime anlamı: ‘’Dua, hayırla dua’’ olup, müslümanların yaptıkları, bazı hareketleri de kapsayan bir ibadet türü. Arapçası "salât" olup, çoğulu "salavât"tır.

Namaz, tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbîh, ta'zîm ve şükrün ifadesidir.

Namaz, Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir.

Namaz, hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi'rac (İsrâ) gecesinde farz kılınmıştır. Enes b. Mâlik'ten rivâyete göre özet olarak şöyle demiştir:

وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: فُرِضَتْ عَلى النَّبىِّ لَيْلَةً أُسْرِىَ بِهِ الصَّلاَةُ خَمْسِينَ، ثُمَّ نَقَصَتْ حَتَّى جُعِلَتْ خَمْساً، ثُمَّ نُوَدِى يَا مُحَمَّدٌ: إنَّهُ لاَ يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَىَّ، وَإنَّ لَكَ بِهذِهِ الخَمْسِ خَمْسِينَ.

(2331)- Hz. Enes Radiyallahü Anh anlatıyor: "Rasûlullah Aleyhisselâm'a Mi'râc'a çıktığı gece elli vakit namaz farz kılındı. Sonra bu azaltılarak beşe indirildi. Sonra da şöyle hitap edildi:

"Ey Muhammed! Artık, nezdimde (hüküm kesinleşmiştir), bu söz değiştirilmez. Bu beş vakit, (Rabbinin bir lütfu olarak on misliyle kabul edilerek) senin için elli vakit sayılacaktır." [Buhârî, Bed'ül-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menâkıbu'l-Ensâr 42; Müslim, Îman 259, (162); Tirmizî, Salât 159, (213); Nesâî, Salât 1, (1, 217-223).]

Her güzel amele on katı ecir verileceği şu ayetle sabittir:

مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَا وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Her kim bir iyilik ile gelirse kendisi için onun on misli vardır. Ve her kim bir kötülük ile gelirse o ancak onun misli ile cezalandırılır. Ve onlar zulme uğramazlar. (En’am, 6/160)

Beş vakit namaz farz kılınmadan önce, Hz. Peygamber'in ibadet tarzı Cenâb-ı Hakk'ın yaratıklarını düşünmek, Allah'ın yüceliğini tefekkür etmek şeklinde idi. Sabah ve akşam ikişer rekat hâlinde namaz kıldığı da nakledilir. Daha önceki ümmetlerin de namaz ibadeti vardır.

Kur'an-ı Kerim'de Lokman aleyhisselâm, oğluna namazı emreder;

يَا بُنَىَّ اَقِمِ الصَّلوةَ وَاْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاصْبِرْ عَلى مَا اَصَابَكَ اِنَّ ذلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ

‘’Ey Oğulcuğum! Namaz kıl, iyiyi emredip kötüden sakındır, başına gelene sabret; doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdir.’’ (Lokman, 31/17),

Hz. İbrahim'in Hicaz'ın güvenliği için dua ederken namazdan bahseder;

رَبَّنَا اِنّى اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتى بِوَادٍ غَيْرِ ذى زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقيمُواالصَّلوةَ فَاجْعَلْ اَفِْدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْوى اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ

"Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt-i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler." (İbrahim, 14/37),

Allâh Teala, Hz. Mûsa'dan namaz kılmasını ister;

اِنَّنى اَنَا اللّهُ لَا اِلهَ اِلَّا اَنَا فَاعْبُدْنى وَاَقِمِ الصَّلوةَ لِذِكْرى

"Şüphe yok ki ben, ben Allah'ım, benden başka ilâh yoktur. O halde Bana ibadette bulun ve Beni anmak için namaz kıl." (Taha, 20/14) örnek verilebilir.

İslâmda namazın meşrûluğu Kitap, Sünnet ve İcmâ'ya dayanır.

Kur'an’ın birçok yerinde; namazı kılınız ve zekâtı veriniz" buyurulur;

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلوةِ الْوُسْطى وَقُومُوا لِلّهِ قَانِتينَ

"Bütün namazları ve orta namazı muhafaza edin ve Allah için boyun eğerek kalkıp namaza durun.. " (Bakara, 2/238).

اِنَّ الصَّلوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا

"Şüphesiz namaz, müminlere, vakitle belirlenmiş olarak farz kılınmıştır" (Nisa, 4/103).

وَمَا اُمِرُوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّهَ مُخْلِصينَ لَهُ الدّينَ حُنَفَاءَ وَيُقيمُوا الصَّلوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكوةَ وَذلِكَ دينُ الْقَيِّمَةِ

"Oysa onlar, tevhid inancına yönelerek, dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emr olunmuşlardır. İşte doğru din budur" (Beyyine, 98/5).

فَاَقيمُوا الصَّلوةَ وَاتُوا الزَّكوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّهِ هُوَ مَوْليكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلى وَنِعْمَ النَّصيرُ

"Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a samimiyetle bağlanın. O, sizin mevlânızdır. O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır" (Hacc, 22/78).

Sünnetten delil: Bu konuda rivâyet edilmiş çok sayıda hadis vardır. Bu hadislerden bazıları şunlardır:

عن عبداللّه بن عمر بن الخطاب (ر عنهما)، وقال له رجلٌ: ألاَ تَغْزُو؟ فقال: إنى سمِعْتُ رسُولَ اللّهِ يَقُولُ إنّ الاسلامَ بُنِىَ علَى خمسٍ: شَهادَةِ أنْ لاَ إلَهَ إلاّ اللّهُ، وَأنّ مُحمّداً عَبْدُهُ وَرَسُولهُ، وإقَامِ الصّلاَةِ، وَإيتاءِ الزَّكاةِ، وَحجِّ البَيْتِ، وصَوْمِ رَمَضَانَ

(14)- Abdullah İbnu Ömer İbni'l-Hattâb Radiyallahü Anh'ın anlattığına göre, bir adam kendisine: Gazveye çıkmıyor musun?" diye sorar. Abdullah şu cevabı verir: "Ben Hz. Peygamber Aleyhisselâm'i işittim, şöyle buyurmuştu: "İslâm beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kâbe'ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak" (Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22; Nesâî, İman 13, (9, 107-108); Tirmizî, İman 3, (2612)).

Hz. Peygamber (s.a.s), Muaz b. Cebel Radiyallahü Anh'i Yemen'e gönderirken ona şöyle buyurmuştur: "Sen ehli kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları ilk önce Allah'a kulluk etmeğe çağır. Allah'ı tanırlarsa, Allah'ın onlara gecede ve gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle. Namazı kılanlarsa; Allah’ın onlara, zenginlerinden alınıp yoksullara verilmek üzere zekâtı farz kıldığını söyle. İtaat ederlerse, bunu onlardan al, insanların mallarının en iyisini alma, mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur" (Buhari, Zekat, 41, 63, Meğazi, 60, Tevhid, 1).

Diğer yandan İslâm ümmeti, bir gün ve gecede beş vakit namazın farz olduğu konusunda görüş birliği (icma) içindedir.

Namaz ergenlik çağına gelmiş, akıllı her müslümanın üzerine farzdır. Fakat yedi yaşına gelmiş olan çocuklar da namaz kılmakla emredilir. On yaşına geldikleri halde namaz kılmazlarsa el ile hafifçe dövülebilirler. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

وعن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قالَ(صعلم): مُرُوا أوْلاَدَكُمْ بِالصّلاََةِ وَهُمْ أبْنَاءُ سَبْعٍ، وَاضْرِبُوهُمْ عَلَيْهَا وَهُمْ أبْنَاءُ عَشْرٍ، وَفَرِّقُوا بَيْنَهُمْ في المَضَاجِعِ

(2337)-Amr İbnu'l-Âs Radiyallahü Anh anlatıyor: "Rasûlullah Aleyhisselâm buyurdular ki: "Çocuklarınıza, onlar yedi yaşında iken namazı emredin. On yaşında olunca namaz(daki ihmalleri) sebebiyle onları (hafifçe) dövün, yataklarını da ayırın." [Ebû Dâvud, Salât 25, (495, 496); Tirmizi, Salat , 299 (407).] (Şamil İslam Ans. Namaz maddesi).

Namaz dinin direği, ibadetlerin en üstünüdür. Yüce Allah'a karşı en önemli ibadet görevimiz günde beş defa kıldığımız namazlarımızdır. Erginlik çağına gelen, akıllı her müslümana günde beş vakit namaz kılmak farzdır.

Namaz, bizi yaratan, yaşatan, sayısız nimetleri veren yüce Allah'a karşı bir kulluk görevimizdir.

Namaz kılanlar, Allah'ın emrini yerine getirmiş, kulluk borçlarını ödemiş ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmış, dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmuş olurlar.

Namazın Çeşitleri;

Namazın Farz, Vacib ve Nafile çeşitleri vardır.

1. Farz Namazlar: Beş vakit namaz ve cuma namazıdır.

2. Vacip Namazlar: Vitir ve bayram namazları, adanan namazlar, bozulan nafile namazların kazasıdır.

3. Nafile Namazlar: Farz ve vacip namazlardan başka kılınan diğer namazlardır.

Namaz Vakitleri;

Her işin belirli bir zamanı vardır. Günde beş defa kılınan farz namazların kılınması için yüce Allah belli vakitler tesbit etmiştir. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı günde beş defa kılınan namazların vakitleridir.

Her namaz, kendi vakti girdikten sonra kılınır. Vakti girmeyen namaz kılınmaz. Her namazın kılınma vakti, kendi vakti girdikten sonra başlar, bir sonraki namazın giriş vaktine kadar devam eder. En iyisi her namazı vaktin ilk giriş zamanında kılmaktır.

Namazın amaç ve fonksiyonlarına gelince;

Kur’an-ı Kerim yeryüzünde Allah’ın hükümranlık atmosferini yaratmak gayesiyle, günde beş vakit cemaat namazı kaidesini koymuştur. Mü’min böylelikle her namaz süresince birkaç dakika yaratıcısına teslimiyet ve şükrünü eda için, bütün maddi ve şahsi menfaatlerini terk eder. Haklar ve vazifeler karşılıklı olduğundan, namaz insanın vazifesi, Yaratıcının ise bir hakkıdır.

Kur’an’a göre her şey kendi tarzınca Allah’a hamd ve O’nu tesbih eder:

تُسَبِّحُ لَهُ السَّموَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه وَلكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَليمًا غَفُورًا

‘’Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunanlar O’nu tesbih ve tenzih ederler. Hiçbiri hariç olmaksızın hepsi O’na hamd ile tesbih eder. Fakat siz onların tesbihini iyi anlamazsınız. O, hakikaten Hakimdir, Yarlığayıcıdır. (İsra, 17/44)

Müslümanların namazı bir bakıma bütün yaratıkların muhtelif ibadet şekillerini bir arada toplamaktadır, yani namaz kainatın ibadet modeli olmaktadır.

Gök cisimleri –güneş, ay ve yıldızlar- daimi olarak hareketlerini tekrar ederler (müslüman bu hareketleri namazda tekrarlar); dağlar ayakta dururlar (müslüman namaza ayakta dikilerek başlar = kıyam);

Hayvanlar daimi olarak eğilmiş durumdadırlar (namazda ikinci hareket eğilmektir = rüku);

Ağaçlar besinlerini ağız vazifesi gören kökleriyle alırlar, şu halde devamlı secde etmektedirler (namazda üçüncü hareket alnı yere koymaktır = secde);

Akan su devamlı, hatta genel olarak su devamlı yıkar, temizler (müslüman namazdan önce abdest alır).

Müslümanların cemaat halindeki ibadetlerde yaptıkları gibi, sürü halinde uçan kuşlar da Allah’a ibadet eder.

اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِى السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبيحَهُ وَاللّهُ عَليمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini? Her biri kendi tesbihini ve duâsını bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir. (Nur, 24/41)

Cemaatle Kılınan Namaz Yirmi Yedi Derece Daha Üstündür

وعن ابن عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ: صَلاَةُ الْجَمَاعَةِ أفْضَلُ مِنْ صَلاَةِ الْفَذِّ بِسَبْعٍ وَعِشْرينَ دَرَجَةً، وَرُوِيَ بِخَمْسٍ وَعِشْرِينَ.

(4647)- İbnu Ömer (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasûlullah Aleyhisselâm buyurdular ki:

"Cemaatle kılınan namaz münferid kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür." -"Yirmi beş derece" diye de rivayet edildi.-" [Buharî, Ezan 30, 31; Müslim, Mesacid 249, (650); Tirmizî, Salat 161, (215); Nesâî, İmamet 42.]

Cisimlerin gölgeleri Allah’a hususi bir teslimiyet ve ibadet tarzı olarak her gün nasıl uzanıp kısalırsa ibadet eden insan da namazda kıyam, rüku, secde ve ka’de yaparken uzanıp kısalır.

Mahlûkatın yukarıda geçen bütün hareketleri insana mahsus olup, diğer mahlûkatta bulunmayanların ilavesi ile adapte edilmiştir.

Namazın sırlarından bahsederken büyük sufi Şah Veliyyullah ed-Dihlevi şöyle demektedir:

‘’Bil ki, insan bazen, bir şimşek gibi kısa bir an içinde mukaddes bir makama (ilahi huzur) götürülür ve kendini mümkün olan en büyük bağlılıkla Allah Teala’nın eşiğine girmiş bulur. Orada bu insan üzerinde Allah’ın kudret ve sırrı görülür (tecelli). Bu tecelliler onun ruhuna hâkim olurlar. Orada beşer lisanının ifade etmekten aciz kalacağı şeyleri görür ve hisseder. Şimşek gibi gelip geçen bu hali müteakip, insan önceki haline döner ve vecd halinin kaybolmasından dolayı kendi kendine elem duyar. Bunun üzerine kendinden kaçmış bu hale tekrar erişmeye gayret eder…

Bilindiği gibi beş vakit namaz, Müslümanlara Hz. Peygamber’in miracı sırasında farz kılınmıştır.

Süleyman Çelebi buna işaretle;

‘’ Sen ki, mirac eyleyüb ettin niyaz,

 Ümmetin miracını kıldım namaz’’, beytini irad etmiştir. Bunlar boş sözler değildir. Mü’minlerin namazdaki hareketlerine bakalım: Önce ayakta durur, ellerini kaldırır ve اللّهُ أكْبَرُ (Allah en büyük) der. Böylece Allah’tan başka her şeyden vazgeçer ve O’nun iradesine boyun eğer. Rabbinin azametine hamd-u senada bulunduktan sonra, ilahi azamet karşısında kendisini o kadar mütevazı hisseder ki, eğilir ve hürmet ifadesi olarak başını indirerek

سُبْحَانَ رَبِّىَ الْعَظِيمِ

‘’Yegâne azamet sahibi olan Rabbimin şanını yüceltirim’’ der. Sonra kalkar ve kendisini hidayete eriştirdiği için Allah’a hamd eder

سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ، اللَّهُمَّ رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ

ve bir an tefekkür eder, Allah’ın büyüklüğü ve kendi benliğinin küçüklüğü karşısında müteessir olur; o derece ki secdeye kapanır ve kemal-i tevazu ile başını yere koyar ve
سُبْحَانَ رَبِّىَ الْاَعْلَى
 ‘’Yegâne yüce olan rabbimin şanını yüceltirim’’ der.
قال رسولُ اللّهِ: إذَا رَكَعَ أحَدُكُمْ فَلْيَقُلْ ثَلاثَ مَرَّاتٍ: سُبْحَانَ رَبِّىَ الْعَظِيمِ، وَذلِكَ أدْنَاهُ، وَإذَا سَجَدَ فَلْيَقُلْ: سُبْحَانَ رَبِّىَ الْاَعْلَى ثلاَثاً، وَذلِكَ أدْنَاهُ.
 (1804)-İbnu Mes'ud Radiyallahü Anh anlatıyor: "Resûlullah Aleyhisselâm buyurdular ki: "Sizden biri rükû edince üç kere "Sübhâne rabbiyel azîm (Büyük Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehdir" desin. Bu, en az miktardır. Secde yapınca da üç kere "Sübhâne Rabbiye'l a'lâ (Ulu Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehdir" desin. Bu da en az miktardır." [Ebû Dâvud, Salât 154, (886); Tirmizî, Salât 194, (261).]

Sonra bu hareketleri tekrar ederek, Allah’ın huzurunu, O’nunla doğrudan doğruya ve şahsen karşılaşmak için O’nun yardımını diler. İki varlık karşılaştığı zaman, daima bir selam alış-verişi vardır, Müslüman bizzat Hz. Peygamberin miraçta Allah ile arasında geçmiş olan karşılıklı selamlaşma tabirlerini kullanır (Tahiyyat’ı okur)
وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: عَلَّمَنِى رَسُولُ اللّهِ التَشَهُّدَ، كَفِّى بَيْنَ كَفّيْهِ كَمَا يُعَلِّمُنِى السُّورَةَ مِنَ الْقُرآنِ: التَّحِيَّاتُ للّهِ وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ، السَّلاَمُ عَلَيْكَ أيُّهَا النّبىُّ وَرَحْمَةُ اللّهِ وبَرَكَاتُهُ، السَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلى عِبَادِ اللّهِ الصَّالِحِينَ، أشْهَدُ أنْ لاَ إلهَ إلاّ اللّهُ وَأشْهَدُ أنّ مُحَمّداً رَسُولُ اللّهِ.
 (2622)- İbnu Mes'ud (r.) anlatıyor: "Rasûlullah Aleyhisselâm bana, avucum avuçlarının içinde olduğu halde, Kur' ân'dan sûre öğretir gibi teşehhüd'ü öğretti." "Dil, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah’a mahsustur. (et-Tahiyyât, kavlî ibadetlerdir; es-Salavât ise fiilî ibadetlerdir, et-Tayyibât da mâlî sadakalardır.)

Ey Nebi, selam, Allah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bizim üzerimize ve Allah'ın sâlih kulları üzerine de olsun. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın Resulüdür."

İşte İslam’da insanın en fazla yükselişi, hem de günde beş defa olmak üzere, Cenab-ı Hakk’ın huzurunda oluşu ve Hz. Muhammed’in miracının hatırası olarak Allah tarafından mü’minlere hediye edilen namaz budur. (İbadetler İlmihali, Doç. Dr. Vecdi Akyüz, C.1, s.89-91)

Bir Allah Dostuna Sordular:

“–Bir kul, namazda nasıl huşûa erer?”

O da cevâben:

“–Dört şeyle, buyurup şunları beyân etti:

1. Helâl lokma,
2. Abdest sırasında gafletten uzak durmak,
3. İlk tekbîri alırken kendini huzûrda bilmek,
4. Namaz dışında da Hakk’ı aslâ unutmamak, yâni namazdaki huzûr, sükûn ve mâsiyetten uzakta durma hâlini namazdan sonra da devâm ettirebilmek.”

Kısaca namazın bazı yararlarına işaret edelim.

1. Namaz Allah'ı Hatırlatır

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ

O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin. (Bakara, 2/152)

2. Namaz Dinin Direğidir
الصَّلاةُ عِمَادُ الدِّينِ
Efendimiz Aleyhisselâm; "Namaz dinin direğidir." buyurdu. (Beyhaki, Sünen)

3. Namaz Verilen Nimetlere Karşı Allah'a Bir Teşekkürdür
لَئِن شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِن كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ

“Eğer şükrederseniz, elbette (nimetlerimi) artıracağım” (İbrahim, 14/7)

4. Namaz Vaktin Kıymetini Öğretir

5. Namaz İnsanların Eşit Olduğunu Hatırlatır

Namaz; zengini fakiri, âmiri memuru ve her seviyedeki insanı camide yanyana getirir ve insan olarak Allah katında eşit olduklarını, aralarında insan olmak bakımından bir fark olmadığını öğretir.

6. Namaz Müminin Mîracıdır

7. Namaz Sağlığı Olumlu Şekilde Etkiler

İslâm dini temizliğe büyük önem vermiş, namazın sahih olabilmesi için beden, elbise ve namaz kılınacak yerin temiz olmasını şart koşmuştur.

8. Kıyamet Günü İlk Soru Namazdan Olacaktır

İnsanlar öldükten sonra dirilecekler ve Allah'ın huzurunda dünyada yaptıklarının hesabını vereceklerdir. O gün ibadetlerden ilk sorgulama namazdan olacaktır. Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuştur;

 إِنَّ أَوَّلَ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عَمَلِهِ صَلاَتُهُ فَإِنْ صَلُحَتْ فَقَدْ أَفْلَحَ وَأَنْجَحَ وَإِنْ فَسَدَتْ فَقَدْ خَابَ وَخَسِرَ

“Kulun kıyamet gününde, hesabı ilk önce sorulacak ameli namazdır. Eğer namazı dürüst çıkarsa kurtulmuş ve kazanmıştır. Eğer namazı düzgün çıkmazsa kaybetmiştir.” (Tirmizî, Salât, 305)

9. Namaz Günahlara Kefarettir.

Namaz öyle faziletli bir ibadettir ki, iki namaz arasında işlenen günahların silinmesine vesile olur.

Peygamberimiz Aleyhisselâm bu konuda buyuruyor ki;

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صعلم) قَالَ: الصَّلاَةُ الْخَمْسُ وَالْجُمُعَةُ إِلَى الْجُمُعَةِ كَفَّارَةٌ لِمَا بَيْنَهُنَّ مَا لَمْ تُغْشَ الْكَبXxx

Ameline değil, sadece Allah’ın geniş rahmetine güvenir; günahından korktuğu kadar, iyilik ve ibadetlerindeki kusurlardan da korkar. “Yüce Rabbime karşı edebi koruyamadım, amelimi ona lâyık yapamadım!” diye, yaptığı her hayırım arkasından istiğfar eder.

Acı tatlı her hadiseden bir ibret çıkarır. Belâ ve musibetleri, Allah-u Teâlâ’ya yöneliş için bir fırsat bilir; hastalığı ölümün habercisi olarak düşünür, tevbe ve zikre sarılır.

Dünyada her şeyin sonunun harap ve her şahsın gideceği yerin toprak olduğunu gördüğü zaman. Bir kimsenin evinden veya yakınından bir cenaze çıkar da, o kimse bundan ibret almazsa, ona ne ilmin, ne hikmetin ne de bir vaazın faydası olur.

Ahlaklarını hilm ile süslemişlerdi.
Küçük-büyük demeden, yakınlık veya uzaklık gözetmeden, cahil-alim ayırmadan, herkese karşı çok nazik ve edebli davranırlardı.
Kalbe girmeyen sözün vücutta bir etki yapmadığını çok iyi bilirlerdi. Sözün kalbe işlemesi için de tatlı ve yumuşak olması gerektiğini söylerlerdi
Edebin esası, kendini noksan, başkasını kâmil görmektir
Ariflerden Bekir b. Abdullah el-Müzeni rahmetullahi aleyh, edebli insanların diğer insanlara karşı nasıl davranacağını şöyle anlatırdı: “Kendinden büyük birisini gördüğün zaman hürmet ve tazimde bulun ve ‘Müslümanlıkta ve hayırda o benden öndedir’ diye düşün. Kendinden küçük birisiyle karşılaştığın zaman ona şefkatle muamele et ve ‘benim yaşım bundan ileridir, onun için günahta ben ondan öndeyim’ diye düşün. Sana bir mümin kardeşin herhangi bir ikramda bulunduğu zaman, ‘bu Allah’ın ihsanıdır, yoksa ben bunu hak etmiş değilim’ diye düşün. Birisi sana hakaret edip canını yakınca da, ‘bu benim bir kusurum sebebiyle başıma geldi’ de. Kimseye eziyet etme. İyi bil ki, komşunun köpeğine bir taş atmış olsan, ona eza etmiş olursun.”
İbadetlerinin peşinden ‘Estağfirullah’ derlerdi
Onlar, dünyada hayır sahibi iyi bir insan gözüküp, ahirette müflis olmaktan son derece çekinirlerdi

Kin gütmez intikamı düşünmezlerdi…
Kendilerine eziyet edenlere kin gütmez, intikam peşine düşmezlerdi
. Kendilerine karşı yapılan kusuru affetmenin ilahi affa vesile olacağını düşünür ve intikama güçleri yettiği halde affetmeyi çok yüksek bir ahlak görürlerdi.
Onlar, mümin kardeşlerine çok kıymet verirlerdi. Çünkü yeryüzünde Allah’a imandan daha kıymetli bir cevher görmüyorlardı. İman kimde varsa onu Allah için kıymetli görüyor, onun şerefini zedeleyecek her türlü söz ve davranıştan kaçınıyorlardı. Özellikle salih ve âlimlere daha fazla kıymet verir, hürmet gösterirlerdi. Kitap ve Sünnet üzere amel eden bir âlime
eziyet etmeyi, onun varisi olduğu Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme yapılan bir eziyet gibi görürlerdi.
Abdullah b. Abbas radıyallahu anh, bir gün Kâbe’ye bakarak şöyle demiştir: “Ey Kâbe! Allah seni mübarek ve mükerrem kıldı. Fakat bir müminin Allah katındaki kıymeti seninkinden daha büyüktür.” Bunun için onlar, kıble ehli bir mümini küçük görmekten ve hele bazı kusurlarından dolayı onu küfre nisbet etmekten şiddetle çekinirlerdi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis