Su ve Meşrubat Çeşitleriyle İlgili Hadîs-i Şerîfler
Su ve Meşrubat Çeşitleriyle
İlgili Hadîs-i Şerîfler
Muteber hadis kaynaklarımızdan
anlaşıldığı üzere, asr-ı saâdette içilen meşrubat çeşitleri; bal şerbeti, hurma
ve kuru üzüm şırası ve süt gibi içeceklerden oluşmaktadır.
Hazreti Âişe (Radıyallahu Anhâ)
validemiz anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in en
çok sevdiği meşrubat; soğuk tatlı şerbetler idi.”[1]
Yüce sahâbî Enes ibni Mâlik
(Radıyallâhu Anh) hatıra ve teberrük için özenerek muhafaza ettiği
Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kadehini (su bardağını) sonraki
nesillere gösterir ve şöyle derdi: “Ben, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi
ve Sellem)in bütün içeceklerini; bal şerbetini, hurma ve üzüm şırasını, suyu ve
sütü O’na hep bu bardak ile ikram ederdim.”[2]
Hazreti Âişe (Radıyallâhu Anhâ)
annemiz naklediyor: “Biz Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) için
bir kapta şıra çıkarırdık. Şöyle ki; bir avuç hurma ya da bir avuç kuru üzüm
alıp su ile beraber kabın içen koyardık. Sabah vakti ıslattığımızın şırasını
akşam içerler, akşam vakti ıslattığımızın şırasını da gündüz içerlerdi.”[3]
Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)
naklediyor: “Mi‘râc gecesi Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)
Kudüs-ü Şerîfe geldiğinde, kendilerine birinde içki, diğerinde ise süt olan iki
kadeh sunuldu. Rasûlüllâh Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) her ikisine
de baktıktan sonra, süt bulunan kadehi tercih etti. Bu durum üzerine Cebrâil
(Aleyhisselâm): ‘Sana insan fıtratına ve tabiatına uygun olanı seçmeyi nasip
eden Allah’a (Celle Celâuhû) hamd ederim! Şayet içki dolu kadehi almış olsa
idin ümmetin azıtırdı’ dedi.”[4]
Abdullah ibni Abbas (radıyallahu
anh) anlatıyor: «Ben ve Hâlid ibni Velid (Radıyallâhu Anhümâ), Peygamber
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile beraber Meymune (Radıyallâhu Anhâ)
annemizin ziyaretine gitmiştik. Bize bir tas süt ikram ettiler. Ben, Peygamber
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sağ tarafında oturuyordum, Hâlid ise
sol tarafında idiler. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sütün
birazını içtiler ve (ben sağ tarafında olduğum için) bana teveccüh ettiler:
“Buyur, süt içme hakkı senin; fakat öncelik hakkını Hâlid’e verebilirsin”
dediler. Bu durum üzerine ben: “Ey Allah’ın elçisi, sizin mübarek ağzınızın
değdiği artığı hiç kimse ile paylaşamam” dedim. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu
Aleyhi ve Sellem) daha sonra: “Allah (Celle Celâluhû) bir kimseyi yemek nimeti
ile doyurur ise onun şükrünü ifa etmek için: ‘Ey Allahım! Bizim için bu yemeğin
bereketini arttır ve ziyadesini nasip eyle’ diye dua etsin” buyurdular ve
bundan sonra da şöyle ilâve ettiler: “Yemek ve suyun yerini sütten başka bir
gıda dolduramaz[5] (zira o, hem tok tutar, hem de susuzluğu giderir.)»[6]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu
Aleyhi ve Sellem) bazı zamanlarda sütü, su katarak içerlerdi. Özelliklede sıcak
havalarda sütü, soğuk su ilave ederek serinletip içerlerdi.[7]
Risaletpenah Efendimiz
(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) seferde iken karşılaştıkları kişiler ve çevre
sakinleri tarafından kendilerine hep süt ikram edilegelmiştir. Zira Risaletmeab
(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz, sütün nihai derecede faydalı ve mucize
bir nimet olduğunu ifade sadedinde şöyle buyurmuşlardır. “Süt haricinde hiçbir
şey, yemek ve su yerini tutmaz. O, hem tok tutar; hem de serinlik verir.”[8]
Rasûlüllâh (Sallâllâhu
Aleyhi ve Sellem) Her Suyu İçmezdi
Zât-ı Risâlet Efendimiz
(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) içtikleri suyun sağlıklı ve kaliteli olmasına
önem gösterir ve titiz davranırlardı. Zor durumda kalmadığı ve mecbur olmadığı
müddetçe rastgele her suyu kullanmazlar ve içmezlerdi.
Nitekim Hazreti Âişe
(Radıyallâhu Anhâ) annemiz, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in
bu husustaki hassasiyetini şöyle ifade etmektedir: “Peygamberimiz için
Medine’ye iki günlük mesafedeki “Buyutü’s-Sukya” adı verilen pınardan içme suyu
getirilirdi.”[9]
Dipnotlar
[1] Tirmizî, Şemâil, 31. Bab,
No. 206.
[2] Tirmizî, Şemâil, 29. Bab,
No. 198.
[3] Ebû Dâvûd, c. 3, No. 3711.
[4] Buhârî, c. 6, s. 240.
[5] Tirmizî, Şemâil, 31. Bab,
No. 207.
[6] el-Mevâhibü’l-Ledünniyye
ale’ş-Şemâili’l-Muhammediyye, s. 326.
[7] Buhârî, c. 6, s. 249.
[8] Ebû Dâvûd, c. 3, No. 3730.
[9] Ebû Dâvûd, c. 3, No. 3735.
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder