Öyle Keskin Dönüşler ki…

Öyle Keskin Dönüşler ki…

Şeyh-i Sanân yarım asırdan beri bulunduğu fütuhat topraklarının Hıristiyan olan yerli ahalisini İslam'a davet eden, Müslüman ahaliyi irşad eden bir sûfi şeyhidir. Tam 50 yılını bu işe verir.
Şeyh-i Sanân bir gün, Batıya doğru irşad seferine çıktığında gönlünü bir Hıristiyan dilberine kaptırır. Şeyh efendinin aşkı kara sevdaya dönüşür ve Hıristiyan maşukasına evlilik teklif eder.
Hıristiyan dilberi, göğsüne kadar uzanan ve yüzüne gizemli bir vakar veren sakalı, başında derviş külahı, sırtında şeyh cübbesi, yanında kendilerinden olağanüstü ilgi ve saygı gördüğü müritleriyle her gittiği yerde, yalnız Müslümanların değil Hıristiyan ahalinin de ilgi odağı olan şeyhin kendisine olan tutkusunun farkına varır.
Onun teklifine karşılık "Bir şartım var!" der; "Sakalını keser, sırtındaki kıyafetleri çıkarırsan bu iş olur."
Şeyh-i Sanân, aklını tutuklayan duygularının esiri olarak Hıristiyan dilberinin bu teklifini kabul eder. Eder etmesine de, onun bu halini görenler sözünü dinlemez, sohbetine gelmez olurlar. Buna karşın Hıristiyan dilberi işi savsaklamaktadır. Sonunda bir şartı daha olduğunu söyler: "İrşad işini tamamen bırakıp bizim beldeye yerleşeceksin!"
Şeyh artık dönülmez bir yola girmiştir. Bu şartı da yerine getirir ve tekkesini müritleriyle birlikte terk ederek Hıristiyan beldesine göç eder. "Haydi artık" der maşukasına, fakat maşukası eski şeyhin yüreğine zincirini taktığını fark etmiştir bir kez. Konukları olan şeyhe şarap ve domuz eti sunarak onu mecbur bırakır: "Bizim yediğimizden yiyip içtiğimizden içmezsen ben seninle nasıl koca bir hayatı birlikte geçiririm?"
Şeyh hayatının ilk içkisini bunun üzerine yudumlar ve domuz etini yer. Fakat verdiği bütün bu tavizler karşısında artık Hıristiyan maşukasını elde etmek için yanıp tutuşmaktayken, kızın ailesi, başlık yerine peşinen domuz sürülerini gütme şartını önüne koyarlar. Şeyh-i Sanân, nâçar bu şarta da evet der.
Bu kez Hıristiyan dilberi, "Madem Müslüman kıyafetini çıkarıp Hıristiyan kıyafetini giydin, Hıristiyan memleketini memleketin edindin, bizim gibi içki içip domuz eti yedin, hatta domuz çobanı bile oldun, bari son şartım olarak dinini de değiştirip benim dinimi benimse de bu düğün hediyen olsun" der.
Müslüman coğrafyasının namı şanı Doğuyu ve Batıyı kaplamış ünlü Şeyh-i Sanân'ı, gele gele sonunda Hıristiyan bir domuz çobanı olup çıkmıştır.
Şeyh-i Sanân''ın müthiş hikâyesini anlatan kaynaklar, bu hikâyenin mutlu sonla bittiğini söylüyorlar.
Şeyh-i Sanân''ın müritleri asla pes etmezler. Şeyhlerini kurtarmak için gece gündüz dua eder, hayır yapar, sadaka dağıtırlar.

Bu ısrarlı çabalar sonuç verir ve domuz çobanlığında karar kılan Şeyh-i Sanân gördüğü bir rüya ile tekrar Müslüman olarak hidayete (kurtuluşa) erer. Aşkını istismar ederek domuz çobanına dönüştürdüğü şeyhi yüzüstü bırakan Hıristiyan dilberi de, onun telkinleriyle hidayete (kurtuluşa) erer.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis