Senin Ellerinde...
Senin Ellerinde...
Aşkın…
Geleceğin… Gençliğin… Hayatın… Her şeyin… Huzurun… Mutluluğun… İmanını
kurtarman… Cennet’e gitmen, Senin ellerinde…
Olmayacak
duaya âmin dersen, sevdiğine ihanet edersen, her fedakârlığı sevdiğinizden
beklersen suç senin… Tembellik eder
vaktinizi boşa harcarsan suç senin…
Gençliğini;
kafede, internette, pembe diziler başında, top topçu peşinde, pop popçu peşinde,
loto-toto oynayarak, kötü alışkanlıklar (İçki, kumar, sigara, uyuşturucu…)
yanlış arkadaşlıklarla, geçici heveslerle yanlış şeyler yaparak geçirirsen; gençliğini
harcarsan geleceğini karartırsan suç senin…
Hayatını
nefsinin faydasız hevesleri peşinde geçirirsen, faydalı ilim öğrenmezsen,
öğrendiğin ilmin izzetini korumazsan, Bedîüzzaman hazretlerinin deyimiyle hakiki
elmasları cam parçalarına değiştirmiş olursun; suç senin…
İmanını
taklitten tahkike çevirmezsen, Allah yolunda faydalı hizmetler yapmazsan, cihad
etmezsen, imanını kurtarmadan ölürsen suç senin…
Sürekli
ilmini artırmazsan, dinine, vatanına ve milletine hizmet etmezsen, annenin babanın
dualarını almazsan, sürekli faydalı işler yapmazsan, sağlığına dikkat etmezsen
suç senin…
Kendi imanını
kurtarmak için çalıştığın kadar, başkalarının imanını kurtarmak için de
çalışmazsan, sürekli bencillik yaparak kendi nefsinin heva ve hevesleri peşinde
koşarsan, başkalarının da dünya ve ahıret mutluluğu için çalışmazsan suç senin…
Zamanın
birinde çok akıllı iki kardeş yaşarmış. Etrafındaki ve okuldaki bilgiler
kendilerine yetmediğinden, annesi onları, bulundukları beldenin bilge adamına
götürmüş.
Kardeşler,
bilge adama pek çok sorular sormuşlar ve her defasında kendilerinin tatmin
olduğu cevaplar almışlar. Bundan çok memnun olan kardeşler, bir müddet için
bilgenin yanında kalıp daha çok şeyler öğrenmek için annelerinden izin
istemişler ve bilge adamın yanında kalmışlar.
Bilge
adama sorduklarına ve aldıkları cevaplara çok sevinen ve mutlu olan çocuklar
bir süre sonra bu işten sıkılmaya başlamışlar. Bilgenin bilemeyeceği bir soru
bulmamız lazım diye düşünmüşler.
Kardeşlerden
biri, “Buldum” demiş. “İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama
soracağım. Avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölü mü? Ölü derse kelebeği
bırakacağım, canlı derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse cevabını
bilemeyecek!”
Kelebeği
ellerinde tutan kardeşlerden biri, kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatmış
ve sormuş...
“Avucumun
içinde bir kelebek var, canlı mı ölü mü?” Bilge, uzun uzun çocuğun gözlerinin
içine bakmış ve cevaplamış:
“Senin
ellerinde evladım, senin ellerinde...”
Ne güzel
kıssa… Her şey bizim ellerimizde...
Muhterem
dostlar Mahkeme-i Kübra’da hesap başlayınca ne cevap vereceğiz? Bize haksızlık
edenler vardır. Onlardan hakkımızı alacağız. Biz de başkalarının haklarını vereceğiz.
Bir de baktık ki salih amel diye bir şey yok… Belki de borçluyuz… Peki, orada
kimi suçlayacağız…
Geri dönüşü
olmayan sonsuz yolculuğa çıktık. Pişmanlığa düşmemek için zamanımızın her anını
iyi değerlendirelim. Hiçbir saniyemizi boş veya zararlı şeylerle geçirmeyelim.
Hoşça kalın,
dostça kalın, Allah’ü Teâlâ’ya emanet olun efendim!
Yorumlar
Yorum Gönder