Bed' Olunsun Besmeleyle Hamdeleyle Evsatı
Bed' Olunsun Besmeleyle Hamdeleyle Evsatı
Bed' olunsun besmeleyle hamdeleyle evsatı
Salavatullah hatm olunsun bula cânlar izzeti
Çok salât ile selâm olsun Resûlü Ahmed'e
Bu kadar isyân ile bizlere demiş ümmetî
Sad-hezârân âlini evlâdını ashâbını
Fâtihayla yâd edelim kıla Hak çok rahmeti
Çâr-ı Yâr’ı ol Ebû-Bekr ü Ömer Osman Ali
Sâyesinde anların buldu bu İslâm kuvveti
Geldi bunca âlim ü fâzıl meşâyih kâmilîn
Hep merâtib üzredir bu âlemin devriyyeti
Sâni'in sun'unda cümle mest ü hayrân oldular
Seyr edip vahdet yüzünden görmediler kesreti
Ehl-i dünyâyı görüp bir bir temâşâ ettiler
Hep esîr etmiş oları hubb-u dünyâ illeti
Cümle âlem kabza-i kudretdedir çün gördüler
Her biri bir âlet olmuş dönderir bu fülketi
Gördüler kim içlerinde bazı derdliler gezer
El çekip işbu cihândan eylemişler uzleti
Çıkmağa derbân bırakmaz cenge yok tâkatleri
Nâtüvân olmuş çeker bunlar belâ-yı mihneti
Her tarafı devrederler mürşid-i rabbânîler
Anları kurtarmak içindir oların hizmeti
Vâris-i Ahmed olar cân derdinin dermânıdır
Her marîzin derdine göre verirler şerbeti
Ekseri nakşında kaldı görmedi Nakkâş'ını
Ehl-i irfânın bilinmez oldu kadri kıymeti
Hamdulillah gezmedikse Hind ü Bağdâd'ı Yemen
Hak nasib etdi bize zî-kadri âlî himmeti
Pîr-i Sâmî Hazretini bize irsâl eyledi
Beldemiz kıldı münevver ref olundu zulmeti
Kuvve-i kudsiyyesiyle cümle irşâd eyledi
Kim ki destinden tutup sıdk ile kıldı bîati
Hem şerîat hem tarîkat hem hakîkat kâmili
Hakk ile icrâ edip eyler bu yolda gayreti
Kâbiliyyet bizde olmazsa meşâyih neylesin
İster ise mürşidi olsun Muhammed Hazreti
Salihem şeyhim Muhammed [Pîr-i] Sâmi'dir [benim]
İstemem bundan ziyâde devlet ile rif’ati
Bed' olunsun: Başlayalım.
Hamdele: "Elhamdülillah" demek.
Evsat: Orta.
Salavatullah: Hz. Muhammed (s.a.v.)'e
okunan dua.
Hatm: Bitirme, sonuna kadar okuma.
İzzet: Değer, yücelik, kuvvet, azamet.
Salât ü selâm: Peygamber efendimize okunan
dualar.
Sad-hezârân: Yüzbin, adetsiz, pek çok anlamında.
Âli: Peygamberimizin hanımları, ev halkı ve evlatları.
Ashâb: Peygamber Efendimizi gören ve sohbetine erişen kimseler.
Yâd etmek: Anmak.
Çâr-ı Yâr: Dört seçkin sahabe (Hz.Ebubekir,
Hz.Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali).
Âlim ü fâzıl: Bilgin ve fazilet sahibi.
Meşâyih: Şeyhler, mürşidler.
Kâmil: Kemale ermiş.
Merâtib: Mertebe, basamak, derece.
Âlem: Kâinat, dünya, cihan.
Mest ü hayrân: İlahi aşkın sarhoşu ve çok
tutkunu.
Vahdet: Birlik, teklik. Eşi ve benzeri olmama
hali. Allah'ın sıfatı.
Kesret: Çokluk, kalabalık.
Ehl-i dünyâ: Dünyayı sevenler.
Temâşâ: Seyretme.
Hubb-u dünyâ: Dünya sevgisi.
İllet: Hastalık.
Kabza-i kudret: Kudret eli.
Çün: Mademki, çünkü.
Fülket: Gemi, çark.
Uzlet: Halktan çekilmek.
Derbân: Kapıcı, kapı bekçisi.
Ceng: Savaş, vuruşma.
Tâkat: Güç, kuvvet.
Nâtüvân: Zayıf, güçsüz.
Belâ-yı mihnet: Tüm zorluklar, meşakkatler.
Vâris-i Ahmed: Peygamberimizin varisi.
Marîz: Hasta.
Nakkâş: Nakış yapan.
Ehl-i irfân: İlâhi yakınlık ile sır âlemini bilip
idrak eden.
Kadr: İtibar, değer, derece.
Zî-kadr: Yüksek derece ve rütbe sahibi.
Âli: Yüce, ulu.
Himmet: Mürşitlerin imdat ve yardımları.
İrsâl eylemek: Göndermek, ulaştırmak.
Belde: Şehir.
Münevver: Nurlu, aydınlık.
Ref olundu: Kaldırıldı.
Zulmet: Karanlık.
Kuvve-i kudsiyye: Kutsal güç.
İrşâd: Doğru yolu gösterme.
Dest: El.
Sıdk: Halis niyetle.
Bîat: Kabul etme, uyma, el tutma.
İcrâ: Yapma, yerine getirme, yürütme.
Mürşid: İrşâd eden.
Rif’at: Yükseklik.
Yorumlar
Yorum Gönder