Selman-ı Farisi Radiyallahü Anh

Selman-ı Farisi Radiyallahü Anh

 

Eshab-ı Kiram'ın büyüklerindendir. Aslen İran’ın İsfahan yakınlarındaki bir köyde doğup büyüdü. Gençliğinde Mecusi iken, Hristiyan olmuş ve çeşitli kiliselerde ibadet ve hizmet etmiştir. Bu kiliseden bir tanesi Hiristiyanlık âleminde Dünya’nın ilk üniversitesi olan “Nusaybin üniversitesi”dir.

Eshab-ı Kiram büyüklerinden, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in “Selman Ehl-i beytimizdendir.” müjdesine mazhar olmuş. İnsanları hakka davet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakiki saadete kavuşmalarına vesile olan ve kandilerine “Silsile-İ Aliyye” denilen büyük âlim ve velilerin “ikincisidir.”

Ebel Ferec Radiyallahü Anh buyurdu ki:

“- Adullah bin Abbas Radiyallahü Anh’ın yanında idim bana Selman-i Farisi Radiyallahü Anh’ın hayatını şöyle anlattı.”

 

Selman Radiyallahü Anh anlatıyor:

“- Ben önce Mecusi idim. Bir Hristiyan kilisesine rastladım. Onların ibadetlerini görünce içim ısındı.

Kendilerine;

“- Bu dinin aslı nerededir?” dedim.

Bana;

“- Bu dinin aslı Şam’dadır. Dediler.

Ben;

“- Peki. Dedim

Önce kervanla Şama geldim. Şam’da Hristiyan dininin en büyük âlimini sordum bana bir âlimi tarif ettiler onun yanına gittim. Ona durumu anlattım.

Onun yanında kalmak istediğimi, ona hizmet edeceğimi söyleyip ondan bana Nasraniliği öğretmesini Allah’ü Teâlâ’yı tanıtmasını rica ettim. Oda kabul etti. Bende ona hizmet etmeye, kilisenin işlerini yapmaya başladım. Bana dini bilgiler öğretmeye başladı. Fakat sonradan onun kötü kimse olduğunu anladım.

Çünkü:

Hristiyanların, fakirlere vermesi için getirdikleri Sadaka altın ve gümüşleri kendine alır, fakirlere vermezdi.

Böylece şahsına 7 küp altın ve gümüş biriktirdi. Fakat bunu benden başka kimse bilmezdi. Bir müddet sonra o âlim vefat etti. Nasranîler onu defin etmek için toplandılar.

Onlara:

“- Neden buna bu kadar hürmet ediyorsunuz? O hürmete layık bir insan değildir.” Dedim.

Onlar da:

“- Sen bunları nereden çıkarıyorsun “dediler. Ve bana inanmadılar.

Bende biriktirdiği altın ve gümüşlerin yerlerini bildiğim için onlara gösterdim. Nasranîler 7 küp altın ve gümüşü çıkardılar.

Ve:

“- Bu defne ve teçhize layık bir kimse değildir.” Dediler.

Bir yere atıp üzerini taşla kapattılar.

Sonra onun yerine başka bir âlim geçti. Çok âlim ve zahit bir kimse idi. Dünyaya hiç ehemmiyet vermezdi. Ahirette talip bir kimse olup, hep ahireti için çalışıyordu. Çok ibadet ederdi. Onu çok sevdim ve uzun zaman yanında kaldım. Onun ve Kilisenin hizmetini yapar, onunla ibadet ederdim.

Vefat zamanı geldi.

Ben ona:

“- Ey benim efendim; uzun zamandan beri yanınızdayım ve sizi çok sevdim. Sen vefat edince ben ne yapayım. Bana tavsiye eder misin?” Diye sordum…

Bana:

“- Oğlum Şam’da insanları ıslah edecek kimse yok. Kime gitsen seni ifsat ederler. Fakat Musul’da bir zat vardır. Ona gitmeni tavsiye ederim!” dedi.

Ben de;

“- Peki, efendim. Dedim.

O zat vefat edince Şam’dan, Musul’a gittim. Onun tarif ettiği zatı buldum. Başımdan geçenleri anlattım. Beni hizmetine kabul etti. O’da diğer zatlar gibi çok kıymetli zahit, abid bir kimse idi. Onun vefat zamanında aynı soruları o’na da sordum.

O’da bana;

“- Nusaybin’de bir zat vardır.” Diye tavsiye etti.

O vefat edince sonra ben de derhal Nusaybin’e gittim. Bahsedilen kimseyi bulup yanında kalmak istediğimi söyledim. İsteğimi kabul etti. Ve bir müddet de onun hizmetinde bulundum. Bu zat da vefat etmek üzere iken beni başka birisine göndermesini söyledim.

Bu sefer bana Amuriye’deki bir Rum şehrinde bulunan başka kimseyi tarif etti. Tarif edilen bu son şahsıda bulup hizmetine girdim.

Uzun bir zamanda onun yanında kaldım. Artık onun da vefatı yaklaşmıştı. O’na da beni birine havale etmesini rica edince

“- Vallahi şimdi böyle bir kimse bilmiyorum. Fakat Ahır zaman Peygamberin Sallallahü Aleyhi Vesellem gelmesi yaklaştı. O Araplar arasından çıkacak vatanından hicret edip, taşlık içinde hurması çok olan bir şehre yerleşecek. Alametleri şunlardır; hediyeyi kabul eder, sadakayı kabul etmez, iki omuzu arasında “Nübüvvet mührü” vardır.” Diyerek alametlerini saydı.

Yanında bulunduğum son zat de vefat edince onun tavsiyesi üzerine Arap diyarına gitmeğe hazırlandım.

Bir Müddet ben Amuriye’de çalışıp: bir kaç öküz ile birlikte bir kaç koyun sahibi olmuştum. Beni Kelb Kabilesinden bir kafile Arap beldesine gitmek üzere idi.

Onlara dedim ki:

“- Bu sığırlar ve koyunlar sizin olsun; beni Arap vilayetine götürün.” Dedim. Kabul edip kafilelerine aldılar.

Vadiyül Kura denilen yere gelince bana ihanet ettiler. Bana köle diyerek, beni bir Yahudi’ye sattılar.

Yahudinin bulunduğu yerde Hurma bahçeleri gördüm. Ahir zaman peygamberi Sallallahü Aleyhi Vesellem’in hicret edeceği yer herhalde burasıdır diye düşündüm. Fakat kalbim oraya ısınmadı.

 

Bir müddet Yahudi’nin hizmetine kaldım. Sonra beni köle olarak amcasının oğluna sattı. Oda beni alıp Medine’ye getirdi. Medine’ye varınca sanki bu beldeyi önceden görmüş gibiydim. Öylesine ısındım.

Artık günlerim Medine’de geçiyor. Beni satın alan Yahudi’nin bağında, bahçesinde çalışıp ona hizmetçilik yapıyordum. Bir taraftan de asıl maksadıma kavuşmak arzusuyla bekliyordum.

Bir gün beni satın alan Yahudi’nin bahçesinde bir hurma ağaç üzerinde çalışıyordum. Sahibimin yanında biri ile bir ağaç altında oturup konuşmakta idi.

Bir ara dediler ki:

“- Evs ve Hazreç kabileleri helak olsunlar. Mekke’den bir kimse geldi Peygamber olduğunu söylüyor.”

Ben bu sözleri işitince kendimden geçip, az kalsın ağaçtan yere düşüyordum.

Hemen aşağı inip o şahsa:

“- Ne diyorsun.” Dedim.

Sahibim bana bir tokat vurdu ve:

“- Senin nene lazım ki; soruyorsun? Sen işine bak.“ dedi.

O gün akşam olunca bir miktar hurma alıp hemen Kuba’ya vardım Rasullullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’in yanına girip;

“- Sen Salih bir kimsenin yanında fakirler vardır, bu hurmaları sadaka getirdim.” Dedim.

Rasullullah Sallallahü Aleyhi Vesellem yanında bulunan Ashaba:

“- Geliniz hurma yiyiniz.” Buyurdu. Onlarda yediler, kendisi asla yemedi.

Kendi kendime:

“- İşte bir alamet buldum. Sadaka kabul etmiyor.” dedim.

Eve dönüp bir miktar hurma daha Rasullullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’e getirdim.

“- Bu hurmalar hediyedir.” Dedim. Bu defe yanındaki ashap ile birlikte yediler.

“- İşte ikinci alamet budur.” dedim.

Getirdiğim hurmalar 25 tane kadardı. Hâlbuki yenen hurma çekirdekleri bin kadardı. Rasullullah Sallallahü Aleyhi Vesellem mucizesiyle hurma artmıştı. Kendi kendime bir alameti daha gördüm. Dedim.

Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’in yanına ikinci defa varışımda bir cenaze defin ediyordu. Nübbüvvet mührünü görmeyi arzu ettiğim için yanına yaklaştım.

Benim muradımı anlayıp, Gömleğini kaldırdı. Mübarek sırtı açılınca Nübüvvet mührünü görür görmez; varıp öptüm. Ve ağladım. O anda Kelime-i Şehadet söyleyerek Müslüman oldum.

Sonrada Resüllullah Sallallahü Aleyhi Vesellem uzun yıllarden beri başımden geçen hadiseleri bir bir anlattım. Hâlima teaccup edip, bunu ashabı kirama da anlatmamı emir buyurdu.

Ashabı kiram toplandı ben de başımdan geçenleri bir bir anlattım.

Selman-i Farisi Radiyallahü Anh iman ettiği zaman Arap lisanı bilmediği için tercüman istemişti. Gelen Yahudi tercüman Selman-i Farisi Radiyallahü Anh’ın Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in meth etmesini, aksi şekilde söylüyordu.

O esnada Cebrail Aleyhisselâm gelip Selman Radiyallahü Anh’ın sözlerini doğru olarak Resüllullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’e bildirdi. Yahudi durumu anlayınca Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu.

 

Selman-i Farisi Veya bazı rivayetlerde olduğu gibi Selman-i Farisi Radiyallahü Anh Müslüman olduktan sonra, köleliği bir müddet devam etti.

Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem:

-Kendini kölelikten kurtar Ya Selman.” Buyurmasi üzerine sahibine gidip,

Azad olmak istediğini söyledi. Buna zorla razı olan Yahudi;

“- Üç yüz hurma fidanı dikerek, yetiştirip ve hurma verir hale getirmesi, kırk Rükye altın (O zaman ki; ölçüye göre bir miktar altın) vermesi şartiyle kabul etti.

Selmane Farisi Radiyallahü Anh bunu Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem haber verdi...

Resülulah Sallallahü Aleyhi Vesellem eshabına:

“- Kardeşinize yardım ediniz!” buyurdu. Onun için Üç yüz hurma fidanı topladılar.

Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem:

“- Bunların çukurlarını hazır edip tamam olunca bana haber verin!” buyurdu.

Çukurları hazırlayıp haber verince; Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem teşrif edince kendi mübarek elleriyle, o fidanları dikti. Bir tanesini de Hz. Ömer Radiyallahü Anh dikmişti. Hz. Ömer Radiyallahü Anh diktiği hurma hariç bütün hurma fidanları Allah’ü Teâlâ’nın izniyle o sene hurma verdi.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve selam meyve vermeyen O bir tane hurmayi de söküp, kendi mübarek elleriyle yeniden dikti. Diktiği hurma ayni anda hurma verdi.

Bundan sonra Selman-i Farisi Radiyallahü Anh Ehli Suffa arasına katıldı. Selman-i Farisi Radiyallahü Anh uzak diyarlardan geldiği için esbabı kiramdan birisiyle kardeşlik kurması emir buyurulunca; Hz. Ebu Derda Radiyallahü Anh ile kardeş oldu. Hendek Savaşı’nden itibaren bütün gazalara katıldı.

Selman-i Farisi Radiyallahü Anh veya Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurduğu gibi; Selmanul hayr (hayırlı Selman) Hendek savaşından sonra hendek kazma fikrini açtığı için, Hendek savaşındaki gayret ve hizmetinden dolayı Resülullah Sallallahü Aleyhi Vesellem ona bu Lakabı taktı...

Selman-i Farisi Radiyallahü Anh Müslüman olup kölelikten kurtulduktan sonra, geçimini sağlamak için ince hurma dallarından sepet örüp, satarak geçimini temin ederdi. Kazancının bir kısmını da fakirlere sadaka olarak dağıtırdı. Resülullah Sallallahü Aleyhi Vesellem yakınlarından olup; bazı geceler huzurunda bulunarak baş başa saatlerce sohbetinde kalırdı.

Eshabi kiram Radiyallahü Anh tarafından da çok sevilip, hürmet görürdü. Selman-i Farisi Radiyallahü Anh Dünyaya hiç rağbet etmezdi. Ayakta duramayacak hala gelinceye kadar namaz kılar, sonra bedeni yorulunca oturur; dil ile zikrederdi. Dili yorulduğu zaman da Allah’ü Teâlâ’nın yarattığı şeylerdeki hikmetleri düşünürdü ki;

Bu tefekkürün Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem’in buyurduğu;

“- Bir saat tefekkür bin sene ibadetten hayırlıdır” hadisi şerifle iştigal olurdu…

Selman-i Farisi Radiyallahü Anh ehli suffa içerisinde Resülullah Sallallahü Aleyhi Vesellem en yakın olan Kendısı idi. Hz. Aişe Anamız (Radiyallahu Anha) buyurdular ki;

“- Selman-i Farisi Radiyallahü Anh geceleri uzun zaman Resülullah Sallallahü Aleyhi Vesellem ile beraber kalırdı. ve sohbetinde bulunurdu. Neredeyse Resülullah Sallallahü Aleyhi Vesellem yanında bizden fazla kalırdı.

Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem;

“- Allah-u Teala bana dört kişiyi sevdiğini bildirdi. Bu dört kişiyi sevmemi emretti.

Bunlar;

Hz. Ali Radiyallahü Anh,
Ebu Zer Gifarı Radiyallahü Anh,
Mikdad bin Esved Radiyallahü Anh
Ve Selman-i Farisi Radiyallahü Anh” buyurdular…

 

Selman-i Farisi Radiyallahü Anh Hz. Ebu Bekir Radiyallahü Anh devrinde de onun sohbetinden bir an ayrılmayan; Hz. Ömer Radiyallahü Anh zamanında da İran fethine katılmıştır. İslam ordusunun büyük zaferlere kavuştuğu bu seferlerde; Selman-i Farisi Radiyallahü Anh’ın çok büyük hizmetleri olmuştur.

İranlılar hakkında büyük malumat sahibi idi. Çünkü Kendisi İranlı’ydı, İranlılar’ı kendi lisaniyle Dine davet ediyor; Onlara İslâmiyet’i anlatıyordu…

İslam Ordusu İran’nın Medayin şehrini aldıklarında Hz. Ömer Radiyallahü Anh onu Medayin valisi yapmıştı. İlmi, Basireti, Vazifesindeki Adaleti ve nezaketi ile Medayin halkı tarafından çok sevilip, sayılırdı. Böylece; İslâmiyet orada suratla yayıldı…

Selma-e Farisi Radiyallahü Anh Hz. Ömer Radiyallahü Anh zamanında; Medayin valisi iken otuz bin kişiye hutbe okuduğu zaman yanında da iki parçadan müteşekkil bir hırka vardı. Hırkasının bir parçasını namazlık olarak serer namaz kılardı, diğer parçasını da giyerdi.

Resülullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Sıdk ve muhabbeti sebebiyle eshabı kiramın Radiyallahü Anh seçkinleri arasında; Resülullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Tarafından dahil edildi…

Mühacırler; Ensar arasında; Selman-i Farisi Radiyallahü Anh (bazı rivayetlere göre Selman-i Farisi ) Mühacır’lerden mi? Yoksa Ensar’den mi? Meselesinden ihtilaf çıkınca;

Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem:

“- Selman Bizdendir. Ehli beytimdendir.” buyurdu...

 

Ebu Vail diyor ki: “- Bir arkadaşımla Selman Radiyallahü Anh ziyaretine gittik. Bize bir miktar arpa ekmeği ile biraz tuz getirdi.”

Arkadaşım:

“- Şu tuzun yanında biraz da SAĞTER (Kekik gibi bir ot) olsaydı.” dedi.

Bunun üzerine Selman-i Farisi Radiyallahü Anh matarasını rehin vererek; o otu aldı geldi.

Yemeği bitirince

Arkadaşım:

“- Bize verdiği nimete kanaat ettiğimiz için Allaha Hamd ederiz.” Dedi…

Selman Radiyallahü Anh;

“- Eğer kanaat etseydin benim matara rehin olmazdı.” buyurdu.

 

Allah’ü Teâlâ ondan ebeden razı olsun… Âmin…

Şu anda bizim bu şirin sınır kasabasında Onun ismiyle anılan (Selman-i Pâk) Cami-i diye küçük bir mescid var. Bu cami Onun makamı hürmetine inşa edilmiştir.

Daha Müslüman olmadan evvel Nusaybin’e gelen Selman-i Farisi Radiyallahü Anh burada mukim olduğu için bu isim verilmiştir… Allah Ona rahmet eylesin… O’nun makamının hemen yanında bulunan Hazreti Hüseyin Radiyallahü Anh 12. oğlu olan Zeynelâbidin Radiyallahü Anh Hakkında kısa da olsa bazı bilgileri vermek istiyorum…

 

Allah’ü Teâlâ Hazretleri bizleri ve sizleri bu mübarek Ashabı Kiram Radiyallahü Anh hürmetine af eylesin… Âmîn…
 

(Alıntı)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis