40 Hadisi Şerif 82 (Cennet ve Cehennem)
40 Hadisi Şerif 82 (Cennet ve Cehennem)
001- Sehl İbnu
Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Cennet ehli, gurfelerde kalanları seyrederler, tıpkı
gökteki yıldızları seyretmeniz gibi." (Buhari, Rikak 51; Müslim, Cennet 10,
(2830)
002- Ebu Sa'id
radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular
ki: "Cennet ehli gurfelerde kalanları (ehli guraf) görürler. Tıpkı, ufukta
doğudan batıya giden inci gibi parlak yıldızları gördüğünüz gibi. Aralarındaki
fazilet farkı, (gurfe ehlini) böyle yukarıda gösterir." Bunun üzerine
Ashâb: "Ey Allah'ın Resûlü! Bu söylediğiniz, peygamberlerin makamı olmalı,
başkaları oraya ulaşamamalı!" dedi. Ancak Aleyhissalatu vesselâm: "Hayır!
Ruhumu kudret elinde tutan Zât'a yemin olsun! Gurfelerde kalanlar (peygamberler
değiller), Allah'a inanıp peygamberleri tasdik eden kimselerdir!"
buyurdular." (Buhari, Bed'u'lHalk 8; Müslim, Cennet 11, (2831)
003- Hz. Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Cennet’e ilk girecek zümre, dolunay gecesindeki ay
suretindedir. Onu takip eden zümre, parlaklık yönüyle gökteki en büyük yıldız
gibidir. Cennet’likler bevletmezler, büyük abdest de bozmazlar, tükürmezler,
sümkürmezler de. Tarakları altındandır, terleri misktir. Buhurdanları öd
ağacından, zevceleri kara gözlü hurilerden olacak. Onlar ataları Âdem'in
yaratılışı üzere, altmış zirâ boyunda tek bir adam suretinde olacaklar." (Buhari,
Bed'ü'lHalk 8, Enbiya 1; Müslim, Cennet 15, (2834); Tirmizi, Cennet 7, (2540)
004- Hz. Câbir
radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: Şüphesiz
Cennet ehli orada yerler, içerler, fakat tükürmezler, küçük ve büyük abdest
yapmazlar, sümkürmezler. Onların yedikleri yemekler bir geğirti ve kokusu misk
kokusu gibi olan bir ter olarak çıkar. Size nefes alıp vermeniz ilhamen
öğretildiği gibi, onlara da Allah'ı tesbih ve hamdetme ilham edilir. (Camiüssağir-2228)
005- Ebu Said
elHudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Bir kimse Cennet’lik olarak ölünce, büyük veya küçük, yaşı
ne olursa olsun, otuz yaşında bir kimse olarak Cennet’e girer ve artık bu yaş
ebediyyen değişmez. Cehennemlikler için de durum böyledir." (Tirmizi, Cennet
23, (2565)
006- Hz. Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Cennet ehlinin vücudu kılsız, yüzü sakalsız, gözleri
sürmelidir, gençlikleri zail olmaz, elbiseleri eskimez." (Tirmizi, Cennet 8,
(2542)
Tirmizi'nin bir rivayetinde şu
ziyade var: "Cennet’liklerin başlarında taçlar vardır. Taçtaki tek bir
inci, meşrık ile mağrib arasını aydınlatır."
007- Ebu Rezin
Elukayli radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Cennet ehlinin çocuğu olmaz, (orada doğum yoktur)" (Tirmizi,
Cennet 23, (2566)
008- Hz. Enes
radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Mü'mine
Cennet’te şu şu kadar (kadınla) cima gücü verilir!" buyurmuşlardı.
Kendisine: "Ey Allah'ın Resûlü! Buna tâkat getirilebilir mi?" diye
soruldu.
009- "Yüz
(kişinin) gücü verilir! (Böyle olunca takat getirir!)" buyurdular." (Tirmizi,
Cennet 6, (2539)
010- Elhudri radıyallahu
anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıyamet
günü arz, tek bir çörek olacak. Cebbâr (olan Allah Teâla hazretleri), onu, Cennet’liklere
azık olarak elinde çevirecektir, tıpkı sizin sefer sırasında çöreğinizi
çevirdiğiniz gibi!" Bu sırada bir yahudi gelerek: "Ey Ebu'l Kâsım!
Rahman (olan Allah) seni mübarek kılsın! Kıyamet günü Cennet ehlinin (iştah
açıcı) ikramı ne olacak haber vereyim mi?" dedi. Efendimiz: "Söyle
bakalım!" buyurdular. Adam, tıpkı Aleyhissalâtu vesselâm'ın söylediği
gibi: "Arz, tek bir çörek olur!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm bize baktılar. Sonra azı dişleri görününceye kadar tebessüm buyurdular
ve: "Peki Cennet ehlinin katıklarını sana haber vereyim mi?" dediler.
Adam: "Buyurun!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Bâlâm ve
nûn!" buyurdular. Adam: "Bu nedir?" dedi. Aleyhissalatu
vesselam: "Öküz ve balıktır. Bunların ciğerlerinin kenarından yetmişbin
kişi yer" buyurdular." (Buhari, Rikak 44; Müslim, Münafikûn 30, (2792)
011- Elhudri radıyallahu
anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet
ehlinden derecesi en düşük olanın seksenbin hizmetçisi, yetmişiki zevcesi
vardır. Onun için inciden, zebercedden ve yakuttan bir çadır kurulur. Bu çadır,
Câbiye'den San'a'ya kadar uzanan bir büyüklüktedir." (Tirmizi, Cennet 23,
(2565)
012- İbnu Ömer
radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Cennet ehlinin mertebece en düşük olanı o kimsedir ki:
Bahçelerine, zevcelerine, nimetlerine, hizmetçilerine, koltuklarına bakar.
Bunlar bin yıllık yürüme mesafesini doldururlar. Cennet’liklerin Allah nezdinde
en kıymetli olanları ise, vechi ilahiye sabah ve akşam nazar ederler."
Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm sonra şu ayeti okudu. (Meâlen): "Yüzler vardır, o gün ter-ü
tâzedir, Rablerini görecektir" (Kıyamet 2223) (Tirmizi, Cennet 17, (2556),
Tefsir, Kıyamet (3327)
013- Mugire
İbnu Şu'be radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Hz. Musa aleyhisselâm Rabbine sordu:
014- "Derece
itibariyle Cennet ehlinin en düşüğü nasıldır?" Rab Teâla buyurdu: "O,
Cennet ehli Cennet’e dahil edildikten sonra gelecek olan bir adamdır ki
kendisine: "Cennet’e gir!" denilir. Adam: "Ey Rabbim nasıl
gireyim. Herkes yerlerine yerleşti, mekânlarını tuttu!" der. Ona şöyle
denilir: "Sana dünya meliklerinden birinin mülkü kadar mülk verilmesine
razı mısın?" "Rabbim, razıyım!" der. Rab Teâla: "Sana bu
verilmiştir. Onun misli, onun misli, onun misli, onun misli de." Adam
beşincide: "Ey Rabbim razı oldum (yeter!)" der. Rab Teâla: "Bu
sana verildi, on misli daha verildi. Ayrıca gönlün her ne isterse, gözün neden
zevk alırsa, sana hep verilmiştir!" buyurur. Adam: "Rabbim razı
oldum(yeter!)" der. (Hz. Musa sormaya devam eder): "Ya derecesi en
üstün olan (nasıldır)?" "İşte irade ettiklerim bunlardı. Onların
keramet fidanlarını kendi elimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Onlara
hazırladığımı, ne bir göz görmüş ne bir kulak işitmiştir, hiçbir beşer kalbine
de hutur etmemiştir." (Müslim, İman 312, (189); Tirmizi, Tefsir, Secde,
(3196)
015- Ebu Sa'id
elHudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri Cennet ehline; "Ey Cennet ahalisi!"
diye seslenir. Onlar: "Ey Rabbimiz, buyur! Ebrine âmâdeyiz! Hayır senin
elindedir!" derler. Rab Teâla: "Razı oldunuz mu? Diye sorar. Onlar:
016- "Ey
Rabbimiz! Razı olmamak ne haddimize! Sen bize mahlûkatından bir başkasına
vermediğin nimetler verdin!" derler. Rab Teâla: "Ben sizlere bundan
daha fazlasını vereyim mi?" der. Onlar: "Bu verdiklerinden daha üstün
ne olabilir?" derler. Rab Teâla: "Size rızamı helal kıldım. Artık,
size ebediyen gadab etmeyeceğim!" buyururlar." (Buhari, Rikâk 51,
Tevhid 38; Müslim, Cennet 9, (2829); Tirmizi, Cennet 18, (2558)
017- Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Bana Cennet’e giren ilk üç kişi arzedildi. Bunlardan biri
şehid, biri iffetli olan (ve azla yetinerek) iffetini koruyan, biri de Allah'a
ibadetini güzel yapan ve efendilerine hayırhah olan bir köle idi." (Tirmizi,
Fezâilu'l Cihad 13, (1642)
018- Harise
İbnu Vehb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
"Size Cennet ehlini haber vereyim mi?" buyurdular. Ashab: "Evet
ey Allah'ın Resûlü" dedi. Aleyhissalatu vesselâm: "Her bir biçare
addedilen zayıf kimsedir. Bu kimse, bir hususta Allah'a yemin etse, Allah onun
dilediğini yerine getirirek tebrie eder ve hânis kılmaz" buyurdu ve tekrar
sordu: "Size cehennem ehlini haber vereyim mi? Bunlar kaba, cimri ve
kibirli kimselerdir." (Buhari, Tefsir, Nûn 1, Edeb 61, Eymân 9; Müslim, Cennet
46, (2853); Tirmizi, Cehennem 13, (2608)
019- Ebu
Davud'da Harise radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette, Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur: "Cennet’e ne zengin cimri, ne de
kaba merhametsiz girer." (Ebu Davud, Edeb 8, (4801)
020- Yine Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Cennet’te, yay kadar bir yer, güneşin üzerine doğduğu veya
battığı şeyden (dünyadan) daha hayırlıdır." (Buhari, Bed'ü'lHalk 8,
Tefsir, Vakı'a 1; Müslim, Cennet 6, (2826); Tirmizi, Cennet 1, (2525) (Tirmizi,
Hz. Enes'ten şu ziyadede bulunmuştur: "Sizden birinizin yayı kadar veya
kamçısı kadar Cennet’teki bir yer, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet
ehlinden bir kadın, arz ehline görünecek olsa, dünya ve içindekileri
aydınlatır, arzla semâ arasını güzel koku ile doldururdu, onun başörtüsü dünya
ve içindekilerden daha hayırlıdır." (Tirmizi)
021- Sa'd İbnu
Ebi Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Cennet’te olan şeyden bir tırnağın azalttığı miktar,
semavat ve dünya arasında dört ciheti de tezyin etmiş olarak görünürdü. Eğer Cennet
ehlinden bir adam dünya ehline zuhûr etse ve bilezikleri görünse o(nun şavkı)
güneşin ziyasını bastırırdı, tıpkı güneşin, yıldızların ziyasını bastırması
gibi." (Tirmizi, Cennet 7, (2541)
022- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sidretü'lMüntehâ'ya
çıkarıldım. Orada dört nehir gördüm: İki nehir zâhirdi, iki nehir de bâtın.
Zâhir olan iki nehir Nil ve Fırat nehirleriydi. Bâtın olanlar da Cennet’in iki
nehri idi." (Buhari, Eşribe 12; Müslim, İman 264, (164)
023- Hz.
Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm'a: "Cennet’te at var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam
da: "Allah Teâla Hazretleri seni Cennet’e koyduğu takdirde, kızıl yâkuttan
bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere
uçuracaktır" buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de: "Cennet’te deve
var mı?" diye sordu. Ama buna Aleyhissalatu vesselam öncekine söylediği
gibi söylemedi. Şöyle buyurdular: "Eğer Allah seni Cennet’e koyarsa, orada
canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır." (Tirmizi, Cennet
11, (2546)
024- Hz. Ali
radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular
ki: "Cennet’te siyah gözlülerin (hurilerin) toplanma yerleri vardır.
Orada, benzerini mahlukâtın hiç işitmediği güzel bir sesle şarkı okurlar ve
şöyle söylerler:
· "Bizler
ebedileriz, hiç ölmeyiz!
· Bizler
nimetlere mazharız, fakr bilmeyiz!
· Rabbimizden
razıyız, mükedder olmayız!
· Kendisinin
olduğumuz beylerimize ne mutlu!" (Tirmizi, Cennet 24, (2567)
025- Hz. Enes
radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular
ki: "Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken
kuzey rüzgârı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle hüsün ve
cemalleri artar. Böylece ailelerine, daha da güzelleşmiş olarak dönerler.
Hanımları: "Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz
artmış!" derler. Erkekler de: "Sizler de, Allah'a kasem olsun, bizden
sonra çok daha güzelleşmişsiniz!" derler." (Müslim, Cennet 13, (2833)
026- Hz. Ali
radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular
ki: "Cennet’te bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır.
Sadece erkek ve kadın sûretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o
sûrete girer." (Tirmizi, Cennet 15, (2553)
027- Hz. Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
"Yaktığınız ateş var ya, bu, cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir
cüzdür!" buyurmuştu. (Yanındakiler): "Zaten bu ateş, vallahi (âsileri
cezalandırmaya ahirette) yeterliydi" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: "Cehennem
ateşi öbürüne altmışdokuz kat üstün kılındı. Her bir kat'ın harareti, bunun
mislindedir." (Buhari, Bed'ü'lHalk 10; Müslim, Cennet 29, (2843); Muvatta,
Cehennem 1, (2, 994); Tirmizi, Cehennem 7, (2592)
028- Yine Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Cehennem ateşi bin yıl yakıldı. Öyle ki kıpkırmızı oldu.
Sonra bin yıl daha yakıldı, öyle ki beyazlaştı. Sonra bin yıl daha yakıldı.
Şimdi o siyah ve karanlıktır." (Tirmizi, Cehennem 8, (2594); Muvatta,
Cehennem 2, (2, 994) Metin Tirmizi'ye aittir.
029- Ebu
Saidi'lHudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Cehennemi kuşatan surun dört (ayrı) duvarı vardır. Her
duvarın kalınlığı kırk yıllık yürüme mesafesi kadardır." (Tirmizi,
Cehennem 4, (2587)
030- Hasan
Basri rahimehullah anlatıyor: "Utbe İbnu Gazvân radıyallahu anh, Basra'da
minberde (hutbe esnasında) dedi ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
bize şöyle buyurmuşlardı: "Cehennemin kıyısından büyük bir taş bırakıldı.
Bu taş yetmiş yıl aşağı doğru düştü de henüz dibe ulaşmadı." (Utbe İbnu
Gazvân, devamla) der ki: "Hz. Ömer radıyallahu anh: "Ateşi çok
zikredip hatırlayın. Zira onun harareti pek şiddetlidir; derinliği çok
fazladır, çengelleri demirdendir" buyurdu." (Tirmizi, Cehennem 2,
(2578)
031- Ebu Said
elHudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Veyl, cehennemde bir vadidir. Kâfir orada, kırk yıl batar
da dibine ulaşamaz." (Tirmizi, Tefsir, Enbiya, (3164)
032- İbnu
Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Eğer zakkûmdan, dünyaya tek damla damlatılacak olsa, bu
dünya ehlinin yiyeceklerini ifsad ederdi. Öyleyse, yiyecek ve içeceği zakkum
olan cehennemliğin hali ne olur (anlayın)!" (Tirmizi, Cehennem 4, (2588)
033- Hz. Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Cehennem, Rabbine şikayet ederek: "Ey Rabbim! Bir
parçam diğer bir parçamı yemektedir" dedi. bununn üzerine, Allah Teâla
hazretleri ona, iki nefes almaya izin verdi: Bir nefes kışta, bir nefes de
yazda. (Yazdaki nefesi) sizin rastladığınız en şiddetli sıcaktır. (Kıştaki
nefesi de) sizin rastladığınız en şiddetli (soğuk olan) zemherirdir." (Buhari,
Bed'ü'lHalk 10; Müslim, Mesacid 185, (617); Tirmizi, Cehennem 9, (2595)
034- Yine Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Kıyamet günü, ateşten bir parça, boyun şeklinde uzanır.
Bunun, gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan bir dili vardır. Der ki:
"Ben üç takım (insanı cezalandırmak) için vazifelendirildim: Allah'la
birlikte bir başka ilaha dua eden kimse, bile bile zulmeden cebbâr,
tasvirciler." (Tirmizi, Cehennem 1, (2577)
035- İbnu
Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Kıyamet günü cehennem, yetmişbin yuları olduğu halde
getirilir. Her yularında, onu çeken yetmişbin melek vardır." (Müslim, Cennet
29, (2842); Tirmizi, Cehennem 1, (2576)
036- Mücahid
anlatıyor: "İbnu Abbâs radıyallahu anhüma bana: "Cehennemin genişliği
ne kadardır, biliyor musun?" diye sordu. Ben: "Hayır!" deyince:
"Doğru, Allah'a yemin olsun, bilemezsin!" dedi ve ilave etti:
"Bana Hz. Aişe radıyallahu anha dedi ki: "Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm'a: "Kıyamet günü Arz toptan O'nun bir kabzasıdır (tam
tasarrufundadır) Gökler de O'nun sağ eliyle dürülmüşlerdir" (Zümer 67)
âyetinden sormuş ve: "Bu sırada insanlar nerede olurlar (ey Allah'ın
Resûlü)" demiştim. Aleyhissalatu vesselam: "Cehennem
köprüsünde!" cevabını verdi." (Tirmizi, Tefsir, Zümer, (3242)
037- Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri Cennet’i yarattığı zaman Cibril
aleyhisselâm'a: "Git ona bir bak!" buyurdular. O da gidip Cennet’e
baktı ve: "(Ey Rabbim!) Senin izzetine yemin olsun, onu işitip de ona
girmeyen kalmayacak, herkes ona girecek!" dedi. (Allah Teâla Hazretleri) Cennet’in
etrafını mekruhlarla çevirdi. Sonra: "Hele git ona bir daha bak!"
buyurdu. Cebrail gidip ona bir daha baktı. Sonra da: "Korkarım, ona hiç
kimse girmeyecek!" dedi. Cehennemi yaratınca, Cebrail'e: "Git, bir de
şuna bak!" buyurdu. O da gidip ona baktı ve: "İzzetine yemin olsun,
işitenlerden kimse ona girmeyecektir!" dedi. Allah Teâla hazretleri de
onun etrafını şehvetlerle kuşattı. Sonra da: "Git ona bir kere daha
bak!" dedi. O da gidip ona baktı. Döndüğü zaman: "İzzetine yemin
olsun, tek kişi kalmayıp herkesin ona gireceğinden korkuyorum!"
dedi."
038- Ebu
Davud, Sünnet 25, (4744); Tirmizi, Cennet 21, (2563); Nesai, Eyman 3, (7, 3)
039- Hz. Enes
radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular
ki: "Cennet’in etrafı mekârihle (nefsin hoşlanmadığı şeylerle)
sarılmıştır. Cehennemin etraf ı da şehevi (nefsin arzuladığı, cazip) şeylerle
sarılmıştır." Sahiheyn'de, Ebu Hureyre'den bu rivayet aynen gelmiştir.
Ancak iki yerde "huffet" (=sarılmış) kelimesine bedel "hucibet"
(=örtülmüş) kelimesi kullanılmıştır. Yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cehennem,
içerisine âsiler atıldıkça: "Daha var mı?" demekten geri durmaz. Bu
hal, Rabbu'lİzze'nin cehennemin üzerine ayağını koyup, iki yakasını dürüp
birleştirmesine kadar devam eder. İşte o zaman cehennem: "Yeter, yeter.
İzzet ve keremine yemin olsun yeter!" der. Cennet’te fazlalık devam eder.
Allah, ona mahsus yeni bir halk yaratır ve bunları Cennet’in fazla kısmına
yerleştirir." (Buhari, Tefsir, Kaf 1, Eyman 12, Tevhid 7; Müslim, Cennet 37,
(2848); Tirmizi, Tefsir, Kâf, (3268)
040- Nu'mân
İbnu Beşir radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurdular ki: "Cehennemliklerin azab cihetiyle en hafif olanı,
ayağında ateşten bir nalın ve nalın bağı olan kimsedir ki, ayağındakiler
sebebiyle, tıpkı tencerenin kaynaması gibi, başında dimağı kaynar. Öyle
tahammülfersa bir azam duyar ki, azabca insanların en hafifi olduğu halde,
kendinden şiddetli azab çeken olmadığını zanneder." (Buhari, Rikâk 8;
Müslim, İman 363, (213); Tirmizi, Cehennem 12, (2607)
Yorumlar
Yorum Gönder