Nakşibendi Yolunun 11 Terbiye Esası
Nakşibendi (Hacegan) Yolunun 11 Esası (Kelimât-ı Kudsiyye)
Seyr-u
Sülûkün (Hakk’a giden Yolun) Temel Kâideleri de denir.
Zikre devam eden sâlik, Kalbini daima Allah huzuruyla tutmalı, daima kendisini huzurunda bilmeli, sürekli olarak kalp huzuruyla yaşamalıdır.
1- Hûş Der – Dem (Alınan her nefeste uyanık bulunmak; gaflette olmamak, nefeste şuur):
Her alınan ve verilen
nefeste manen uyanık bulunmak, Allah’ü Teâlâ’dan gafil olmamak ve her zaman dikkatli, uyanık
ve Allah’ü Teâlâ ile beraber bulunmaktır. Nefeste şuur,
alınan her nefeste ayık ve hazır olmak.
Şahı Nakşibendi Kuddise Sirrûh: Bu yolda ilerlemenin asıl şartı nefesle ilgilidir her nefeste hale bakmalı, nefesin giriş ve çıkışında iki nefes arasını öyle muhafaza etmelidir ki hiçbiri vücuda gafletle girip çıkmasın.
2- Nazar Ber Kadem Yürürken Bakışlarını Ayağından Ayırmamak:
Hak yolcusu, yürürken devamlı önüne
bakmalıdır. Hep kendi işi ile meşgul olmalıdır. Gözünü haramdan ve kalbini karıştıracak şeylerden
korumalıdır. Kendisini ilgilendirmeyen şeylere takılmamalıdır. Gözünü korumayanın gönlü
karışık olur, ciddi olmayan kimseden ciddi işler çıkmaz,
denmiştir.
Daima ayak ucuna bakıp yersiz bakışlarla düşünce ve fikri bulandırmamak. Başkasına değil, kendine bakmalıdır. Mürit köyde şehirde sahrada nerde olursa olsun gözü ayağına çivileyecek ve ayak uçlarından başka yere bakmayacak. Böylece gözün baktığı yere gönlünün kayması mahsurundan kurtarılmış olur.
3- Sefer Der Vaten (Kişi her nefesinde Rabbine gittiğinin şuurunda olmak, Halktan
Ayrılıp Hakk’a gitmek):
İnsan tabiatındaki kötü sıfatlardan kurtulma, meleklere ait güzel sıfatlara ‘ahlâka’ geçme. Halktan ayrılıp Hakk’a gitmek. Vatanda sefer manasına gelen bir tabir müridin kötü ahlâklarından ve beşeri sıfatlarından sıyrılıp iyi ahlâk ve meleki sıfatların vatanı olan asli haline dönmek. Beşeri sıfatlardan sıyrılıp ilâhi sıfatlarla bezenmek.
4- Halvet Der Encümen (Dışı halkla, içi Hak Teâlâ İle Beraber Olmak):
Halk içindeyken de Hak ile olmak. Dünyada (kendi ikameti mahallinde) sefer
halinde olmak, zahiren halk ile ve bâtınen, ruhen Hakk ile olmaktır Kemal ve vuslat için manevi yolculuktur. Yani kötü huylardan iyi huylara hicrettir. Yani
toplulukta yalnızlık. Nakşibendi Kuddise Sirrûh Efendimiz, zahirin halk ile batının (Gönlün, iç alemin) hak
ile olmalı
buyuruyorlar.
Hoca Bahaeddin Nakşibend Kuddise Sirrûh buyuruyor: Bizim tarikatımızın en önemli unsurlarından birisi sohbettir. Halktan uzaklaşmakta
şöhret, şöhrette ise
afet vardır. Hayır
cemiyettedir.
Hak yolcusunun kalbi ilâhî zikrin tadıyla dopdolu olmalı ve her şeyi
zikre vesile etmelidir. Varlıklar kalbe perde yapılmamalı, her şey
değerine göre yerine konulmalıdır. Kalp Yüce Rabbini tanıdıktan ve O’nun
tecellilerini müşahede ettikten sonra başka hiçbir varlık ile perdelenmez, oyalanmaz, aldanmaz, huzur
bulmaz. Zikirle uyanmış ve ilâhi nurla cilalanmış bir kalp nereye baksa, kiminle karşılaşsa Yüce Allah’ü Teâlâ’yı zikreder. Kalbin bu hâle nasıl ulaştığını İmam İmâm-ı Rabbânî Kuddise
Sirrûh, şöyle belirtir:
“Kalbin Allah’ü Teâlâ’dan gayri her şeyi unutacak derecede zikir içinde kaybolması ancak, ehli sünnet akidesi üzere hak mezheplerin hükümleriyle amel etmek suretiyle elde edilir. Bu, peşine düşülecek en büyük hedeftir.”
5- Yâd Kerd (Hem Kalp Hem Dil İle Zikre Devam Etmek):
Allah’ü Teâlâ’yı
zikrederken kalp ile zikretmek, zikri devamlı yapmak
Hem kalp ve hem de dil ile
zikre devam etmektir. “La ilahe illallah” zikriyle
meşgul olmak, tevhidin
manasına ulaşmak, devamlı Yüce Allah’ü Teâlâ’yı hatırda tutmak, kalb ile dilin zikrini birleştirmektir. Hak
yolcusunun her an gönlü uyanık olmalıdır.
kalbin zakir hale gelmesi, yani dil ve kalp zikrini birleştirmektir. Şeyhin verdiği zikri, kalb ve dil ile daima tekrarlamak.
6- Bâz
Geşt (Matlub ve maksudun ancak Allah’ü
Teâlâ rızası olmasıdır, Allah’ü Teâlâ’ya Dönüş):
Zikirle Allah’ü Teâlâ’ya dönüş (vuslât), düşünülmelidir. Zikirde ihtiyarsızca hatıra gelen iyi ve kötü her türlü fikri kovmak, zikrin halis olması için bu şarttır. Zikir esnasında belirli bir sayıdan sonra, “İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî” cümlesinin söylenmesi kastedilir. “Ey Rabbim! Benim yegâne maksadım sensin ve talep ettiğim tek şey sadece senin rızandır.” demektir. Sonra zikirdeki kusurunu görüp Cenabı Hakk’a sığınmalı ve istiğfar etmelidir. Her zikredişinde nefsinin hiçliğini ve acziyetini anlamalıdır.
7- Nigâh Daşt (Kalbi Zararlı ve Lüzumsuz Düşüncelerden Korumak):
Kalbi nefsani ve şeytani duygulardan korumak ve onu imar etmektir. Gönle gelen olmaması gereken düşünceler murakabe edilmeli, onlara karşı uyanık olunmalı ve direnç gösterilmeli; Yüce Allah’ü Teâlâ’dan başka düşünce ve arzuların kalbe girmesine mâni olmalıdır.
8- Yâd-ı
Daşt (Allah’ü Teâlâ’yı Asla Unutmamak):
Hak Teâlâ’yı hiç unutmadan her an ve her mekânda devamlı zikretmek; zikrin meydana getirdiği mânevi
uyanıklığı devam ettirmek...
Allahü teâlâyı anmanın ve hatırlamanın kalbe yerleşmesi, meleke hâline gelmesi.
Hak yolcusu vicdan ve zevk yoluyla Allah’ü Teâlâ’dan haberli olmak; masivayı gönülden
atmak ve kainattaki çoklukta ilâhi vahdeti müşahade etmektir. İlâhî huzur ve neşeden hiç
ayrılmamalıdır. Bütün eşyada ilâhî tecellileri müşahede ile kalbi uyanık tutmalıdır. Kendini daima Allah’ü Teâlâ’nın huzurunda
bilmektir. Masivâyı bırakarak, sadece Allah’ü Teâlâ’yı düşünmektir. İmâm-ı
Rabbânî Kuddise Sirrûh buyuruyor ki: “Yâd-ı daşt en yüksek mertebedir. Ondan
sonra mertebe yoktur.”
Müride düşen odur ki; zikrini yaptığı zaman, “Nefy-i İsbat” manasını düşünerek, kalbine sahip olsun. Abdulhalik Gücdevani Kuddise Sirrûh hazretleri “Kalbe gelip onu meşgul eden her şeyi çıkarıp atmak ve kalbi daima Allah-u Teâlâ ile meşgul hale getirmek” buyuruyor.
9- Vukûfi Zamâni (Zamanı
Kontrol Etmek):
Vird ve zikri vaktinde eda
etmek; vaktin kıymetini
bilmek; zamana vâkıf olmak ve zamanı yönetebilmektir.
İnsanın her an kendi halini bilmesi ve o halin şükür mü
yoksa özür mü gerektirdiğini anlaması. Müridin zamanı çok iyi değerlendirmesidir.
Hak yolcusu, elindeki ânı iyi değerlendirmelidir. Geçmiş zamanın derdi ve geleceğin endişesi ile eldeki ânını zayi
etmemelidir. İşin en doğrusu, sık sık istiğfar
etmelidir.
Yaşanan her anın farkında olmaktır. Hak
yolcusu, her anını kontrol etmelidir. O vakit içinde kendisine gereken en hayırlı amelin ne olduğunu bilmeli ve o ameli yapmalıdır. Vakitlerini bir çeşit zikir ile geçirmeye çalışmalıdır. Nefsinin
davranışlarını kontrol etmelidir. Eğer yaptıkları hayırlı ve güzel amelse, buna şükretmelidir. Şükür
bir zikirdir. Kötü, çirkin ve haram işlere bulaşmışsa hemen tövbe ve istiğfara
sarılmalıdır. İstiğfar da bir zikirdir. Geçmişteki noksanlıklarını gidermek için çalışmalıdır. Ayrıca nefes alıp verirken kalbinin durumuna da bakmalıdır. Nefeslerin zikir ve huzur içinde mi yoksa gaflet içinde mi çıktığına
dikkat etmelidir. Arifler buna sahv yani manevi uyanıklık hali derler
Hak yolcusu kendisinin devamlı Yüce Allah’ü Teâlâ’nın nazarı ve kontrolü altında bulunduğunu düşünmelidir. Her an Yüce Allah’ü Teâlâ’ya gittiğini, ölüme yaklaştığını bilmelidir. Gafletten uyanmaya çalışmalıdır. Şayet uyanamıyorsa, bir gün muhaka uyanacağını bilmelidir.
10- Vukûfi Adedi (Zikir Sayısına Dikkat Ve Riayet Göstermek):
Kalb ve bedeni disipline etmektir. Dersin adedi ve gerçek manası
düşünülmelidir.
Manası, çektiği zikrin farkında olmak, adedi korumaktır. Hak yolcusu zikrin sayısına dikkat etmelidir. Zikri, öğretilen edebe uygun yapmalıdır. Sayıyı korumakla birlikte, asıl olarak kalbin huzuruna dikkat etmelidir. Kalbi zikirde toplamalıdır. Özelikle “La ilahe illallah” zikrini çekerken nefsini ve Yüce Allah’ü Teâlâ’dan başka bütün varlıkları unutmalı, aradan çıkarmalı, zikrin tadına ulaşmaya çalışmalıdır. Zikir esnasında kendini aşarak ilâhî cezbeye ulaşmalıdır. Bu aşk ve cezbe, manevi ilimlerin ilk basamağıdır.
11- Vukûfi Kalbi (Kalbi Kontrol Etmek, Kalbe
Hakim Olmak, Kalbinde
Allah’ü Teâlâ’dan başka hiç ama hiç bir şeyin olmaması):
Kalbin daima zikr-i ilâhî
ile meşgul olmasıyla
kalbin kontrol edilebilmesidir.Kalbi uyanık
tutmak gerekir. Daima Hakk'ın huzurunda bulunduğunu düşünmek, zikirde başı sağ
tarafa eğmek ve gönle yönelmektir.
Kalbi zikirde toplamak ve
bütünüyle zikrettiği varlığa bağlanmaktır.
Hak yolcusu, zikir esnasında Yüce Allah’ü Teâlâ ile tam bir huzur hâlini elde etmeye çalışmalıdır. Öyle ki, kalbinde O’ndan başka hiçbir varlığa bir meyil ve muhabbeti kalmamalıdır. Kalbin içinde dolaşan dünyevî fikirlere mâni olmalıdır. Zikrin sırrına ve şuuruna ulaşmalıdır. Devamlı kalbe ve içindeki sevgiliye yönelmelidir. Şahı Nakşibend Kuddise Sirrûh, kalbi zikirde toplamayı ve zikrini yaptığı Yüce Zat’a bağlamayı, sayıya dikkat etmekten daha önemli ve gerekli görmüştür.
=========
Nigah Daşt: Farsça, gözü korumak anlamındadır.
Havâtır’ı kontrol altında tutup, Allah'ın gayri herşeyi (Masiva)i terk etmek,
kalbinden atmak.
Havâtır: Akılda gezip dolaşan düşünceler.
Yâd-Daşt: Farsça, hatırda tutmak, zihinde tutmak
manalarına gelen bir tâbir.
Geşt: Seyretme,
dolaşma, gezme
باز Bâz: Dönüş
Yorumlar
Yorum Gönder