Allah’ü Teâlâ’nın Kullarına Tavsiyeleri
Allah’ü Teâlâ’nın Kullarına Tavsiyeleri
01- Musa Aleyhisselâm Allah’ü Teâlâ’a “Rabbim seni nerede arayayım?” dedi. Allah’ü
Teâlâ “Zayıf ve dünyayı terk etmiş kullarımın kalbinde ara” buyurdular.
02- Musa Aleyhisselâm “Ey Rabbim! Hangi kulun senin katında şereflidir?” diye
sordu. Allah’ü Teâlâ “Bir kötülüğü yapmaya gücü yettiği halde yapmayan, beni
hatırlayarak ondan vazgeçen kulum” buyurdu.
03- Vehb b. Münebbih der ki: “Tevrat’ta dört satır buldum. Şöyle yazıyordu:
Birincisi, “Bir kimse Allah’ü Teâlâ’nın kitabını okuduğu halde Allah’ü Teâlâ bana
rahmet etmedi derse Allah’ü Teâlâ’nın adını ve kitabını alaya almış olur.”
İkincisi, “Bir kimse kendisine Allah’ü Teâlâ’dan gelen bir musibeti halka
şikâyet etse Allah’ü Teâlâ’dan şikayet etmiş olur.” Üçüncüsü, “Bir kimse
kaybolan bir şeyden dolayı üzülse ve öfke duyarsa Allah’ü Teâlâ’nın takdirine
karşı gelmiş olur.” Dördüncüsü, “Bir kimse malından dolayı zengin birine
hürmeten eğilirse dininin üçte biri gitmiş olur.”
04- Hz. Musa Aleyhisselâm “Yâ Rabbi! Bir kimse bir hastayı ziyaret ederse ona
ne gibi sevap vardır?” dedi. Allah’ü Teâlâ “O kulumun bütün günahlarını
affederim” buyurdu.
05- Allah’ü Teâlâ Musa’ya Aleyhisselâm “Ey Musa! Şayet beni zikredersen ben de
seni anarım. Beni zikrettiğin zaman gönlünle zikret. Benim huzurumda hakir ve
düşkün bir kul gibi dur. Bana âşık bir gönül ve sade bir dil ile yakarışta
bulun ki dileğini kabul edeyim” buyurdu.
06- Musa Aleyhisselâm “Ey Rabbim, ehl-i cennetin en aşağı derecesi nedir?”
dedi. Allah’ü Teâlâ “Bütün ehl-i cennet cennete girince bir kişi gelip ‘Allah’ım!
Bütün halk yerlerine yerleşmişler ve muradlarına ermişler. Bana da bir yer var
mı?’ diye ricada bulunur. Allah’ü Teâlâ ona “Bütün dünyanın hükümranlığı ve
bütün hükümdarların hükümdarlığı kadar saltanat ve hükümdarlığıma razı mısın?”
diye sorar. O kul da “Razıyım Allah’ım!” der. Allah-ü Teâla “Bütün bu mülk ve
saltanat senin olsun” buyurur. İşte en aşağı derece budur” buyurdu.
07- Musa Aleyhisselâm “Ey Rabbim! En üstün mertebe nasıldır?” diye sordu. Allah’ü
Teâlâ “Ben onlara öyle nimetler hazırladım ki ne gözler görmüş, ne kulaklar
işitmiş ve ne de herhangi bir faninin aklına gelmiştir” buyurdu.
08- Allah’ü Teâlâ Musa’ya Aleyhisselâm: “Yâ Musa! Muhakkak ben Âdemoğullarının
içinde nurdan bir ev yaptım. Ona “Gönül” adını verdim ve insana emanet ettim. O
evin yeri marifet, göğü iman, güneşi şevk, ayı muhabbettir. Yıldızları ise
doğruluk, dağları yakîn ve bağları himmettir. Onun şimşeği ümit, gök gürültüsü Allah’ü
Teâlâ korkusudur. Onun rahmet bulutları fazilettir. Yağmuru ise benim
rahmetimdir. Ağaçları vefa, yemişleri hikmettir. Onun ırmakları ilimdir.
Gündüzü feraset, gecesi ise musibettir. O evin dört temeli vardır. Birincisi
ünsiyet, ikincisi yakîn, üçüncüsü tevekkül, dördüncüsü ise rahmettir. Yine o evin
dört kapısı vardır. Birincisi ilim, ikincisi hilim, üçüncüsü sabır, dördüncüsü
şükürdür” buyurdu.
09- Musa Aleyhisselâm “Allah’ım senin sevdiğin ve sevmediğin kulunu nasıl
bilebilirim?” dedi. Allah’ü Teâlâ buyurdu: “Yâ Musa! Ben bir kulumu seversem
onun himmeti beni zikretmesi olur. O daima beni her yerde zikreder, ben de onu
katımdaki meleklere anarım. Onu her nevi manevi musibetlerden korurum ve
azabımı ona haram kılarım. Yâ Musa! Ne zaman ben bir kuluma gadab eder,
öfkelenirsem ona zikrimi unuttururum, günah işletirim ve ona azabımı helal
ederim. Musa Aleyhisselâm “Yâ Rab! Senin öfkenin alameti nedir?” dedi. Hak
Teâlâ “Benim öfke duyduğum kişinin kalbi kibirli ve dili ağır sözlü olur. Eli
cimri olur, gözü de şerre ve kötülüğe bakar” buyurdular.
10- Allah’ü Teâlâ Musa’ya Aleyhisselâm “Yâ Musa! Beş şey Benden, beş şey de
sendendir. Ulûhiyet Benden ubudiyet senden, vermek Benden şükür senden, icabet
Benden dua ile istemek senden, hüküm vermek Benden sabretmek senden, cennet
Benden boyun eğmek ise sendendir” buyurdular
11- Allah’ü Teâlâ Musa’ya Aleyhisselâm “Yâ Musâ! Beş şeyi beş şeyin içinde
koydum ama halk bunları başka yerde aramaktadır. İlmi açlığın içine koydum,
halk ise bunu toklukta aramaktadır. Rızamı arzuları terk etmenin içine koydum,
halk ise arzularında aramaktadır. Şerefi bana itaatin içine koydum, halk ise
bunu büyüklerin yanında aramaktadır. Zenginliği kanaatin içine koydum, halk ise
onu dünya malında aramaktadır. Rahatı ahirete yerleştirdim, halk ise onu
dünyada aramaktadır. Peki nasıl bulurlar?” buyurdu.
12- “Yâ Musa! Ne zaman dünyayı terk eden zahitleri görürsen onlara ilim öğret.
Dünyaya düşkün zenginlere ilim öğretirsen benim ilmimi toprağa gömmüş olursun.
13- Yâ Musa! Diler misin hasenatın bütün insanların hasenatı kadar olsun?”
Musa Aleyhisselâm “Dilerim yâ Rabbi!” “Öyle ise hastaların hatırını sor.
Zahitlerin elbiselerini dik.”
14- Yâ Musa! Yakınlığımı ve rızamı diler misin?” “İsterim Yâ Rabbi!” “O zaman
Muhammed Mustafa’ya Sallallahü Aleyhi Vesellem çok salavat getir. Benim rızam
onu sevmende ve O’na salavat getirmendedir.”
15- Hak Teâla Musa’ya Aleyhisselâm “Ey Musa! Demirden bir nalin ve bir de asa
edin. Onlar parça parça olana kadar cihanı gez, benim ibretlerimi ve hikmetli
işlerimi gör ve öğren” buyurdu.
16- Musa Aleyhisselâm “Yâ Rabbi! Dört şeyden korkuyorum. Fakirlikten, ölümün
şiddetinden, kıyametin dehşetinden ve kabir azabından korkuyorum; bana verdiğin
hâlis ve karşılıksız muhabbetinden de ümit ediyorum” dedi. Allah’ü Teâlâ
buyurdu: “Yâ Musa! Fakirlikten korkuyorsan “Kuşluk” namazını kıl. Ölümden
korkuyorsan akşam ve yatsı arası “Evvabin” namazını kıl. Kabir azabından korkuyorsan
gece kalk ve “Teheccüd” namazını kıl. Kıyametin dehşetinden korkuyorsan “Receb”
ayında namaz kılmayı çoğalt” buyurdu.
17- Yâ Musa! Üç şeyi terk et ki sana onun yerine üç şey vereyim. Dilini yalan
ve gıybetten korursan sana cenneti veririm. Yaramaz arkadaşı terk et ki sana
iyi arkadaş ve yoldaş vereyim. Karnını haram ve şüpheli şeylerden koru ki seni
helal ile rızıklandırayım ve sana hikmeti vereyim.
18- Musa Aleyhisselâm Hızır ile yaptığı yolculuğunda yıkılmak üzere olan bir
duvarı tamir etmiş ve “Bunun altında bir hazine var” demişti. O hazine bir
tavsiye mektubu idi. Bu mektubun bir yüzünde “Lâ ilâhe illAllah’ü Teâlâ Muhammed
Resulullah” yazıyordu. Diğer yüzünde ise “Ölümü belen onu nasıl hatırlamaz?
Kaderi bilen nasıl kederlenir? Rızkın takdir edildiğini bilen nasıl zahmet
çeker? Hesap vereceğine inanan nasıl gaflete düşer? Dünyanın fani olduğunu
bilen nasıl ona güvenir?” cümleleri yazılmıştı. Bu ise gerek bir hazine idi.
19- Hak Teâla Musa’ya Aleyhisselâm “Ya Musa! Benim için ne gibi bir amel
işledin?” diye sordu. Musa Aleyhisselâm “Namaz kıldım, oruç tuttum, seni
zikrettim ve sadaka verdim” diye cevap verdi. Allah’ü Teâlâ “Namaz senin
delilin, oruç ise cennete girmene vesiledir, sadaka mahşerde gölgendir, zikir
ise senin nurundur. Benim için ne yaptın?” buyurdu. Musa Aleyhisselâm “Ya Rab!
Senin için ne yapabilirim?” dedi. Hak Celle ve Alâ hazretleri buyurdu: “Yâ
Musa! Benim nimetlerimi sayarak bir kuluma beni sevdirdin mi? Delillerimi
sayarak beni tanımalarını ve iman etmelerini sağladın mı? Sevdiklerini benim
için sevdin, buğzettiklerine de benim için buğzettin mi? İşte bunlar benim için
yapacağın amellerdir” buyurdular.
20- Vehb b. Münebbih Radiyallahü Anh “Tevrat’ta on dört kelime var ki Benî
İsrail’in iyileri bunları okudular ve halka talim ettiler. Bunlar şu
kelimelerdir:
a)
İlimden daha üstün hazine yoktur.
b)
Cehaletten daha kötü arkadaş
yoktur.
c)
Takvadan daha aziz şeref yoktur.
d) Arzuları terk etmeden daha ulu kerem yoktur.
e)
Tefekkürden daha üstün amel yoktur.
f)
Kibirden daha kötü küçüklük yoktur.
g)
Sabırdan yüce iyilik yoktur.
h)
Hakikatten daha üstün mürşit ve
rehber yoktur.
i)
Aç gözlülükten daha kötü yoksulluk
yoktur.
j)
Sağlıktan üstün nimet yoktur.
k)
Allah’ü Teâlâ korkusundan üstün
ibadet yoktur.
l)
Kanaatten daha üstün züht yoktur.
m) Dilini tutmaktan daha çok seni koruyan yoktur.
n)
Dünyaya uzak durmaktan daha üstün
yakîn yoktur.”
21- Hasan-i Basrî Radiyallahü Anh “Tevrat-ı Şerifte şu beş kelime yazılıdır:
“Zenginlik kanaatkâr olmaktadır. Selamet şerefli olmaktadır. Hürriyet ve
azadelik arzulardan vazgeçmektedir. Hoş kazanç elde etmek uzun günlerdedir.
Sabretmek ise az günlerdedir.”
22- Hak Teâla “Yâ Musa! Bütün hatalar şu dokuz şeyden kaynaklanır. Bunlar
kibir, hırs, haset, çok sevilmek, çok yemek, çok uyumak, dünya malına tamah,
övünmek istemek ve şükürsüzlüktür” buyurdu.
23- Yâ Musa! Şayet sana mal verilirse hesabını düşün. Dünya verilirse ölümü
hatırla. Bela ve musibet verilirse duaya sarıl. Yemeğe oturursan açları düşün.
Günah işlemeyi düşünürsen cehennemi hatırla. Hasta olursan sadaka ver ve ilaç
yap. Zengin olursan cömert ol halkın da zengin olmasını iste.
24- Yâ Musa! Mademki hazinelerimi bildin, halktan aşırı ilgini kes. Mademki
mülkümü gördün kapımdan ayrılma. Düşmanlarını ölmüş görmedikçe hilelerinden
emin olma. Kendi ayıbından kurtulmadıkça halkın ayıbını görme ve onunla meşgul
olma. Cennete girmedikçe de benden emin olma!
25- Bir gün şeytan Hz. Yahya’ya Aleyhisselâm şöyle dedi: “En çok sevdiğim
kimse mü’min ve muttaki olduğu halde cimri olandır. Onun cimriliği bana yeter.
Düşmanım da fasık olduğu halde cömert olandır. Hak teâla cömertliği sebebiyle
ona tövbe nasip eder de derecesini yükseltir” dedi.
26- Namazın hareketleri “Adem” gibidir ve “Ahmed”e benzer. Bu nedenle insana
âdem, ahir zaman peygamberine Ahmed adı verilmiştir.
27- Ka’bu’l-Ahbâr Radiyallahü Anh der ki: “Hak Teâla hazretleri Hz. İsa’ya Aleyhisselâm
şöyle buyurdu: “Vekâvak şehrine git ve halkını islama davet et. Onlar benim
verdiğim rızkımı yerler ama benden başkasına ibadet ederler. Onlara azap ederim
ama onlarda beş haslet var; bu nedenle azabımı onlardan kaldırdım” dedi. Hz.
İsa Aleyhisselâm “Bu hasletler nelerdir?” dedi. Allah’ü Teâlâ buyurdu:
“Birincisi, ihtiyarlara ve kadınlara hürmet ederler. İkincisi, kadınları
erkeklerine sevgi gösterirler ve çocuklarını iyi terbiye ederler. Üçüncüsü,
emanete ihanet etmezler. Dördüncüsü, yalan söylemezler. Beşincisi, bir günlük
rızka kanaat ederler ve yarın için bir şey biriktirmezler” buyurdu.
28- Allah’ü Teâlâ İsa’ya Aleyhisselâm “Ey İsa! Bir kulumun kalbinde bir şey
bulmazsam ben onun gönlünü kendi sevgimle doldururum” buyurdu. Sonra “Yâ İsa!
Ümmet-i Muhammed’in Sallallahü Aleyhi Vesellem alimleri benim katımda Benî
İsrail’in peygamberleri gibidir. Zira onlar az şeye razı olurlar; ben de
onların az şeylerine razı olurum. Onlar “Lâ ilâhe İllallahü Muhammed
resulullah” dedikleri için onlar daha çok cennete giderler” buyurdu.
29- Allah’ü Teâlâ “Hızkıyl” Aleyhisselama şöyle vahyetti: “Ne zaman kulum benden
korkarsa tün halk da ondan korkar. Şayet benim verdiğim rızka kanaat ederseniz
dünyayı sizin emrinize veririm. Şayet razı olmazsanız önceden takdir ettiğim
rızıktan fazlasını vermem ama sizi ondan dolayı hor ve hakir kılarım. Ben sizi
isterim ama siz benden kaçarsınız. Benim size olan hakkım sizi sevmektir. Sizin
bana karşı olan hakkınız da sevgime karşılık beni sevmenizdir. Sizler cehennemi
çok pahalıya alırsınız ama cenneti çok ucuza almak istemezsiniz” buyurdu.
30- Hak Teâla buyurdu: “Her kim sabah dünya için endişe ederek ve gussa
çekerek kalkarsa bana isyan etmiş gibidir. Her kim dinde her gün bir adım
ilerlemezse eksiklik içindedir ve zarardadır. Böyle birinin ölmesi yaşamasından
iyidir. Her kim bildiği ile amel ederse ben ona bilmediklerini de öğretirim.”
31- Allah’ü Teâlâ: “Ey Ademoğulları! Ben sizi namazla denedim, tembel ve
gayretsiz gördüm. Oruçla sınadım, usanmış ve üzüntülü buldum. Hastalıkla
denedim, şikayetçi olarak buldum. Hayırla denedim, sizi hayra engel olucu
gördüm. Mescitlerle denedim, orada sizi esir gibi buldum. Pazarlarda denedim
emirler gibi gördüm. Nefisle sınadım, sizi kavi gördüm. Akılla sınadım, çok
zayıf gördüm. Bu nedenle ben sizi keremimle rahmet eyledim de kurtardım. Yoksa
hiçbiriniz bu halinizle rahmetime layık değilsiniz” buyurdu.
32- Davud Aleyhisselâm oğlu Süleyman’a Aleyhisselâm “Oğlum! Sana üç öğüdüm
var. Birincisi, elinden gelmeyene tevekkül et. İkincisi, elde ettiğine razı ol.
Üçüncüsü, elinden kaçana da sabret” dedi.
33- Allah’ü Teâlâ Davud’a Aleyhisselâm şöyle vahyetti: “Yâ Davud! Beni isteyen
ve beni arayan birini görürsen ona hizmet et. Yâ Davud! Dünyaya dalmış ve dünya
ile sarhoş olmuş alimler benim muhabbetimden çıkmışlar ve benim halis
kullarımın yollarını benden kesmişlerdir. Onlar yol kesici ve bana gelenleri
engelleyicidirler” dedi.
34- Allah’ü Teâlâ Davud’a Aleyhisselâm şöyle dedi: “Yâ Davud! Beni sev, beni
seveni sev ve beni halkıma sevdir.” Davud Aleyhisselâm “Ey Rabbim! Seni
severim, seni seveni de severim. Seni halka nasıl sevdirebilirim ki?” dedi. Allah’ü
Teâlâ buyurdu: “Yâ Davud! Sen halkımın yanında benim yüce vasıflarımı ve
isimlerimi anlat. Benim nimetlerimi ve ihsanlarımı onlara bildir ki, beni
cömert, çok merhametli, affedici ve latîf olarak bilsinler” buyurdu.
35- İsrail oğulları arasında büyük bir âlim vardı. Seksen sandık kitap ve ilmî
bilgileri ihtiva eden eser telif etmişti. Hak Teâla Hz. Davud’a vahyetti ve “O
alim kuluma söyle ki bir o kadar daha kitap yazsa şu üç şeyi yapmadıkça o ilmin
kendisine hiçbir faydası olmayacaktır. Birincisi, dünyayı ve içindekileri sevmesin.
Bilsin ki dünya mü’minlerin evi değildir. İkincisi, şeytanla arkadaş olmasın.
Bilsin ki şeytan mü’minlerin yoldaşı değildir. Üçüncüsü, mü’minleri incitmesin.
Zira bu mü’minlerin işi değildir.”
36- Hz. Vehb b. Münebbih Radiyallahü Anh der ki: “Hak Teâla (cc) Süleyman’a Aleyhisselâm
sordu: “Padişahlığı ve dünya saltanatını mı istersin, yoksa ilim mi istersin?”
Süleyman Aleyhisselâm “Benim için ilim padişahlıktan daha yeğdir ve önemlidir,
ben ilim isterim” dedi. Hak Teâla “Ey Süleyman! Alçakgönüllülük yaptın. Ben de
alçakgönüllü olanları severim. Sen madem ilmi saltanata tercih ettin, ben de
sana ilim yanında akıl ve saltanat da verdim. Ayrıca seni güzel ahlak ile de
süsledim. Senden kibri ve kendini beğenmeyi giderdim. Bütün dünyayı sana
verdim. Rüzgârı da emrine amade kıldım. Yeryüzünü gez dolaş ve benim rahmet
eserlerimi görerek bana inanmayanlara da göster” ferman etti.
37- Lokman Aleyhisselâm Hz. Davud’un Aleyhisselâm veziri idi. Aynı şekilde
Zülkarneyn Aleyhisselâm da Hz. İbrahim’in Aleyhisselâm veziri ve yardımcısı
idi. Çünkü Hz. Davud’a Aleyhisselâm ve İbrahim’e Aleyhisselâm kitap verilmiş ve
Risaletle görevlendirilmişlerdi. Risalet nübüvvetten daha üstün olduğu için Hz.
Zülkarneyn ve Hz. Lokman resullere ittiba etmişlerdir. Lokman’a Aleyhisselâm
“Sen falanın kölesi idin. Nasıl oldu da nübüvvete layık oldun?” denildi. O da
“Doğru sözle ve emaneti sahibine vermekle” dedi.
38- Mücâhid Radiyallahü Anh der ki: “Allah’ü Teâlâ Lokman’a hikmeti verdik”
(Lokman, 31:12) buyurur. Hikmet ise tam bir olgunluktur. Olgunluk ise Allah’ü
Teâlâ’yı bilmek ve tanımaktır. Allah’ü Teâlâ’yı bilen ve tanıyan ise
doğruluktan ve istikametten ayrılmaz” demiştir. Bir başkası da “Hikmet, eşyanın
hakikatini bilmek, vasıflarını tanımaktır. Eşyanın hakikati ise her birinin Allah’ü
Teâlâ’nın bir ismine dayanmasıdır” demişlerdir. Bir kısım ulema ise “İlim, Allah’ü
Teâlâ korkusu, dindarlık ve fikirde isabettir. Geçmişten geleceği tahmin ederek
isabetle hükmetmektir” demişlerdir. Allah’ü Teâlâ “Kime hikmet verilmişse ona
her nevi hayır verilmiştir. Bunu da ancak akıl sahibi düşünebilir” (Bakara,
2:269) buyurur.
39- Lokman Aleyhisselâm der ki: “Kim yalan söylerse yüzünün nuru gider. Edeb,
neseb ve soydan üstündür. Amel de maldan üstündür. İlim de dünya ve
içindekilerden üstündür. Saadetin nişanı dörttür: Doğruluk, edeb, hilim ve
emanet.”
40- Yeryüzüne dört hükümdar hâkim olmuştur. Bunlardan ikisi mü’min ikisi kâfirdir. Mü’minler ilimle, kafirler de zulümle hâkim olmuşlardır. Mü’minler Süleyman Aleyhisselâm ve Zülkarneyen Aleyhisselâm’dır. Kafirler ise Nemrud ve Buhtunnasr’dır. Beşinci olarak Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem’in hakimiyetini sağlayacak olan ve son zamanda gelecek olan Mehdi Aleyhisselâm’dır ki o da “Tevhid İlmi” ile tüm akıllar, kalpler ve gönüller üzerinden tüm dünyaya hükmedecektir. Sonuçta dünyaya hükmedenler ilim ve kalem erbabı olacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder