Kur’an-ı Kerim’de Kendilerine İhsânın Emredildiği Sınıflar Şunlardır
Kur’an-ı Kerim’de Kendilerine İhsânın Emredildiği Sınıflar
Şunlardır:
a- Ebeveyne
İhsân: Kur’an’da, tek
olan Allah’a ibâdet edip O’na hiç bir şeyi şirk koşmama emrinden sonra, ana
babaya itaat etme ve onlara ihsanda bulunma emrinin geldiği görülmektedir.
Şöyle ki: “Rabbin sadece kendisine kulluk
etmenizi, ana
babanıza ihsanda bulunmanızı (onlara iyi davranmanızı) kesin bir şekilde
emretti...” 17/İsrâ, 23
Bu âyetten, ana
babaya iyilik ve ihsanda bulunmanın farz olduğu anlaşılmaktadır. Bunu
destekleyen başka bir âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor: “De ki, gelin,
Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi şirk/ortak
koşmayın. Ana babaya ihsân/iyilik edin...”[En’âm, 151]
Burada Allah,
ana babaya itaati terk etmenin kötülüğünü beyan için haram kılınanlar arasında
zikretti. O halde ana babaya ihsan/iyilik farz; terki haramdır.
Ana babaya
ihsân, güzel sözle, davranışla ve ihtiyaçları anında onlara gereğince infak
etmek sûretiyle olur. Allah, ebeveyni insanın yokluk âleminden varlık âlemine
çıkmasına bir sebep kıldığı için, onlara ihsân etmek gerekir. Allah’ın,
ebeveyne ihsânı kendi tevhidi ve ibâdeti yanında zikretmesi, ebeveynin çocuklar
üzerindeki hakkının büyüklüğüne işarettir. “Allah’a ibâdet edin ve O’na hiçbir
şeyi şirk/ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara...
ihsânda bulunun; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi
sevmez.” [Nisâ, 36]
Buradaki
ebeveyne ihsân, evlatların onların hizmetlerini yapması, onlara nâzik konuşması
ve onların meşrû isteklerini gerçekleştirmesi için çalışmasıdır. Peygamberimiz Sallallahü
Aleyhi Vesellem bu konuda şöyle buyurur: “Burnu yerde sürtülsün; burnu yerde
sürtülsün; burnu yerde sürtülsün.” ‘Kimin yâ Rasûlallah?’ denildi. Hz.
Peygamber: “Yaşlandıklarında ana babasına, onlardan birine yahut her ikisine de
yetişen, fakat onlara iyilik etmediği için cennete giremeyen kimsenin...” [Müslim,
Birr 10]
Ana baba, çocuğunu
Allah’a isyana teşvik etmedikçe, evlâtların onların meşrû her emrine uyması
gerekir. Ana baba için mağfiret talebinde bulunmak, iyiliklerine duâ etmek,
bizzat Kur’ân’ın emridir. “Ey Rabbimiz! Hesaba çekileceği gün beni, ana babamı
ve (bütün) mü’minleri bağışla!” [İbrahim, 41]
Ebeveyne yapılan her iyilik ve ihsân, aslında
insanın kendi kendisine yaptığı ihsândır. Âhiretteki mükâfatının sınırsızlığı
yanında, dünyevî ecri/karşılığı peşindir. Sosyal bir olgu olarak ebeveynimize
yaptıklarımızın mislini veya fazlasını çocuklarımızdan göreceğimiz
kaçınılmazdır. Ana baba, -Allah korusun- müşrik de olsalar, onlara ikramda
bulunmak dinin emridir. Peygamberimiz, müşrik anneye sıla-i rahimde bulunup ona
iltifatlarda bulunmayı emretmiştir. [Müslim, Zekât 50; Ebû Dâvud, Zekât 34]
b- Akrabaya
İhsân: Sağlam akîde
üzerine bina edilen bir toplumda yaşayan bireylerin karşılıklı hak ve
hukuklarına riâyet edilmesi doğaldır. Akrabaya ihsân da böyledir. Akraba,
insanın içinde doğup büyüdüğü ailenin biraz daha genişletilmiş yelpazesidir. Bu
yakınlık hem ana, hem baba tarafından olabilir. Akrabaya ihsân demek, akrabalık
bağı olan herkese sıla-yı rahim yapmak (zaman zaman onları ziyaret ederek,
onlarla akrabalık ilişkilerini kesmemek) ve başka meşrû yollarla ikramda
bulunmaktır.
Akrabalık
bağlarını kesmek, şu âyette ifade edildiği gibi yeryüzünde bozgunculuk
çıkaranlarla birlikte zikredilmiştir. “(İslâm’dan yüz çevirip) geri dönerseniz,
yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlarını kesmeye dönmüş olmaz 4mısınız?”
[Muhammed, 22]
Bu âyette akrabalık bağlarının kesilmesi, bir
çeşit İslâm dışı âdet olarak ifade edilmiştir. Akrabalara iyilik ve ihsânda
bulunmak, İslâm’ın bir emridir. “Muhakkak ki Allah adâleti, ihsânı ve akrabaya
yardım etmeyi emreder...” [16/Nahl, 90]
Yakınları ile
akrabalık bağlarını korumaya itina göstererek, onlara gücü nisbetinde
ihsânda/iyilikte bulunmak, her kâmil mü’minin aslî görevlerindendir. İslâm’ın
temelinde iyilik yapma işi, ailenin özünden başlayıp dışa doğru genişleyerek
devam eder.
Son âyette
geçen adâlet ve ihsân kavramlarının içinde akrabaya iyilik etmek ihtiva ettiği
halde, önemine binaen ayrıca zikredilmiştir. “Sana (Allah yolunda) ne infak
edeceklerini/harcayacaklarını soruyorlar. De ki: ‘Hayırdan harcadığınız şey,
ebeveyn, akrabalar/yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular içindir. Hayır
olarak ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.” [2/Bakara, 215]
Ebeveyne bakmak
ilk görevimizdir. Diğer akrabalarımız onları takip eder ve bu şekilde “yakın
olanlar, başkalarından daha yakındır” kuralınca infak ve ihsan vacip olur.
Muhsin bir mü’mine yakışan; akraba ile güzel ilgiyi meşrû ölçüler içinde devam
ettirmek, onlarla ilişkiyi kesmemektir. “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten
yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkek ve kadınlar üretip
yayan Rabbinizden korkun. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz
Allah’tan ve akrabalık haklarına riâyetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah
sizin üzerinizde gözetleyicidir.” [2667] 4/Nisâ, 1]
c- Yetimlere
İhsân: Yetim, çocuğun
büluğ çağından önce babasından ayrı kalmasıdır. Rasûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem, şehâdet parmağı ile orta parmağını işaret ederek; “Ben ve bir yetimin
geçimini üstüne alan kimse, cennette böyleyiz.” [Buhâri, Talâk 25, Edeb 24;
Müslim, Zühd 42; Tirmizî, Birr 14] buyurmuş, yetimi koruyup ona ihsân etmenin ne
derece önemli olduğunu ifade etmiştir.
“Biz ona iki
göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona iki yolu (doğruyu ve eğriyi)
göstermedik mi? Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O zor geçit nedir bilir misin? Köle
âzâd etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi veya aç açık bir yoksulu
doyurmaktır.” [90/Beled, 8-16]
“O, seni yetim bulup barındırmadı mı? ... O
halde yetimi sakın ezme, ona kâhiretme, El açıp isteyeni de sakın azarlama. Ve
Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.” [ 93/Duhâ, 6, 9-11]
“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi
itip kakar; yoksulu doyurmaya teşvik etmez.” [ 107/Mâûn, 1-3]
d- Fakir ve
Miskine İhsân: Fakir,
çalışabilir durumda olup çalışan, ama herhangi bir sebeple çocuklarının
geçimini temin edemeyen kimsedir. Miskin ise, çalışmaya gücü ve tâkatı olmayan
fakir kimsedir. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanır: “(Yapacağınız
ihsânlar/hayırlar) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde
kazanç için dolaşamayan (muhâcir) fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler iffetlerinden
dolayı onları zengin zanneder. Sen onları sîmalarından tanırsın. Çünkü onlar,
yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir.” [Bakara,
273; Metin Ocak, Kur’an-ı Kerim’de İhsan ve Muhsin Kavramları, s. 65 vd]
Kaynak: http://www.ahmedkalkan.com.tr/kavram-tefsiri
Yorumlar
Yorum Gönder