Mezara Gireceğini Bildiği Halde
Mezara Gireceğini Bildiği Halde
Akil, baliğ olup imanı olan erkek, kadın her
Müslümana, “Mükellef” denir. Mükellef olanların ise, ölümü çok
hatırlaması sünnettir. Çünkü ölümü çok hatırlamak, emirlere sarılmaya,
günahlardan sakınmaya sebep olur ve haram işlemeye cesareti azaltır. Zira
Peygamber efendimiz; (Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü, çok
hatırlayınız!) buyurmuştur.
İslam âlimlerinden ve evliyadan bazıları, ölümü, her
gün bir kere hatırlamayı âdet edinmişlerdi. Bahaeddin-i Buhari hazretleri, her
gün yirmi kere, kendini ölmüş, mezara konmuş düşünürdü. Bişr-i Hafi hazretleri,
sevenlerine hep; “Ölümü hatırladığın zaman, dünyanın güzelliği ve şehvetleri
senden gider” buyururdu.
Ebu Hamza Horasani hazretleri de; “Bir kimse ölümü
unutmaz devamlı düşünürse, baki devamlı olan her şey ona sevdirilir ve fani,
geçici olan her şeyden nefret ettirilir” buyurmuştur.
Ölmek, yok olmak değildir. Varlığı bozmayan bir iştir.
Mevt, ruhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, bedenden ayrılmasıdır. Mevt,
insanın bir halden başka bir hale dönmesidir. Bir evden, bir eve göç etmektir.
Ömer bin Abdülaziz hazretleri; “Sizler, ancak ebediyet, sonsuzluk için
yaratıldınız! Lakin bir evden, bir eve göç edersiniz!” buyurmuştur.
İmam-ı Gazali hazretleri, bir talebesine yazdığı
mektupta buyuruyor ki:
“Keyfine göre yaşa! Fakat bu yaşaman uzun sürmeyecek,
bir gün elbette öleceksin. Gece gündüz düşündüğün, sımsıkı sarıldığın
lezzetlerden elbette ayrılacaksın. Dünyanın nesini seversen sev, hepsine veda
edeceksin! Elinden geleni yap! Fakat unutma ki, her yaptığının hesabını
vereceksin! Allah’ü Teâlâ’ya yemin ederim ki, İsa aleyhisselam’ın İncilinde
okudum; bir kimseyi tabuta koyduktan mezara bırakıncaya kadar; Allah’ü Teâlâ
ona kırk sual soracaktır. Bunlardan birincisi; (Ey kulum! Yaşadığın kadar hep
dünya için süslendin, herkesin beğenmesi, hürmet etmesi için birçok şeyler öğrendin.
Benim emrettiğim şeyleri de öğrendin mi, istediklerimi yapıp, haram
ettiklerimden kaçındın mı?) olacaktır.
Allah’ü Teâlâ sana her gün soruyor:
(Başkaları için neye bu kadar uğraşıyorsun? Görmüyor
musun ki, tepeden tırnağa kadar benim iyiliklerimle, ihsanlarımla örtülüsün?)
Fakat sen bunu duymuyorsun. Çocuk oyuna dalıp etrafını
görmediği gibi, dünya zevkleri, nefsin arzuları seni sağır ve kör eylemiş!..”
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
“Yazıklar olsun, ömür geçti. Bir hayırlı iş yapmadım.
Dünyanın vefasız, yalancı olduğu, şimdi anlaşıldı. Hayatı, hayal oldu.
Fitneleri, dertleri bitmedi. Ahbab, arkadaşlar, öldüler, gittiler. Bu halleri
görüp de, gafletten uyanmıyor, ibret almıyor, pişmanlık duymuyor ve tevbe
etmiyoruz. Gaflet devam ediyor, günahlarımız artıyor. Allah’ü Teâlâ, Tevbe
suresinin yüz yirmi yedinci ayetinde mealen; (Görmüyorlar mı ki, her sene, bir
iki kere, dertlere, belalara yakalanıyorlar. Yine tevbe etmiyor, pişman
olmuyorlar) buyurdu.
Bu nasıl imandır? Nasıl Müslümanlıktır? Ne kitaptan,
ne sünnetten nasihat alınıyor. Ne de, başa gelen dertlerden, hadiselerden ibret
alınıyor. Uzun seneler, beraber yaşadıkları, birlikte gezip dolaştıkları, yiyip
içtikleri, yatıp kalktıkları ahbaplarını, arkadaşlarını düşünsünler.
Sevdiklerinin, birlikte eğlendiklerinin, yardımcılarının ne olduklarını
görmüyorlar mı? Hiçbirinden bir şey kaldı mı? Onlardan haber verenler var mı?
Ömürlerinin harmanını rüzgâr götürdü.”
Abdülaziz bin Ebu Revvad hazretlerine; (Nasıl
sabahladın?) diye sorulunca, ağlamaya başlar. (Niçin ağlıyorsun?) denilince de;
Ölümü unutmuş, üstelik günahları da çok olan kimsenin hali nasıl olur. Ecel,
süratle geliyor, ömür her gün eksiliyor. Akıbetin Cennet mi, Cehennem mi, ne
olacağı bilinmiyor. Ya Cehennem olursa, halimiz ne olur? Cevabını vermiştir.
İmam-ı Evzai hazretleri; “Ölümü çok hatırlayan kimse,
dünyaya rağbet etmez. Ağzından çıkan her söz için hesaba çekileceğini bilen, az
konuşur ve ancak lüzumlu sözleri söyler” buyurmuştur.
Peygamber efendimiz de, uzun bir hadis-i şerifin
başında; (Bir insanın ruhu vücudundan ayrılınca, bir nida gelir ki, ey
insanoğlu, sen mi dünyayı terk eyledin, yoksa dünya mı seni terk eyledi? Sen mi
dünyayı topladın, yoksa dünya mı seni topladı? Sen mi dünyayı öldürdün, yoksa
dünya mı seni öldürdü?..) buyurmaktadır.
Netice olarak, Allah’ü Teâlâ’nın bir hadis-i kudside
buyurduğu gibi:
(Ölümün geleceğini bildiği halde sevinen, hesaba
çekileceğini bildiği halde mal biriktirme hırsı ile yanıp tutuşan, yalnız
başına mezara gireceğini bildiği halde gülüp oynayan, dünyanın yok olacağını
bildiği halde dünyaya sımsıkı sarılan, ahireti bildiği halde, dünya ile huzur
bulmaya çalışan kimselere şaşılır!..)
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder