Allah’ü Teâlâ’ya Hamd Etme
Allah’ü Teâlâ’ya Hamd Etme
Soru: Hamdin, Allah'ın zatını takdis ve her
türlü noksanlıktan münezzeh olduğunu ifade etme anlamı da var mıdır?
Soru Detayı
- Hamd, Allah'ın
yarattıklarına, var ettiği güzelliklere ve verdiği nimetlerden dolayı yapıldığı
gibi, direkt Allah'ın zatını takdis etme, O'nun her türlü noksanlıktan münezzeh
olduğunu ifade etme anlamı da var mıdır?
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Hamd; bütün medih
türlerini içeren, şükür ve ta'zimi ifade eden bir terimdir.
"Hamd"ifadesini geniş anlamda ele alıp yorumlandığında, hem zatını
takdis etmek hem de verdikleri nimetler için yapılan şükür, "hamd"
kavramı içerisinde değerlendirilir.
“el-hamdu lillah” ifadesi,
“Ne kadar hamd ve övgü varsa, kimden gelirse gelsin, kime karşı yapılırsa
yapılsın, (hangi nimete, iyiliğe yönelik olursa olsun), ezelden ebede kadar,
Allah diye adlandırılan Vâcibu'l -Vücûd'a mahsustur.” şeklinde açıklanmıştır.
(bk. Nursi, Mektûbat, 367)
Hamd, şükür, medih ve sena
kelimeleri arasında sıkı bir münasebet vardır. Bazı âlimler hamd ile şükür
arasında anlam bakımından şöyle yorumlarlar:
Şükür, kişinin kendisine
yapılan bir iyiliği bilip sahibine övgü ile mukabelede bulunması ve bunu diğer
insanlara da duyurmasıdır. Hamd ise, söz konusu iyiliğin kendisine yönelik olma
şartı aranmadan, bir kimsenin mutlak mânada lütufkârlığının ve
iyilikseverliğinin dile getirilmesidir. Buna göre hamd şükürden daha
kapsamlıdır.
Kur'an'da Allah'a nisbet
edilen hamdlerin konuları şöyle sıralanabilir:
Mutlak mânada zât-ı
ilâhiyyeye övgü:
Ulûhiyyete yakışmayan
sıfatlardan tenzih, kemal sıfatlarıyla niteleme (meselâ Rahman ve Rahîm
isimleri, İlim, Kudret ve Hükümranlık sıfatları gibi), kâina-tın maddî ve
manevî düzenini sağlama, nimetlerini fazlasıyla lutfedişinin dile getirilmesi,
başkalarının hamdlerinin nakledilmesi, hamdi emretme...(bk. M. F Abdülbâkî,
el-Mu'cem, "hmd" md.).
Hadislerdeki hamd
çeşitleri içinde mutlak mânada Allah'ı övme:
O'nu ergin sıfatlarla
nitelemek anlamları vardır. Enes b. Mâlik Hz. Peygamber Aleyhisselâm'in şöyle
niyazda bulunduğunu rivayet etmektedir:
"Allah'ım! Senin
yüceliğin bütün yüceliklerin üstünde, sana yönelen övgü (hamd) bütün övgülerin
fevkindedir."(Müsned, III/127, 239)
Kur'an'da ve hadislerde
hamd kavramının zengin kullanılışı, bu kavramın her şeyden önce zât-ı ilâhiyyeyi
nitelemeyi amaçladığını göstermektedir:
Bu niteleme tenzihi hedef
alan selbî, kemali hedef alan sübûtî ve ayrıca fiilî sıfatlarla olmaktadır.
Sübütî sıfatlardan
kâinata, özellikle insana yönelik olanlar ve fiilî sıfatlar doğrudan veya
dolaylı bir şekilde ilâhî lutfu dile getirdiğinden, bu tür hamd nitelemeleri
aynı zamanda şükür mânasına da gelmektedir. Allah'a yönelik her hamd ve şükrün
övgü ifade etmesi sebebiyle hamd ile mâna münasebeti içinde bulunan medih ve
sena da hamd ve şükür örgüsünde yer almış olur.
Hamdin Allah'ın zâtına
mı sıfatlarına mı yönelik olduğu hususu âlimlerce tartışılmış ve bu konuda kimi
zâtı kimi sıfatları esas almıştır:
Ebü'l-Bekâ el-Kefevî
hamdin temelde zâtı hedef aldığını, sıfatların ise buna vasıta teşkil ettiğini
söylerken (el-Kûlliyyât, s. 367), müfessir Âlûsî hamdedilecek şeyin zât değil
sıfatlar olabileceğini belirtir. Ona göre ilâhî sıfatların sadece bir kısmı
hamdin hedefini oluşturabilir (Rûhu'l-me'âni, VII/79-80).Öyle anlaşılıyor ki
Âlûsî hamdi şükür mânasında özelleştirmekte ve sadece hamdedeni ilgilendiren
ilâhî nimet ve lütuflara şükürle mukabele edilebileceğini düşünmektedir. Bu
lütuf ve nimetler bazı fiilî sıfatların kâinata taallukundan ibarettir. Halbuki
Kur'ân-ı Kerîm'de ve kavlî sünnette yer alan hamd kullanılışları, onun her
şeyden önce ve mutlak mânada zât-i ilâhiyyeyi bir niteleme mahiyeti taşıdığını
göstermektedir.
Muhyiddin İbnü'l-Arabî,
zât-ı ilâhiyyeyi acz ve yaratılmışlık belirtilerinden tenzih etmenin (teşbih),
kelime-i tevhidi tekrar etmenin, tekbir getirmenin vb. bütün tazim ifadelerini
kullanmanın birer hamd olduğunu belirttikten sonra şöyle der:
"Hamd en umumi
zikirdir, insan gibi, diğer zikirler cüzdür, organ gibi."(el-Fütûhât, IVI287).
(Geniş bilgi için bk.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Andiklopedisi, Hamd Md.)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Soru: Allah, kendi
kendini hamd, tenzih ve tesbih eder mi?
Soru Detayı
"Allah, kâinatı
yaratmadan önce ne yapıyordu?" adlı yazınızda Allah’ın ezelde kâinatı
yaratmadan önce kendisini hamd, tenzih ve takdis ediyordu denildi. Bunun Kuran
ve Sünnette delili nedir? Neden ezelde kendisini tesbih ve takdis ediyordu?
Anladığım kadarıyla hamd, tesbih ve takdis etmek biz mahlûkat için bir
ibadettir ve bununla acizliğimizi ve Allah’ın azametini ifade ediyoruz. Ama
Allah neden kendisini tesbih, takdis ve hamdediyor? Yani kulları tarafından
kendisine Yaratıcı olduğu için tesbih, takdis ve hamd edilir. Ama Yaratıcının
kendisi niçin kendisine hamd, tesbih ve takdis ediyor, bunun hikmeti nedir?
Bana çelişki gibi geliyor diye vesvese var. Acaba bu Allah’ın ezeli bir sıfatı
mıdır veya müteşabih bir ifade midir? Ben Internette ve kitaplarda araştırdım
ama Kuran ve Sünnet'ten Allah’ın ezelde kendisini tesbih, takdis ve tenzih
ettiğinin delillerini bulamadım. Kaynağı nedir?
Cevap
Değerli kardeşimiz,
- Sitemizdeki ifade
şöyledir: “Cenâb-ı Hak ezelde, kendi Zâtını, ulûhiyyetine mahsus izzet ve
azametini, cemâl ve kemâlini bizzat müşahede ediyordu. Kudsî Zâtını
ulûhiyetinin şanına uygun bir surette hamd, tenzih ve takdis ediyordu.”
- Allah’ın kendi kendini
hamdettiğini, tenzih ettiğini ve tesbih ettiğini Kur’an’dan öğreniyoruz:
a) Kur’an’ın ilk suresi “Âlemlerin
rabbi olan Allah’a hamdolsun” diye başlamıştır.
Burada her şeyden önce
Allah kendi kendine hamd etmektedir. Keza, Enam, Kehf, Sebe ve Fatır sureleri
de hamd ayetiyle başlamaktadır. Ayrıca birçok ayette de Allah kendine hamd
etmektedir.
- Hamdin önemli iki manası
var: Biri, mutlak manada övmek, kemal ve cemali medh-u sena etmektir. Diğeri
ise, “şükrü örfi” adını alır ve bir nimetin karşılığında yapılır.
Allah’ın kendine
hamdetmesi birinci mana itibariyledir. Bunun manası, elbette Allah’ın her gün
-söz gelişi- bin defa “elhamdulillah” diyerek kendine hemdetmesi demek
değildir. Bunun anlamı: Allah’ın Zat-ı akdesinin müşahede ettiği cemal
sıfatlarını güzelliklerinin her türlü hamd-u sena ve övgüye layık olduğunu
görmesi ve bilmesidir.
b) Allah’ın Zat-ı
akdesinin celal, cemal ve kemal sıfatlarının eşsiz mükemmel, her türlü kusurdan
münezzeh olduğunu görüyordu ve onları (bizim gibi sayı olarak değil, ilmi
teveccühüyle, tahsiniyle, takdiriyle), hamd ediyor,tenzih ediyor ve tesbih
ediyordu.
- Yani, Mevla her şeyden önce
kendi kemalatını kendisi takdir ediyor ve mükemmelliklerini temaşa ediyordu.
Onun bu ezeli ilmi, temaşası, takdir ve tahisini bir nevi tesbih-tenzih,
tahmid, tekbir ve tehlil manasına geliyor.
- Kur’an Allah’ın ezeli
kelamıdır. Kur’an’da bu tesbih-tenzih, tahmid, tekbir ve tehlilin varlığı,
onların ezelde Zat-ı uluhiyet tarafından kendine layık, şeklini bilmediğimiz
bir manada yapıyor olduğunun delilidir.
c) Haşir suresinin son üç
ayetinde(22-24) Allah’tan başka ilah olmadığına vurgu yapılarak, tevhid ve
tehlilin yapıldığı, Rahman, Rahim, Kuddus, Mütekebbir ve diğer bazı isimlere
yer verilmesiyle, Allah’ın celal ve cemal sıfatlarına işaret edilerek tahmid ve
tenzihe yer verildiği, “Allah, müşriklerin iddialarından münezzeh ve
yücedir”mealindeki cümleyle de tesbih ve tenzihe vurgu yapıldığını görüyoruz.
Bütün bunları Allah kendi kendine yapıyor.
d) Bir hâdis-i şerifte Hz.
Peygamber Aleyhisselâm "Ben seni hakkıyla medh-u sena edemem. Sen kendini
medh-u sena ettiğin gibisin" diyerek imanını ve kulluk şuurunu
seslendirmiştir. (Ebu Davud, Salat 340; Tirmizi, Da'avat 123; Nesai,
Kıyamu'l-Leyl 51)
Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın
bu ifadesinden de “Allah’ın kendini medh-u sena ettiğini” öğreniyoruz.
Bizim “medh-u sena” diye
tercüme ettiğimiz ve hadiste “Sena” olarak geçen kelime, selbi ve subuti her
türlü senayı ihtiva etmektedir. Yani bu kelimenin muhtevasında hem hamd hem
medih, hem tesbih hem tenzih hem tevhid vardır. Çünkü, Allah’ın gerçek hamd-u
senası ancak bunlarla olur.
e) Allah kendine taktığı
isimlerini en güzel isimler; “el-Esmau’l-hüsna” olarak nitelemesi, onun kendini
tesbih, tahmid, tekbir ve tehlil ettiği anlamına gelir “O’dur Allah, O’ndan
başka yoktur ilah. En güzel isimler ve vasıflar O’nundur” (Ta-Ha, 20/8)
mealindeki ayette bu gerçeği görmek mümkündür.
- Allah’ın kendini onlarla
takdim ettiği isim ve sıfatlarının hepsinin en güzel, en mükemmel manalar
ihtiva etmesi ve bunların hapsinin ezeli olması da, Allah’ın ezelde kendini
hamd ettiği, medh-u sena ettiği, tesbih ve tenzih ettiğinin göstergesidir. Zira
bunlar, Zat-ı Akdesin kendisi için ezelde kullandığı isim ve sıfatlardır.
Konuyu sadece bu ezeli
isim ve sıfatlar penceresinden değerlendirsek bile, Allah’ın ezelde kendini
tesbih, tenzih, tekbir, tehlil ve tahmid ettiğini söyleyebiliriz.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Yorumlar
Yorum Gönder