Gıybetin Affı İçin
Gıybetin Affı İçin
Peygamberimiz, gıybeti
ateşe benzetmiştir. Ateş odunu nasıl yok ederse, gıybet ateşi de öyle sevabı
yok eder.
Onun için kimseyi
arkasından çekiştirmemeli, gıybetini edip de sevabını mahv ettirmemelidir.
Ancak, gıybetin böyle kötü
neticesi bilinmesine rağmen, insan boş bulunur da birinin gıybetini eder,
aleyhinde konuşursa yapılacak iş, gıybetini ettiği kimsenin afvı için duâ
etmek, sonra da bir fırsatını bulunca ondan helallik dilemektir. Gıybeti yapan
yahut yapanı dinleyen hemen şöyle demelidir:
اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لَنَا
وَلِمَنْ اغْتَبْنَاهُ
“Allahümmağfir lenâ ve
limen iğtebnâhü.”
“Allah’ım, bizi ve
gıybetini ettiğimiz kimseyi mağfiret eyle.”
Böyle derse, gıybetten
pişmanlık duymuş, bir nevi tevbe etmiş olur. Bir daha tekrarlamadığı takdirde
Rabbimiz onu inşâallah afveder.
Gıybetten sonra üzüntü
duymak, ettiği sözlere pişmanlık hissetmek, bir daha böyle âdi mevzulara
girmeme azminde olmak, bir nev’i tevbe, istiğfar mânâsını ifâde eden güzel bir
duygudur.
En kötüsü, gıybetten sonra
pişmanlık duymamak, üzüntü hissetmemek, yaptığı günahtan lezzet alır duruma
girmektir. Bu hâl menhûs bir lezzettir.
Gıybet ile tarifi
karıştırmamak da lâzımdır. Biri, bir kimseyi öğrenmek istese, bilen de onun iyi
ve kötü hâlini bildiği kadarıyla aynen anlatsa, bu gıybet olmaz, soran kimseye
gerçeği söylemek olur. Yanılmasını önlemek için lâzım gelenin söylenmesi
şeklinde değer bulur.
Kötülemek kasdıyla
söylemek başkadır, bildiğini doğru olarak haber vermek de bir başkadır.
Sorana bildiğini
mübalâğasız söylemek şahidliktir. Fazla, ya da eksik söylemek ise yalancı
şahidliktir.
Şuurlu mü’min yalancı
şahidlikten titrer, Allah’a sığınır.
Yorumlar
Yorum Gönder