Dilin Afetleri Gıybet Gıybetin Kefareti
Dilin Afetleri Gıybet
Gıybetin Kefareti
Gıybet'i yapana farz olan,
pişman olmak, tevbe etmek ve yaptıklarından dolayı üzülmektir ki böyle yapmakla
Allah'ın hakkını ödemiş olsun! Sonra gidip gıybetini yaptığı kimseye kendisini
helâl ettirmelidir ki o da helâl ederse, ona yapmış olduğu zulmün cezasından
kurtulur. Gıybetini yaptığı adamdan helâllik istediği zaman mahzun, üzgün ve
yaptığından dolayı pişman olmalıdır. Çünkü riyâkâr bir kimse bazen gıybetini
yaptığı kimseden, muttakî olduğunu göstermek için helâllik ister. Oysa içinde
gıybetten dolayı pişmanlık diye birşey yoktur. Böylece ikinci bir günah işlemiş
olur! Hasan Basrî şöyle demiştir: 'Gıybetçiye, helâllik istemek değil Allah'tan
günahının affını istemek kâfi gelir. Bunun yeterli olduğuna Enes bin Mâlik'ten
rivayet edilen hadîsle istidlâl edilir: Enes Radiyallahü Anh Hz. Peygamber'in
şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Gıybetini yapmış olduğun
kimsenin gıybetinin kefareti, onun için istiğfar edip, af talep etmendir.
Mücahid şöyle demiştir:
'Kardeşinin etini yemenin kefareti, onu övmen, hayırla kendisine dua etmendir'.
Atâ bin Ebî Rebah'a
'gıybetten tevbe etmek' hakkında soruldu. Dedi ki: "Gıybetten tevbe etmek,
gıybetini yapmış olduğun arkadaşına gitmen ve ona 'Ben söylediğimde yalan
söyledim. Sana zulmettim ve sui edebde bulundum. İstersen hakkını benden
alabilirsin ve istersen beni affedersin' demendir.
Atâ'nın bu fetvası daha
sağlamdır, İtirazcının 'Gıybetin karşılığı yoktur. Bu bakımdan gıybetten dolayı
helâllik istemek farz değildir. Mal ise tam bunun hilâfmadır' demesine gelince,
onun bu sözü zayıf bir sözdür; zira başkasının haysiyet ve mürüvvetine
saldırana iftira cezasının tatbik edilmesi farzdır ve bu kimsenin yakasına
yapışılır. Sahih bir hadîste, Hz. Peygamber'den şöyle söylediği rivayet
edilmiştir:
Kimin yanında Müslüman
kardeşinin haysiyet ve şerefi veya malı hususunda bir zulüm varsa, o kimse,
kendisinde dinar ve dirhem (para) bulunmayan birgün gelmezden önce gidip o
kardeşinden helâllik istemelidir. Çünkü o günde sadece onun hasenât ve
sevabından alınır, gıybeti yapılana verilir. Eğer sevabı yoksa arkadaşının
günahları alınır, kendisinin günahlarına eklenir.
Hz. Âişe Radiyallahü Anha başka
bir kadına 'eteği uzundur' diyen bir kadına 'Sen onun gıybetini yaptın. Git
kendisinden helâllik iste' demiştir. Bu bakımdan eğer gıybetçinin imkânı varsa,
helâllik istemesi lâzımdır. Eğer gıybeti yapılan şahıs ortada yok veya ölü ise,
en uygunu onun için af talep etmesi, duada bulunması ve onun nâmına hayırlar
yapmasıdır.
Eğer 'Acaba helâl etmek
farz mıdır?' dersen, cevap olarak derim ki: Hayır! Tarz değildir. Çünkü
başkasına hakkını helâl etmek teberrudur. Teberru ise farz değil, fazilettir'.
Fakat buna rağmen helâl etmek güzeldir. Özür dilemenin yolu, karşısındakini
mübalâğalı bir şekilde övmek, ona kendisini sevdirmektir. Onun kalbini hoşnut
edinceye kadar bu şekilde arkasını bırakmamaktır. Eğer buna rağmen kalbi hoş
olmazsa özür dilemesi ve sevgi göstermesi, defterine yazılacak bir hasene olur.
O hasene kıyamet gününde, gıybet kötülüğünün karşılığı olur. Seleften bazıları
helâl etmezdi.
Said bin Müeseyyeb der ki:
'Bana zulmedene hakkımı helâl etmem!'
İbn Sirin der ki: 'Ben,
gıybetimi yapana gıybeti haram etmedim ki kendisine hakkımı helâl edeyim.
Muhakkak Allah ona gıybeti haram etmiştir. Ben ise hiçbir zaman Allah'ın haram
ettiğini helâl edemem'.
Eğer 'O halde Hz.
Peygamberin 'Helâllik istemesi uygundur' şeklindeki sözünün mânâsı eğer
Allah'ın haram kıldığının helâl edilmesi mümkün değilse nedir?' dersen, cevap
olarak deriz ki: 'Hz. Peygamberin maksadı; zulmü affetmektir. Yoksa harâmı helâle
çevirmek değildir. İbn Sîrin'in dediği ise, gıybetten önce gıybeti helâl etmek
hususunda güzel ve geçerlidir. Çünkü herhangi bir şahsa, başkasına gıybetini
yapmasını helâl etmesi caiz değildir'.
Soru: O halde Hz.
Peygamberin şu hadîsi şerifinin mânâsı nedir ve o gıybetini nasıl sadaka olarak
verirdi?
Sizden biriniz, Ebu Demdem
gibi olmaktan aciz midir? Ebu Demdem evinden çıktığı zaman şöyle derdi: 'Ey
Allahım! Ben gıybetimi yapmayı halk için sadaka olarak verdim (helâl ettim)'.
Yine gıybetini sadaka
olarak veren bir kimsenin gıybeti helâl olur mu? Eğer o kişinin sadakasının
kabul edilmemesi sözkonusu ise, o zaman Hz. Peygamberin bizi böyle yapmaya
teşvik etmesinin mânâsı ne olabilir?
Cevap: Bu hadîsi şerifin
mânâsı 'Ben kıyamet gününde, bana zulmedeni muâhaze etmek istemem ve onunla
davaya da girmem' demektir. Aksi takdirde gıybet, hiçbir zaman böyle söylemekle
helâl olmaz ve gıybet eden bir kimse de günahtan kurtulamaz. Çünkü böyle demek,
günahın olmadan önce affedilmesi demektir. Ancak bu kişi dava etmeme sözüne
sadakat göstermek niyetindedir. Eğer bu sözünden dönüp davacı olursa, diğer
hukuklarda olduğu gibi, burada da kıyas böyle bir davaya yetkili olmasıdır.
Fâkihler açıkça dediler ki: 'Kim kendisine iftira atmayı mübah kılarsa, iftira
atana tatbik edilen cezadan onun hakkı düşmez. Bu, ahiret cezası gibidir'.
Kısaca gıybetçiyi affetmek
daha faziletlidir. Nitekim Hasan Basrî şöyle demiştir: "Ümmetler kıyamet
gününde, Allah'ın huzurunda diz çöktükleri zaman 'Kimin Allah nezdinde ecri
varsa ayağa kalksın!' denir. O zaman sadece dünyada halkı affedenler ayağa
kalkarlar". Nitekim
Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
Affetmeyi şiar edin,
mârufu emret ve câhillerden yüz çevir! (A'raf/199)
Hz. Peygamber (sa) de
şöyle buyurmuştur: Ey Cebrâil! Ayetteki af ne demektir?
Cebrâil şöyle demiştir:
'Muhakkak Allah sana zulmedeni affetmeni emrediyor. Sılayı rahmi kesen akrabana
sılayı rahim yapmanı ve seni mahrum edeni mahrum etmeyip vermeni emrediyor'.
Bir şahıs Hasan Basrî'ye
'Filân adam senin gıybetini yaptı!' dedi. Bunun üzerine Hasan, bir tabak yaş
hurma doldurarak o adama gönderdi ve şöyle dedi: 'Kulağıma geldiğine göre sen
hasenât ve sevabından bana hediye etmişsin. Ben de o hediyene karşılık sana bu
hurmaları hediye etmek istedim. Beni mâzur gör! Çünkü senin hediyene tam olarak
karşılık vermeye kudretim yok!
250)İbn Ebî Dünya
251)Müslim, Buhârî, (Ebu
Hüreyre'den)
252)Bezzar, İbn Sinnî,
Ukaylî
253)Ebu Nuaym
Yorumlar
Yorum Gönder