Takvâ ve Ahde Vefâ
Takvâ ve Ahde Vefâ
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“…Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz,
sorumluluğu gerektirir.” (İsrâ, 34)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allâh Teâlâ şöyle buyurdu: Ben kıyâmet günü şu üç (grup)
insanın düşmanıyım: Ben’im adıma yemin ettikten sonra sözünden dönen kişi, hür
bir insanı köle diye satıp parasını yiyen kişi, ücretle bir işçi tutup işini
gördüren ve işçinin ücretini vermeyen kişi.” (Buhârî, Büyû 106, İcâre 10)
Abdullah el-Kalânsî başından geçen bir olayı şöyle anlatır:
Bir sefer sırasında şiddetli bir rüzgâr çıktı, deniz azgınlaştı.
Gemidekiler duâ ediyor, adaklar adıyorlardı. Benden de adak adamamı istediler.
Ben dünyâdan vazgeçmiş biri olduğumu söyledimse de dinletemedim. Bunun üzerine
“Eğer Allah beni bu musibetten kurtarırsa asla fil eti yemeyeceğim.” diye adak
adadım. Onlar: “Kim fil eti yiyor ki, sen onu kendine haram kılıyorsun?”
dediler. Ben: “Aklıma böyle geldi.” dedim.
Gemiden bir grup insanla kurtulduk. Bilmediğimiz bir sâhile
çıkmıştık. Ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi bilemez bir haldeydik.
Yiyeceğimiz de yoktu. Açlıktan bîtap bir haldeyken bir de baktık ki bir fil
yavrusu yakınımıza kadar gelmiş. Arkadaşlarım hemen onu kesip etini yediler.
Israr ettilerse de ben yine yemedim. Bilâhare arkadaşlarım uykuya daldılar.
Bu arada anne fil bizim bulunduğumuz yere geldi. Yavrusunun
kemiklerini görünce bizi teker teker koklayıp kimde yavrusunun kokusunu aldıysa
onu ezip geçmeye başladı. Beni de kokladı. Etten yemediğim için bana bir zarar
vermedi. Hattâ koca fil âdetâ bana sırtıma bin der gibi önümde eğildi. Ben
sırtına binince de hızla yürümeye başladı. Gece boyunca gittik. Sabaha yakın
beni bir yere indirdi. Seher vakti olduğum yerde dururken bir grup insana
rastladım. Beni evlerine götürdüler, ağırladılar. Bir tercüman vasıtasıyla
başımıza gelenleri anlattım. Bizim çıktığımız sahil ile onların bulundukları
yerin sekiz günlük mesafe olduğunu söylediler. Hâlbuki ben o mesâfeyi bir
gecede katetmiştim.
Bu hikâyeden de açıkça anlaşılacağı gibi takvâ ve ahde vefâ
kişinin hem dünyâsını, hem dînini mâmur eder.
(İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân, 5.Cilt, Erkam Yay.)
Kısa Günün Kârı
Demek ki emînlik ve ahde riâyet, müslümanlığın şiârıdır. Bir
mü’minin emîn olmaması ve sözünden dönmesi, Allâh Teâlâ’yı çok gazaplandıran ve
kişiyi esfel-i sâfilîne sürükleyen kötü bir vasıftır.
Lügatçe
ahde vefâ: Söze
bağlılık, sözleşmeye bağlılık.
Yorumlar
Yorum Gönder