Öz Lisânımız
Öz Lisânımız
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“…İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten
Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (Alak, 3-5)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“İçinizde en çok sevdiğim ve kıyamet günü bana en yakın mesafede
bulunacak kimseler güzel ahlâk sahibi olanlarınızdır. Güzel konuşuyor dedirtmek
için uzun uzun konuşanlar, sözünü beğendirmek için avurdunu şişire şişire laf edenler
ve bilgiçlik etmek için lügat paralayanlar ise en sevmediğim ve kıyamet günü
bana en uzak mesafede bulunacak kimselerdir." (Tirmizî, Birr 71)
Nakledildiğine göre Roma İmparatoru Sezar bir konuşmasında
uydurma bir kelime kullanır ve bunu birkaç kez tekrarlar. Âyandan biri
hükümdarın sözünü keserek memleket diline hürmet etmesini rica eder. Bir diğeri
ona şöyle der:
“Bahis mevzu ettiğin kelime, tutalım ki memleket dilinden
değildir. Fakat mademki, Roma İmparatorunun ağzından çıkmıştır, artık
memleketli olmuştur.”
Diğeri buna şu cevabı verir:
“Sezar! Sen dilediğin insanlara Roma vatandaşlığı sıfatı verir,
mevki ve rütbe ihsan edersin. Fakat memleket dilinden olmayan (uydurma) bir
kelimeye Romalı olma hakkını veremezsin.”
Bin yıldır kullanarak millî bünyemize kattığımız, fikir
dünyamızın temel taşı hâline gelmiş ve hâlâ kullanılmakta olan “hayat” dolu
kelimelere eski damgası vurup, yerine “yaşam” kelimesini yerleştirmeye
çalışmak, Türkçeleştirmek değil, olsa olsa dilimizi diri diri mezara gömmektir.
Böyle misaller saymakla bitmez. Meselâ; “imkân” yerine “olanak”,
“ihtimal” yerine “olasılık”, “hâkim” yerine “yargıç”, birbirinden farklı mânâ
inceliklerine sahip “ihtilâl”, “inkılâp” ve “ıslahat” gibi kelimeleri topyekün
atıp yerine “devrim” kelimesini uydurmak, Türk diline hizmet etmek değil,
bilâkis ihânet etmek demektir.
Bir mütefekkir şöyle der:
“Bir milleti değiştirmek istiyorsanız, önce kelimelerini
değiştirin!”
Bu sebeple dinden uzaklaştırma siyâseti tâkip edenlerin en mühim
vâsıtası dâimâ dil olmuş, yani ondan dînî kelimeleri ayıklamak olmuştur. Zira
insanlar -daha önce de ifâde ettiğimiz gibi- kelimelerle düşünürler. Mefhumları
ve kelimeleri azaltılmış, kısırlaştırılmış ve çarpıtılmış bir “dil” ile derin
İslâmî ve millî tefekkürün heyecan ufuklarına açılmak aslâ mümkün değildir. Bu
yapılmadıkça da, davranış ve duygularımızın temelini teşkil eden tefekkür
cılızlaşır ve gönül ufku daralır. Sıhhatli fikirler üretemeyen sığ ve kısır bir
tefekkür ile de millî ve mânevî bünyemize kasteden zararlı akımlara karşı
durulamaz. (Osman Nûri Topbaş, Genç Dergisi, Ocak-2015)
Yorumlar
Yorum Gönder