Nasıl Yaşarsanız Öyle Ölürsünüz Nasıl Ölürseniz Öyle Dirilirsiniz!
Nasıl Yaşarsanız Öyle Ölürsünüz Nasıl Ölürseniz Öyle Dirilirsiniz!
Ölümü
nasıl karşılamalıyız? “Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere
haşrolunur” hadisinin anlamı.
Hayat,
âdeta bir bardağı dolduran damlalar gibidir. Son nefes de, bardağı taşıran son
damladır. Bardaktaki suyun berraklığı, damlaların berraklığına bağlıdır.
Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna tertemiz çıkabilmek için, o damlaların günah ve
mâsiyet çamuruyla kirletilmemesi elzemdir.
Son
nefesteki mânevî hâlimizin en büyük habercisi, şu anki nefeslerimizi nasıl
kullandığımızdır. Öyleyse bu fânî âleme güzel vedâ edebilmek için, alıp
verdiğimiz her nefesin, son nefese hazırlık mâhiyeti taşıması zarurîdir. Zira:
“Kişi yaşadığı hâl
üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” buyrulmuştur. (Münâvî,
Feyzü’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, V, 663)
Yani
dünya hayatında yaşadığımız ibadet, muâmelât ve ahlâk ile alıp verdiğimiz bütün
nefeslerin mânevî keyfiyeti, son nefesimizin bir nevî pusulası hükmündedir.
Aynı zamanda âhiretteki hâlimizin daha bu dünyadaki tercümânı gibidir.
Şu
hâdise bu hakîkati ne güzel îzah eder:
Behlül
Dânâ Hazretleri, yol üzerindeki bir vîrânenin yıkılmak üzere olan iyice eğilmiş
duvarına bakıp âkıbetini tefekküre dalardı. Yine bir gün endişe ile bakarken
duvar birden çöküverdi. Behlül Dânâ Hazretleri’nin yüzünü bir sürur ifâdesi
kapladı. Onun bu sevincine mânâ veremeyen insanlar merakla sebebini
sorduklarında:
“−Görmediniz
mi, duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı!” dedi.
“−Peki
bunda şaşılacak ne var?” dediklerinde ise şu hikmetli cevâbı verdi:
“−Mâdem
dünyadaki her şey nihâyetinde meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim
Hakk’a doğrudur, o hâlde ben de ölünce Hakk’a varırım. Ey ahâlî! Rükû ve
secdelerimizle Hakk’a meylimizi artıralım ki, başka yönlere yıkılmayalım!..”
Son
Nefeste Ne İle Meşgul Olmak İstiyorsan
Hâce
Ubeydullah Ahrâr Hazretleri şöyle nakleder:
“Bir
aziz zât, dünyadan ayrıldıktan sonra Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri’ni
rüyasında görmüş ve ona:
“- Ebedî
kurtuluşumuz için ne yapalım?” diye sormuş. Hâce Hazretleri şu cevâbı vermiş:
“- Son
nefeste neyle meşgul olmak gerekiyorsa onunla meşgul olun!” Yani, son nefeste
nasıl ki tamamen Hak Teâlâ’yı düşünmeniz lâzımsa, hayatınız boyunca da o
şekilde uyanık olunuz!”[1]
Şu
bir hakîkattir ki, Cenâb-ı Hakk’a tahsis edilmesi gereken gönüller, hayatta
iken daha ziyâde ne ile meşgul olmuş ise, ölürken de ekseriyetle onunla meşgul
olmuşlardır. Yani yaşadıkları hâl üzere ölmüşlerdir. Bunun sayısız misalleri vardır:
Meselâ
meşhur hadis âlimlerinden Abdülazîz Revvâd Hazretleri, başından geçen ibret
verici bir hâdiseyi şöyle anlatmıştır:
“Medîne-i
Münevvere’de idim. Bir gece Mescid-i Nebî’ye gidiyordum. Bir kadın telâşla
yaklaşıp:
“- Ey
efendi! Eğer sevap kazanmak istiyorsan yardıma gel! Şurada bir hasta var, can
çekişiyor, ölmek üzere. Ona şehâdet kelimesini telkin etsen, söyletsen!” dedi.
Hemen
oraya gittim. Ölmek üzere olan adama kelime-i şehâdeti söyletmek için ne kadar
uğraştıysam da bir türlü söyletemedim! Bir ara gözlerini açıp:
“- Kaç
defâdır bunu söyle diyorsun. Ben, bu kelime-i şehâdetten ve İslâm dîninden,
hayli zamandır yüz çevirdim. Şimdi de bir türlü söyleyemiyorum.” dedi ve çok
geçmeden öldü.
Adamın
kim olduğunu ve hâlini araştırdığımda, onun devamlı olarak şarap içen bir kimse
olduğunu öğrendim. Kendi kendime, Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-
Efendimiz’in; “Şarap içmeyi âdet edinen, puta tapan gibidir.”[2] buyurması
elbette doğrudur, dedim.”
Demek
ki karanlık bir hayatın, nurlu bir ölümü olmaz!..
Ölen Kişinin Son Anları
Rebî
bin Haysem Hazretleri de bu husustaki bir müşâhedesini şöyle nakletmektedir:
“Bir
keresinde can çekişen bir adamın yanında bulunmuştum. Ben; “Lâ ilâhe illâllah!”
deyip telkin verdikçe o, sanki kelime-i tevhîdi duymuyor, parmaklarıyla para
sayar gibi birtakım hesaplar yapıyordu. (Yani son nefesini, yaşadığı hâl üzere
veriyordu.)”
Öyleyse;
“Ölüm ile nerede ve hangi hâlde karşılaşmak istiyoruz? Ölüm meleğiyle mutlak olan
randevumuz, acaba hangi manzara içinde gerçekleşecek?..” İşte bir mü’minin
yüreği dâimâ bunun endişesi içinde olmalıdır. Zira;
Câmide
secde ederken, helâlinden rızkını kazanmak için çalışırken, sâlihler meclisinde
bulunurken, bir yalnızın dert ortağı veya bir kimsesizin kimsesi olurken, Allah
rızâsını tahsil için kazancını Cenâb-ı Hakk’ın kullarına infâk ederken ölmek de
var; fakat -Allah korusun- bütün bunların zıddına, uygunsuz bir yerde iken, bir
kalbe diken batırırken, hakkı savunmak yerine bâtılın taraftârı olurken,
nefsânî bir öfke ânında, süflî arzuların pençesinde, Allah düşmanlarıyla veya
fâsıklarla dostluk hâlinde, şerri seyrederken, harama dalmışken ölmek de var!..
Her
İnsan Öldüğü Hal Üzere Diriltilir
Hiç
şüphesiz insan da, öldüğü hâl üzere diriltilecektir. Nitekim Abdullah bin Amr
-radıyallâhu anh- bir defasında:
“‒Ey
Allâh’ın Resûlü, bana cihâd ve gazâ hususunda mâlûmat verebilir misiniz?” diye
sormuştu.
Allah
Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdular:
“‒Ey
Abdullah bin Amr! Eğer sen sabrederek ve sevâbını sadece Allah’tan bekleyerek
ihlâsla savaşırsan, Allah da seni sabreden ve sevâbını sadece Allah’tan uman
ihlâslı bir kişi olarak diriltir.
Eğer
sen gösteriş yapmak, malının ve cesaretinin çokluğuyla övünmek için savaşırsan,
Allah Teâlâ da seni gösteriş yapan ve övünen, mağrur bir kimse olarak diriltir.
Ey
Abdullah bin Amr! Hangi hâl üzere savaşırsan veya öldürülürsen Allah Teâlâ da
seni o hâl üzere diriltir!” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 24/2519; Hâkim, II, 95/2437)
Bu
husustaki diğer hadîs-i şerîfler de şöyledir:
“İnsanlar
kıyâmet gününde, öldükleri hâl üzere diriltileceklerdir.” (Müslim, Cennet, 83)
“Allah
Teâlâ bir kavme azâb etmek istediğinde, orada bulunanların hepsine azap isâbet
eder, sonra her biri amellerine göre diriltilir.” (Müslim, Cennet, 84)
Dipnotlar:
[1]
Reşahât, s. 130.
[2]
İbn-i Mâce, Eşribe, 3.
Kaynak:
Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam
ve İhsan
Yorumlar
Yorum Gönder