Cennet Ehli ve Hâlleri

Cennet Ehli ve Hâlleri

 

            Cehennem’e girmesi hüküm olunanlar cezalarını bulunca, meydanda yalnız iyiler ve cennetlikler kalır. Aralarındaki haklar ve diğer hususlar düzeltildikten ve helâl edildikten sonra, kimsenin kimsede zerre kadar hakkı kalmayınca, Allahü tealanın emri ile Cennet’e doğru sevk olunurlar. Hadîs-i şerîfde Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem; “Cennetlikler, bedenlerinde kıl olmadığı hâlde, otuz Üç yasında olarak Cennet’e girerler” buyurdu. Küçükken ölenler de, böyle olup, otuz üç yaşında kalırlar. Gözle-rinde kudretten sürme olup, çok güzel bir görünüşleri vardır. Nitekim hadîs-i şerîfde; “Herkesden önce Cennet’e girenlerin yüzleri ondördüncü gecedeki ay gibi parlar.” buyuruldu. Bunlar hesapsız cennete girenlerdir. Bir başka hadis-i şerifde; “Hesapsız Cennete girenlerin yüzleri ondördüncü gecedeki ay gibi parlar. Bunlardan sonra gelenlerin yüzleri gökteki büyük yıldızlar gibidir” buyuruldu.

Cennet hullelerini ve kaftanlarını giyip Burak’lara binerler. Kitle kitle Cennet’e yaklaşırlar. Karşılamak için Cennet’ten hadimler ve gılmânlar gelir. Herbirine Allahü Teâlâ size, söyle şöyle sonsuz nimetler, mülkler ve saadetler ihsan eyledi. İstediğiniz her şey yanınızda olur. Bakınca içinizi açacak manzaralar ve hediyeler bulunur diye müjde verirler. Cennet’in kokusunu beş yüz yıllık yoldan duyarlar; sevinç, nes’e ve sürür içinde, yüzlerinden nur saçarak Cennet kapılarına yaklaşırlar. Hz. Ali anlatır; “Cennet ehli, Cennet kapılarına yaklaştıklarında, kapının dışında, kapıya yakın yerde, bir güzel ağaca rastlarlar. Bu ağacın altından iki ırmak akar. Birinden yıkanıp temizlendiklerinde, sürür, nîmet ve sevinç içindedirler. Taze bir hâl alıp nûrânî bir sımaya sahip olmanın yanında baştan ayağa kadar nura gömülürler. Bu hâl ve parlaklık, onlardan bir daha gitmez. Sonra öbür ırmaktan içerler. İçlerindeki fazlalıklar, kalplerindeki kötü huylar ve diğer bozuk düşüncelerin hepsi yok olur. Onları melekler karşılayıp selâm verirler. Kur’ân-ı kerimde Zümer sûresinin 73. âyetinde; “Şirkten, küfürden sakınan mü’minler, mahşerde hesapları bittikten sonra, kitle kitle Cennet ‘e gönderilirler” buyuruldu. Kimi hesaba çekilmeden, kimi kısa, kimi de uzun süren bir hesaptan sonra Cennet’e sevk olunurlar. Onlar Cennet’e gelince, Cennet’in kapıları onlara açılmıştır. Hadîs-i şerîfde Resûlullah (s.a.v); “Ümmetimin Cennet’e girdiği , kapının genişliği atlı kimsenin üç günde alacağı mesafe kadar olur” buyurdu. Kapıları açık bulmalarının hikmeti sonsuz saadete kavuşanların kapıda beklememe-sidir. Nitekim zevk ve neş’e olan evde kapılar kapatılmaz.

Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdu ki: “Ben Cennet’e girmeden, hiç bir peygamber; ümmetim girmeden de, hiç bir Ümmet giremez.” Muhammed aleyhisselâm ümmetinden en Önce Cennet’e girecekler, Eshâb-ı kiramdan olan ve hesapsız Cennet’e giren yetmiş bin mübarek kimse olup, sonra herkes derecesine göre, önce veya sonra girerler. Zümer sûresinin 73. âyetinde meâlen, “Cennet melekleri onlara; “Ey cennetlikler, selâmet sizin üzerinize olsun, siz günahdan temizlendiniz. Devamlı kalmak üzere Cennet’e giriniz” derler” buyuruldu. Cennettekiler kendilerine vâd olunan nimetleri, saadetleri, mukaddes bağlar ve bahçeleri, yüksek, süslü sarayları gördükleri zaman, sevinç ve konuşma zevkinden ötürü şöyle dediklerini Allahü Teâlâ; Zümer sûresinin 74. âyetinde meâlen; “Dünyâda bize kitap ve peygamberler gönderip, îmân ve tâat üzere tevfik buyuran Allahü tealaya hamd olsun ki, böyle Cennet ‘leri bize vâd eyledi. Vadini yerine getirip, Cennet toprağına bizi mâlik eyledi. Cennet ‘te dilediğimiz yüksek yerlere, bahçelere çıkar, misk, anber ve kâfurdan kırlarda ve yüksek dağlarda, serin ırmak kenarlarında yapılan köşk ve saraylarda dolaşır, otururuz. Nereye gitmek istesek gideriz derler” şeklinde bildiriyor. Allahû Teâlâ b’u nîmetleri bizzat kendisi medh ediyor ve aynı âyet-i kerîmenin sonunda meâlen; “Dünyâda hâlis imân ve sâlih amel eden kullarımın kavuştukları büyük ecirler ve sonsuz Cennet ne güzeldir” buyurdu, Allahû Teâlânın “Ne güzeldir” buyurduğu yere gidebilmek büyük saadet ve bulunmaz devlettir. Fâtır sûresinin 32. ve 33. âyetlerinde bunların hâllerine temasla meâlen; “Cennet’te bulunanlar derler ki: “Allahû tealâya hamd ve sena olsun ki, bizim üzüntü ve elemimizi yok etti. Rab-bimiz günahlarımızı çok bağışlayıcıdır. Geçici bir zamandaki az bir amele çok ve sonsuz sevab, nimet vericidir. Öyle büyük Allah’dır ki, fadlıyla bizi sonsuz Cennet saraylarına koydu. Cennet’te bize zorluk ve meşakkat olmaz. Yorgunluk ve gevşeklik de gelmez” buyuruyor.

Bütün bu şereflere nail olmak isteyenin beş şeye devam etmesi gerekir. Bu beş şeyden birincisi; kendisini bütün günahlardan menetmesidir. Allahü Teâlâ, Nâziât sûresinin 40 ve 41. âyetlerinde meâlen; “Kim ki Rabbinin azametinden korkarak kendisini günahlardan menederse, işte Cennet, onun varacağı yerin tâ kendisidir” buyurdu.

ikincisi; dünyâ malından ihtiyaç miktarına razı olup, onunla yetinmektir, Zîrâ Cennet’in değeri ihtiyaç miktarı dünyalığa razı olmaktır.

Üçüncüsü; ibâdet ve tâatleri, şiddetli istek ve arzu ile eda etmek ve her bir ibâdeti ihlâs ile yapmaktır. Zîrâ umulur ki, o bir tâat, kişinin mağfiretine ve Cennet’e girmesine sebep olabilir. Allahü Teâlâ Zuhrûf sûresinin 72. âyetinde meâlen; “İşte bu, sizin yapmakta olduğunuz iyi amel ve hareketleriniz sayesinde mirasçı kılındığınız Cennet’ tir.” Vakıa sûresinin 24. âyetinde meâlen; “İşledikleri iyi amel ve hareketlere mükâfat olarak” buyurdu.

Dördüncüsü; sâlihlerle hayır ehlini sevmek, onlarla haşır neşir olmak ve onların meclislerinde bulunmaktır. Zîrâ onlardan biri mağfirete kavuşunca, arkadaşlarına ve din kardeşlerine şefaatçi olur. Nitekim Resûlullah efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdu ki: “Din kardeşlerinizi çoğaltınız. Zîrâ kıyamet günü her bir kardeşin şefaat etme hakkı vardır.”

Beşincisi; çok dua etmek, kendisine Cennet’i nasîb etmesini ve ömrünün sonunu hayırla bitirmesini şânı yüce Allahü Teâlâdan istemektir.

Alimlerden biri buyurdu ki: “Sâlih amellerdeki sevâb açıkça bilindiği hâlde nefsânî arzulara meyletmek bir cehalettir. Sevabı bilindikten sonra iyi ameller işleme hususunda gayret göstermemek acizliktir. Şüphesiz ki Cennet’te bir rahatlık vardır; bu rahatlığa ancak dünyâda Allah için rahat yüzü görmeyenler kavuşur. Orada zenginlik de vardır. Fakat bu, dünyâ hayâtında lüzumsuz şeyleri terkedip, meşru kazançlarla ve ihtiyaç mikdarı ile yetinenler içindir.”

Bir defasında evliyadan İbrahim bin Edhem hazretleri hamama girmek istediğinde, hamam sahibi; “Ücretsiz girilmez” diyerek ona mâni olmak istedi. Bunun üzerine İbrahim bin Edhem şiddetle ağladı ve şöyle dedi. “Yâ Rabbî! Ücretsiz olarak şeytanların evine girmeme bile izin verilmiyor. Ya nebilerle sıddîklann evine (Cennet’e) nasıl girebilirim?”

Enes bin Mâlik’ten rivayet edilen hadîs-i şerifde Resûlullah efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdu ki: “Kim ki, Allahü Teâlâdan üç defa Cennet isterse, Cennet şöyle der; “Allahım onu cennetlik yap. “Kim de Allahû Teâlâdan üç defa kendisini Cehennem’ den kurtarmasını niyaz ederse, Cehennem de şöyle der; “Allahım onu Cehennem’den kurtar,”

            Resûl-i ekrem efendimize Sallallahü Aleyhi Vesellem; “Yâ Resûlallah! Cennet ahâlisi hiç uyur mu?” diye soruldu. Resûl-i kibriyâda; “Hayır uyumazlar. Çünkü, uyku ölümün kardeşidir. Cennet’te ise, Ölüm yoktur” buyurdu.

Allahü Teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde Nisa sûresinin 69. âyet-i kerimesinde meâlen; “Kim Allah’a, Peygambere itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddîklar, sehîdler ve sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar” buyurarak, Cennet ehlini bildirdi. Resûlullah da Sallallahü Aleyhi Vesellem bir hadîs-i şerifinde; Cennettekilerin hâllerini şöyle haber verdi: “Allahü Teâlâ Cennet’tekilere; “Ey Cennet ehli!” buyurur. Cennettekiler de; “Emret! Yâ Rabbi, her iyilik senin yed’inde, kudretindedir” derler. Allahü Teâlâ; “Siz benden razı mısınız?” buyurur. Onlar; “Nasıl razı olmayalım ki, mahlûkâttan kimseye vermediğin Cennet ve saadeti, sayısız nimetleri, sonsuz zevk ve lezzetleri bize verdin” derler. Allahü Teâlâ; “Size verdiklerimden daha büyüğünü vereyim mi?” buyurur. Onlar; “Yâ Rabbî! Bunlardan üstün ve büyük ne vardır?” derler. Allahü Teâlâ; “Ben rızâmı size helâl ederim ve bundan sonra size ebedî gadab etmem, her an rızâmda olursunuz” buyurur.

            Duhân sûresinin 51’den 57. âyetlerine kadar meâlen buyuruldu ki; “Muhakkak ki takva sahibi olanlar (her türlü) kederden emin bir yerde, bahçelerde ve pınarların başındadırlar. Sündüs ve istebraktan (işlemeli ve kalın) elbiseler giyerek karşı karşıya gelirler, işte mü’ minlerin Cennet’teki yeri böyledir. Hem onları iri gözlü, beyaz yüzlü hurilerle de eşlendirdik. Orada emin oldukları hâlde, her türlü yemişi isterler ve getirtirler. Orada, ilk ölümden (dünyâdaki ölümden) başka ölüm tadmazlar. Allah onları Cehennem azabından korumuştur. (Bütün bunlar kendilerine) Allah’tan bir kerem ve ihsan olarak verilmiştir, işte bu en büyük saadettir.” Cennet ehli; rahat, emin, bütün âfetlerden uzak, sevinç ve neşe içinde nimetler dolu bir yerde olurlar. Cennet ehli güzel giyinirler. Oturdukları meclislerde sohbetin edebine riâyetle, karşı karşıya otururlar. Ehl-i Cennet’in nail olacakları nimetlerin esâsı ve büyüklerinin birincisi mesken, ikincisi elbise, üçüncüsü meclislerde mukabil olarak sohbet ve ünsiyet etmek, dördüncüsü güzel zevcelerdir. İnsanın en ziyâde sevdiği nimetlerin esâsı bunlardır. Cennet ehli, her zaman ve her yerde istediklerini mevcut ve hazır bulurlar. Cennet meyvelerinde şişkinlik yapmak ve sıkıntı vermek gibi şeyler olmaz. Cennet meyvelerinde ağrı vermek ve mideyi bozmak gibi şeyler yoktur. Cennet ehli dünyâda gördükleri ölümden başka ölüm tatmazlar. Zîrâ Cennet hayâtı ebedîdir.

            Dehr sûresi 5. âyet-i kerimesinde meâlen; “Dünyâda sâlih amel isleyen iyi kimseler, Cennet’te katığı kâfur olan (şarab) dolu bir kadehten içerler” buyuruldu. Cennet ehli içi şarapla dolu bir kâseden şarab içerler ki o şarap kâfurla karışmış olduğundan, kokusu kâfur kokusuna benzer, gayet soğuk ve tatlı olur. Fakat Cennet şaraplarında baş ağrısı vermek, vücûdu zedelemek gibi endişeler olmamakla beraber, akıl gibi bir nîmeti izâle eden (yok eden) sekr, uyuşturuculuk, karın ağrıtmak, ağız kokutmak, baş döndürmek yoktur. O şarab, gayet safi, hâlis ve berrak olduğu gibi içinde tabîate kerîh gelecek, mizacı bozacak bir şey bulunmaz. O şarabın nefisliği sebebiyle ağzı mühürlü ve mührü miskü anberdir. İçen misk râyihasını duyar, Zîrâ Cennet yiyecek ve içecekleri yalnız lezzetten ibaret olup, îmân ehline hiç zararı olmaz,

Cennet halkı Cennet’e yerleştikten sonra, dünyâda dost olanlar birbirlerini görüp konuşmak arzu ederler. Bu sırada her ikisinin de üzerlerinde oturdukları tahtlar harekete geçer biri gider ve diğeri gelirken yolda buluşur, sohbet ederler. “Falan gün falan yerde yaptıklarımızı hatırlar mısın?” şeklinde konuşur. “Orada dua ettikde, Allahü Teâlâ bizleri mağfiret etti” derler.

(Alıntı)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis