Balkan Savaşlarında Yunan ve Bulgar Çetelerince Osmanlı’ya Yapılan Zulümler

 Balkan Savaşlarında Yunan ve Bulgar Çetelerince Osmanlı’ya Yapılan Zulümler

 
1912-1913 Balkan Savaşlarında Yunan ve Bulgar komitacılarınca Trakya’nın her köşesindeki köyler, Müslümanlara ait kutsallar (camiler, mezarlıklar vb…) yakılır yıkılır, harap hale getirilir. Halkın canı ve malının hiçbir güvencesi kalmaz. Çoluk çocuk, kadın kız gözetilmeksizin kıyımlar, tecavüzler birbirini izler. Ölenler nehirlere, su kuyularına atılmaktadır.

Bulgar mezalimine dair bilgileri sağduyu ile yazan gözlemcilerin ve gazetecilerin haberleri Avrupa ve İstanbul basında geniş yer bulur. Nisan 1913 tarihli L’illustration gazetesi şöyle yazmaktadır :

“Bulgar askerlerinin kin ve ihtirasına hedef olan Türk evleri, cehennemi gölgede bırakan bir faciayı yaşadılar. Yağma edildiler. Türk evlerinin kafes arkasında korku ile bekleşen kadınların gölgelerini sezen askerler, tekme ve dipçik darbeleriyle içeriye saldırdılar. Ellerine ne geçerse aldılar. Mücevher, halı, elbise, ayna ve her şey… Taşınabilecek ve çalınacak bir şey kalmayınca kadınlara ve küçük kızlara tasallut başladı. Edirne baştanbaşa bir feryat şehri olmuştu…

Yağma edilen evlerin kapılarında birdenbire tebeşirle çizilmiş haç işaretleri belirmişti. Sonradan anlaşıldı ki, bu işaretler yağma edilen evde alınacak mal, ırzına geçilecek genç kadın kalmadığını, yeni gelenlere haber veriyordu… Her tarafta açlık başlamıştı. Selimiye’nin kapısında ve Konak Meydanı’nda Bulgar ordusu ekmek dağıtıyordu. Ancak “dağıtmayı” sadece kelime olarak kullanmak daha doğru olacaktı. Feracelerin altında ağlayan çocuklarını susturmayı bile unutan kadınlar, ekmek verilen arabaların kapısında hakaretin her türlüsüne şahit oluyorlardı. Ertesi gün bunun neticesi görüldü. Aylardır sadece süpürge tohumu yemiş olan bu gururlu insanlar, Bulgarların dağıttıkları ekmekleri almaya gitmediler bile, malzeme ellerinde kalmıştı. Askerî yenilgi, gururun zafer kazanmasını önleyememişti”

Edirne’nin düşüşüne tümüyle tanık olan Gustave Cirilli Trakya’da gördüklerini gördüklerini şöyle kaleme alıyordu.

 “… Hadımköy Urla arasında, Çatalca, Sinekli, Çerkezköy, Lüleburgaz’dan geçerken ve büyük katliama sahne olmuş bu meşhur istasyonların çevresine bakarken dumanlı harabelerden, yakılmış evlerden, kanlı, delik deşik ve üstlerinden kadın saçları sarkan duvarlardan başka bir şey görünmüyordu…”

O günlerin tanığı olan en tanıdık isim, bugün bile Türk aşığı olarak tanıdığımız Fransız asıllı gazeteci Pierre LOTİ olacaktır.

Pierre Loti'nin savaş günlüklerindenPierre LOTİ Edirne’ye yolculuğunda yollarda sağda solda gördüğü insan cesetlerinden başka kimsecikleri görmediğinden, Havsa’ya vardıklarında su kuyularından insan cesetlerini çıkartmaya çalışan korkmuş birkaç kişiye rasladığından bahseder. İzlenimlerini birçok defalar batı basınında paylaşır.

İstanbul basınında da İkdam, Sabah gazeteleri “Bulgar Mezalimi”ni ele alan acı hatıraları bizzat tanıklarının dilinden okuyucuya aktararak milli hisleri kamçılamaktadır.

Avrupa ve Rus basınına demeç veren gazeteciler, askeri ve sivil gözlemciler de benzer manzaraları sadece Trakya’ya dair değil tüm Balkanlar panaromasından duyurmaktadır. Öte yandan Balkan İttifakı askerlerinin, özellikle de Bulgar askerlerin kaleme aldığı kendilerine “şan” saydığı hatıratlarında yazılanlar, aslında utanç duymaları gereken bir vahşetin kabulünden başka bir şey değildir.

Bu mezalimden payına Edirne’de yaşayan azınlıklardan Rumlar da nasibini almıştır. II. Balkan Savaşları’nın başlamasına sebep olarak Yunanistan’ı gören Bulgar askerleri, Edirne’den çekilirken intikam için bazı Rumlar’ı öldürerek Meriç nehrine atmışlardır.

https://www.trakyagezi.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)