Başarımı Müslümanlığa Borçluyum!
Başarımı Müslümanlığa Borçluyum!
Zinedine Zidane, göçmen bir ailenin çocuğuydu.
Futbolu Dünya Kupası finaliyle bıraktı. O başarısını iyi bir aile babası ve
Müslüman olmasına bağlıyor.'Bir gece saat 3’te aniden uyandım ve biriyle
konuştum. Bu sesin tavsiyelerini uygulamak zorundaydım.” diyor Zidane. “Bu
açıklamamdan çok şeyler çıkarıp yanlış yorumlanmasını istemiyorum. O gece
olanlar fazlasıyla mistik ve beni bile bazen ürkütüyor.” diye ekliyor.
“Olanlardan kimseye söz etmedim. Ne eşime, ne başkasına… Bu mistik uyarıcının
ayrıntılarını istemeyin; yemin ediyorum son nefesime kadar anlatmayacağım, bu
çok ağır.”
Zinedine Yezid Zidane bir gece kulağına fısıldayan
mistik sese kulak verip tekrar Fransa Millî Takımı’nda dönmekle belki de
hayatının en güzel kararlarından birini veriyordu. Zira bu karar onun meşin
yuvarlak peşindeki son maçını bir Dünya Kupası finaliyle noktalamasına zemin
hazırladı. Evet, Zidane futbola Fransa-İtalya Dünya Kupası finaliyle veda etti.
Yeryüzünde kaç futbolcuya bu nasip olur ki? Bundan böyle futbolseverler
stadyumlara daha bir buruk ve daha bir hüzünlü gidecek.
Onu diğerlerinden farklı kılan özel yeteneklerinin
yanı sıra kolektif oyuna olan uyumuydu. Sahada özgürce hareket ediyor, kadife
yumuşaklığındaki bilek hareketleriyle kendisini izleyenlere keyif veriyordu.
Fransa gibi aşırı sağcıların bol olduğu bir ülkede göçmenliğin ağır şartlarını
da yaşayan, buna rağmen yılmayarak futbol hayatını taçlandırmayı başaran bir
futbolcuydu o. Zira babası İsmail onu “Sen göçmensin, herkesten iki kat daha
fazla çalışmak zorundasın ve yılgınlığa düşmemelisin.” diyerek atmıştı hayatın
kucağına.
Zidane’ın ailesi 1960’larda göç eder Cezayir’den
Fransa’nın Marsilya kentindeki küçük La Cestellano kasabasına. Aile çok sıkıntı
çeker. İsmail Bey bir ambarcıda çalışır ilk yıllar. 1972’de dünyaya gelen
Zidane ise her çocuk gibi çabuk kapılır futbol topunun büyüsüne. O da birçok
çocuk gibi yoksul evlerinin lambalarını kırar sıkça. Futbola ise La Cestellano
yakınlarındaki Saint Henri kulübünde başlar: “Saint Henri mahallemizin
takımıydı. Takımın antrenörleri gönüllülerden oluşuyordu ve hepsi futbola tutku
derecesinde bağlıydı.” Ardından Septemes takımının antrenörü Robort Centenero
onu transfer eder. 10 yaşından 14’üne kadar Septemes Sport Olympiques’te oynar.
1986’da Alain Lepeu’nün antrenörlüğünü yaptığı takımda büyükler kategorisinde
yer alır. Yılsonunda üç gün için Aix-en Provence’de yapılan denemelere çağrılır
ve orada keşfedilir. Cannes’ın menajeri Jean Varraud’dur onu fark eden. Ancak
annesi Melike (Malika) onun evden ayrılmasına karşı çıkar. Çünkü henüz kendi
kendini idare edecek yaşta değildir ona göre. Cannes yöneticileri daha sonra
onu bir ailenin yanına yerleştireceklerini söyler. Bu kez aileyi tanımak ister
annesi. Tanıştıktan sonra da Zinedine’ın gitmesine izin verir.
İşte o günden sonra genç oyuncu başarı
merdivenlerini hızlı adımlarla tırmanmaya başlar. 1986’da daha 16 yaşındayken
kendisini ilk 11’de sahaya süren Cannes Teknik Direktörü Jean Fernandez’e bugün
bile minnettardır: “Cannes’a bir haftalığına gittim ancak altı hafta kaldım. Bu
sırada profesyonel bir futbolcu olabileceğimi fark ettim. Çünkü bütün gün
profesyonel futbolcularla birlikte çalışıyordum. Eğer çok sıkı çalışır ve ciddi
olursam hedefime ulaşacağıma inanıyordum.”
Fransa ligindeki ilk maçını Desailly ve Deschamps’ın
da formasını giydiği Nantes’e karşı oynar. Bu maçtan sonra kendi ifadesiyle
futbol onda inanılmaz bir tutku halini alır. 8 Şubat 1991’de Fransa 1.
Ligi’ndeki ilk golünü attığında Cannes Başkanı kendisine bir Reno Clio hediye
eder. Ancak işler hep iyi gitmez. Zayıf kadroya sahip Cannes 1991-92 sezonunda
ikinci lige düşer. Onun için ikinci sezonda gerçekleşen en güzel şey İspanyol
eşi Veronique ile tanışmasıdır. Takım düşünce genç futbolcu kariyerine başka
bir takımda devam etmeye karar verir. Bordeaux’nun hocası Roland Courbis
kendisine 4 yıllık kontrat önerir. Ancak Marsilya Başkanı Bernard Tapie de
Zidane’ın peşindedir. O Bordeaux’ya gitmeye karar verir. 1995-96 sezonunda
Bordeaux UEFA Kupası’nda finale yükseldiğinde (B.Münih’e kaybederler) Zidane
artık dünya çapında bir yıldızdır.
Zinedine Zidane bu dönemde Fransa Millî Takım
antrenörü Aime Jacquet’in de dikkatini çeker: “1994’te ilk kez millî takıma
çağrıldım. Kadroda Laurent Blanc, Marcel Desailly, Didier Deschamps gibi süper
oyuncuların yanında Eric Cantona ve David Ginola gibi dönemin süper yıldızları
da vardı. Jacguet ile uzun zamandır birlikte olan bu takıma ısınmam çok zaman
almadı. Fakat ilk günlerde çok utangaçtım ve çok az konuşuyordum. Çünkü oradaki
oyuncuların çoğuna büyük bir hayranlık besliyordum.”
Ve Zidane 17 Ağustos 1994’te Mavi-Beyazlı forma ile
Çek Cumhuriyeti’ne karşı ilk maçına çıkar. Oyuna son 27 dakikada girer. Fransa
maçı 2-0 kazanır, iki golü de Zidane atar. “Herkese sürpriz gelebilir ama
Fransa forması ile oynadığım bu ilk maç benim millî takımdaki en önemli
hatıramdır. Çek Cumhuriyeti maçı sonrası kendimi mutlu bir çocuk gibi
hissettim.”
Başarı merdivenlerini bir bir tırmanan Zidane,
Bordeaux’dan sonra kariyerine Juventus’ta devam eder. “Çok dengeli bir
kariyerim olduğuna inanıyorum. Çünkü her transferimde aşama kaydettim.
Cannes’da kaldığım 7 yıl boyunca öğrenmek ve çalışmak için çok fırsatım oldu.
Bunun faydasını futbol hayatım boyunca gördüm. Bordeaux’da biraz daha farklı
başarılar yaşadım. UEFA Kupası finali ve Fransa Millî Takımı gibi. 1996’ya
gelindiğinde artık biraz daha ilerleme zamanı gelmişti. Açıkçası o dönemde
Juventus’tan daha iyi bir tercih yapamazdım. Orada iki kere Şampiyonlar Ligi
finaline yükselmemize rağmen bu kupayı kazanamamak benim içimde hep ukde olarak
kalacaktır. Real Madrid’e imza atma anını yaşamak için ise çok sabırsızdım.”
Chirac’tan Şövalye Unvanı
Real Madrid’e tüm zamanların en büyük transfer
ücretine (68,6 milyon dolar) attığı imzadan sonra dönemin kulüp başkanı
Florentino Perez, “Bazı oyuncular Real Madrid’de oynamak için doğar. Zidane da
bunlardan biri.” diyecektir. Onun transfer olduğu gün her gün ortalama 100 bin
kişinin ziyaret ettiği Real Madrid’in resmî sitesini tam 800 bin kişi tıklar.
Dünya borsaları bile bu transferin gölgesinde kalır. O yıllarda yıldızlarıyla
Galacticos adı verilen Real Madrid’de Raul, Luis Figo, Steve Mc Manaman,
Roberto Carlos, Ronaldo gibi oyuncular vardır. Juventus formasıyla iki kez
Şampiyonlar Ligi finali oynayan ancak kazanamayan Zidane bu arzusuna Real
Madrid’de kavuşacaktır.
Zinedine Zidane dünya futbolunun tepesine 1998’de
çıkar. Fransa kendi ülkesinde düzenlenen Dünya Kupası’nda finalde Brezilya’yı
3-0 yenerek kupaya uzanır. Gollerin ikisini Zidane atar. O artık göçmenlerin
önderi, halk yığınlarının idolü, dünya futbolunun zirvesindeki isimdir. Fransa
Başkanı Jacques Chirac tarafından kendisine “Chevalier” (Şövalye) Légion
d’honneur unvanı verilir. FIFA ve UEFA tarafından yılın futbolcusu seçilir.
Zidane ve arkadaşları 2000 Avrupa Şampiyonası’nda da kupayı ülkelerine götürür.
2002 Dünya Kupası ise onun sakatlık dönemine rastlar. Fransa gruptan çıkamaz.
Son maçta forma giyen Zidane ise tam hazır olmadığı için yeteneklerinden
herkesi mahrum bırakır. Fransa 2004 Avrupa Şampiyonası’nda ise çeyrek finalde
Yunanistan’a elenir. Ve Zidane bu maçtan sonra 12 Ağustos 2004’te Millî Takımı
bıraktığını açıklar. Ta ki 2006 Dünya Şampiyonası’nda Fransa’nın gruptan çıkma
şansının zora girdiği Faroe Adaları maçına kadar.
3 Ağustos 2005’te Zidane tekrar takıma döner. “Bir
gece saat 3’te aniden uyandım ve biriyle konuştum. Bu sesin tavsiyelerini
uygulamak zorundaydım.” dediği olay bu dönüşten hemen önce gerçekleşir.
Zidane’ın dönüşüyle birlikte daha önce Fransa formasını bıraktıklarını
açıklayan Makelele ve Thuram da takıma döndüklerini açıklar. Faroe Adaları’nı
3-0 yenerler ve devamında takım Dünya Kupası’na katılmayı başarır. Zinade’ın
Dünya Kupası’nda ortaya koyduğu futbol bugünlerde herkesin malumu.
Ne Maradona, ne Pele ne de Platini. Zidane’ın idolü,
1980’lerin ünlü golcüsü Uruguaylı Enzo Francescoli’ydi. “Bana göre dünyanın en
iyi oyuncusuydu.” dediği Franescoli onu çok etkiler. “Odamdaki her yer onun
posterleri ile doluydu ve onun formasını almak için her şeyimi vermeye
hazırdım. 1996’nın Aralık ayında Japonya’daki Intercontinental Kupası’nda onun
çalıştırdığı River Plate ile oynadık. Kupayı biz kazandık ve maçtan sonra
Francescoli formasını bana verdi.” Zidane’ın Enzo Francescoli’ye hayranlığı
öyle büyüktü ki 4 çocuğundan en küçüğüne onun adını verir.
‘Köklerimle Gurur Duyuyorum’
Zidane, futbol hayatı boyunca her zaman politikanın
içine çekilmeye çalışıldı. O her fırsatta göçmen olmaktan utanmadığını, aksine
bununla gurur duyduğunu dile getirdi. “Bu sayede sert olmayı, sağlam bir
karaktere sahip olmayı öğrendim, ailem bana bunları öğretti. Köklerimle gurur
duyuyorum.” Zidane’ın yaşadığı problemlerin başında ırkçı Fransız politikacı Le
Pen’in millî takımdan göçmenleri çıkartacağını söylemesi geldi. Le Pen’in
yandaşlarından birinin; “Zidane’ı millî takıma bir tek sebeple alabiliriz o da
babası ‘harki’ olduğu için demesi ortalığı karıştıracaktı. ‘Harki’ Cezayir ile
yapılan savaşta Fransa için savaşan Cezayirlileri kastetmek için
kullanılıyordu.
Fransa ile Cezayir arasında Stade de France’de Ekim
2001’de oynadıkları dostluk müsabakası ise Zidane’ın en zor maçlarından biri
olacaktır. Zizou lakaplı futbolcu topu her ayağına altığında Cezayirli taraftar
tarafından ıslıklanır. Maçta “Zidane-Harki” posterleri asılır. Cezayir’in
özgürlüğüne kavuştuğu yıllardan beri birbirini pek sevmeyen iki tarafın maçında
tansiyon yükselir. İkinci yarıda sahaya giren taraftar sebebiyle maç iptal
edilir. Zidane bu maçın ardından babası ve ailesi hakkında ve politik görüşleri
hakkında bir kez daha açıklama yapar. Bu sefer oldukça serttir: “Bunu sadece
bir kez söyleyeceğim, babam ‘harki’ değil. Babam Cezayirli ve ben babamla gurur
duyuyorum, babam da benimle gurur duyuyor. Babam hiç bir zaman gurur duyduğu
ülkesine karşı savaşmamıştır.” Zidane’ın babası Fransa’da hâlâ oy hakkına sahip
değil.
Zidane futbolu bıraktıktan sonra doğup büyüdüğü La
Cestellana kasabasına yerleşmeyi düşünüyor. Bu kasabada kurdukları, Zidane’ın
fahri başkanlığını yaptığı ve göçmen çocukların yetiştiği futbol takımının
antrenörlüğünü Zidane’ın abisi Farid yapıyor. Zidane ve ailesinin takımında
oynayan çocuklar için hayat en azından Zidane’ın yaşadıklarından daha kolay
geçiyor. Takımın kalecisi Kerim, “Bize her zaman göçmen muamelesi yapılıyor ama
karşımızdakine Zidane’ın takımında oynadığımızı söylediğimizde bize saygıyla
bakıyorlar.” diyor.
Kariyeri, futbol yeteneği, saha içindeki liderliği,
saha dışında taraftara jestleri ile dünyanın sayılı futbolcuları arasına giren
Zidane’ın bir Alman televizyonuna verdiği demeç ise oldukça manidardı: “Başarım
Müslüman olmamda gizli.” Dünyanın en çok kazanan oyuncusu lüksten ve
skandallardan uzak bir hayat sürüyor. Ve çok iyi bir aile babası olarak gelecek
nesillere örnek oluyor.
Zidane, futbola zevk kattı ve gitti. Belki gecenin
bir saatinde ona o mistik ses bir kez daha fısıldar ve futbolseverleri üzüntüye
boğan ayrılığını ileri bir tarihe erteletir. Kim bilir?
(Katkıda bulunan Yurdanur Yılmaz)
Annesi Melike’nin Ağzından Zidane
Çocukken futbol oynamayı çok severdi ve camları
kırmayı alışkanlık haline getirmişti. Bütün zamanını top peşinde harcar ve hiç
yorulmazdı. Castellana bölgesindeki okuldan döner dönmez, çantasını fırlatır ve
futbol oynamak için arkadaşlarıyla birlikte giderdi. Onu eve geri getirmek için
bazen kızmak zorunda kalırdım. Zinedine’a kasap dükkânını geçmeyi
yasaklamıştım. Böylece evin penceresinden onu ve kardeşlerini izleyebiliyordum.
Okulda hiçbir zaman iyi bir öğrenci olamadı. Çünkü onun tek ilgilendiği şey
futbol oynamaktı. Bir ara judoya da merak saldı ancak daha sonra futbolu judoya
tercih etti.
Bir çocuk olarak çok kaprisliydi. Cannes, Bordeaux
ve Juventus’ta oynadıktan sonra kendini çok geliştirdi ve mükemmel bir insan
oldu. Ailesine çok bağlı bir insandır ve ne zaman vakit bulursa bize gelir.
Bizim ve akrabalarının neler yaptıklarıyla yakından ilgilenir. Ünlü olduktan
sonra da ailesiyle irtibatını hiç kesmedi. Aile köklerini hiç unutmadı.
Septemes takımında oynarken Cannes’ın denemelerine çağrıldığında çok
endişelendim. Çünkü henüz kendi kendini idare edecek kadar büyümediğini
düşünüyordum. Otel odalarında rahat edemeyeceğini düşünerek gitmesini hiç
istemedim. Cannes yöneticileri daha sonra onu bir ailenin yanına
yerleştireceklerini söylediler. Buna karşı değildim ancak bu aileyi tanımak
istiyordum. Ve aile ile tanıştım ve Zinedine’ın gitmesine izin verdim. 1998
Dünya Kupası sırasında çok korktum. Çünkü her an sakatlanacağını düşünüyordum.
Fakat daha sonra alıştım ve onun başarılarıyla gurur duydum. Ancak o golleri
finalde değil de önceki maçlarda atsaydı. Çünkü o gollerden sonra çok ünlü oldu
ve artık sokakta bile yürüyemiyor. Dünya Kupası sonrası hayatı renkli bir
cehenneme benziyor. (Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder