Ey Nefsim! Sana Yazıklar Olsun! Tekrar Tekrar Yazıklar Olsun!
Ey Nefsim! Sana Yazıklar Olsun! Tekrar Tekrar Yazıklar Olsun!
Senin için dünyaya ve şeytana tabi olmak, sana yakışmadığı gibi, doğru da olmaz. Sen herkesi bir yana bırak da kendine bak. Zamanlarını boşa geçirme, aldığın nefeslerin sayılıdır. Aldığın her nefes senden kopan bir parçadır.
Hastalıktan
evvel sağlığını,
Meşguliyetten
evvel boş vaktini,
Fakirlik
gelmeden zenginliğini,
İhtiyarlamadan
evvel gençliğini,
Ölmeden
önce de hayatın kıymetini bil ve bunu ganimet olarak telakki et.
Bu vesile ile ahirette ki sonu olmayan hayatını düşün ve ona çalış.
Biraz insaflı ol!
Önümüz kış var deyip onun günlerinin hesabını yaparak yiyecek, giyecek, odun gibi her türlü ihtiyacını temin etmiyor ve buna çalışmıyor musun? Bu hususta Allah’ın fazlı ve keremine neden güvenmiyor ve bağlanmıyorsun?
Ben yakacak ve giyecek toplamasam da olur, Allah beni üşütmez. Onun buna gücü yeter deyip neden boş vermiyor da her tülü sebep ve çareye müracaat ediyorsun? Acaba cehennemin soğuğu, dünyanın kışından ve müddeti de dünyadaki müddetten daha azdır diye bir zanna mı kapılıyorsun? Yoksa her ikisi arasında bir benzerliğin olabileceğini mi düşünüyorsun? Hiçbir güçlüğe katlanıp çalışmadan cehennemin zorluklarından kurtulmanın mümkün olduğunu mu zannediyorsun?
Ey Nefis Sana Yazıklar Olsun!
Cahilliği bırak da ahiret ile dünyanı kıyasla. Hepimizin halk edilmesi ve dirilmeleri sadece bir nefsin diriltilmesi ve yaratılması gibidir. Bizi nasıl yok iken yarattıysa, yok ettikten sonra da öylece yeniden diriltir. Allah’ın sünnetinde değişme olmaz
Ey Nefis Sana Yazıklar Olsun!
Senin tamamen dünyaya dost olduğunu ve bütünüyle ona bağlandığını görüyorum. Ondan ayrılmak sana zor geliyor. Devamlı olarak dünyaya yakın olmak istiyorsun. Onun kalbindeki sevgiyi giderek kuvvetleniyor, kıymetin durumundan, Allah’ın sevabı ve ceza vermesinden adeta gaflete düşmüş, dostlarından seni uzak kılacak olan aleme inanmıyormuş gibi bir tavır ve davranışa giriyorsun.
Sultanın sarayına bir kapıdan girip diğer kapıdan çıkmakla emredilen kimse, saray içinde gördüğü güzel bir simaya bağlanıp sanki orada daim kalacakmış gibi çıkacağını unutup o güzelle meşgul olmasını ve sonradan mecbur olarak gördüğü güzeli bırakıp çıkması senin nazarında bir akıllılık mıdır ?
Sen bunu akıllılık olarak mı kabul ediyorsun? O sarayın hükümdarın mani olması gibi, dünyada Allah’ın malı olduğunu, buna malik olmanın mecazi manada olduğuna öldükten sonra hiç kimsenin bir mülkiyeti kalmadığı bilmiyor musun?
Sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor ki;
“Cebrail benim kalbime üfledi ki: Kimi istersen sev ondan mutlaka ayrılacaksın. Amelini istediğin şekilde yap, nasıl amel edersen karşılığını da ona göre bulacaksın. Ne kadar yaşarsan yaşa, nihayetinde mutlaka öleceksin.”
Ey Nefis Sana Yazıklar Olsun!
Dünyanın zevklerine bağlanıp onlara alışan kimseyi nihayet ölüm yakalayıp zevklerinden ayırdığı zaman, hasretinin daha da artacağını bilmedin mi? Düşünmüyor musun ki öldürücü zehri bilmeden azık olarak aldın!
Geçmişlere bir göz atıp büyük büyük inşaatlar yaptıkları halde onları nasıl terk edip gittiklerini, Allah’ın onların servetlerini yine onların düşmanlarına nasıl verdiğini duymuyor ve düşünmüyor musun?
Onların yiyemeyecekleri şeyleri topladıklarını, oturamayacakları evleri inşa ettiklerini, nasıl olmayacak şeyleri ümit ettiklerini bilmiyor musun? Onlardan birinin yaptıkları binalar gökyüzüne yükseldiği halde, varacakları yerin toprak altında bir çukur olduğunu görmüyor musun? Ahmaklığın bundan daha büyüğü olur mu?
Kısa bir müddet sonra terk edeceği dünyasını imar ederken, mutlaka varacağı ahiretini harap etmesi aklın alacağı bir şey midir? Böyle ahmakların ahmaklık etmelerine izin vermekten utanmıyor musun?
Senin bu işlere bir türlü akıl erdiremediğini ve başkalarına tabi olduğunu kabul edelim. O zaman sana düşen görev, böyle ahmak kimselere hakim, alim ve peygamberlerin akıllarını kıyaslayarak daha akıllı olana tabi olmaktır. Doğrusu da bu değil mi?
Ey Nefis Sana Yazıklar Olsun!
Senin hayrete şayan bir halin, aşırı derecede bilgisizliğin ve görünen bir azgınlığın vardır. Gayet açık olan bu halleri nasıl görmemezlikten gelirsin? Galiba seni makam sevgisi mest etti de bu hususları anlayamaz hale mi geldin? Mevkinin bazı insanların kalplerini kendine bağlamak demek olduğunu bilmiyor musun?
Sen o bir takım kimselerin sana bağlanmalarını bırak da, bütün dünya ehlinin senin önünde eğildiklerini kabul et. Böyle olmuş olsa bile, elli sene sonra senin önünde eğilenlerden bir eser kalmayacaktır. Öyle ki geçmiş sultanlarda olduğu gibi gelecekteki sultanlar da unutulacak, adın duyulmayacak, şanın, şöhretin yok olup gidecektir.
Yüce Allah buyuruyor ki; Şimdi onlardan birini hissedip görüyor veya gizli bir seslerini bile duyabiliyor musun (Meryem 98)
Sonu olmayan ve ebedi olan bir şeyi yakın zamanda yok olup gidecek olan şeyle nasıl olur da değiştirirsin? Hükümdar olduğun ve bir milletin senin önünde el pençe divan durduğu ve işlerin tamamen iyi gittiği bir zamanda bir de bayağı bir insan olup, aile fertlerin, komşularının bile sana itaat etmeyeceği ve sana tabi olmayacakları bir zamanı düşün. O zaman halin nice olur?
Eğer dünyayı basiretinin kör oluşundan ve bilgisizliğinden dolayı terk edemiyorsan, hiç olmazsa dünyayı terk eden ve ahiret yoluna giren arkadaşlarına bakıp dünyadan nefret duymalısın. İnsan dünya menfaatleri için çalışan pintilere, bunun verdiği yorgunluğa ve kazanılan şeyin çabucak yok olacağına bakarak dünyaya karşı nefret duyar. Onların ekserisi seni bırakıp terk edecekleri halde, sen neden onların bir zerresinden bile vazgeçmiyorsun?
Ülkende senden kat kat daha üstün hayat süren ve geçim seviyesi yüksek olan Yahudi ve Mecusiler de var. Sen hala bunun neyine bağlanıyor da bunun için ferahlıyorsun. Bu çeşit sefih insanların bile yaşayış ve maddi menfaat yüzünden seni geçtikleri dünya varsın kahrolsun.
Ne kadar bilgisiz ve adi bir görüş sahibisin ki, Allah’ın civarında sonsuza dek kalacak olan mukarrebler, sıddıklar ve peygamberlerle beraber olmaktan sarfı nazar edersin de, kısa bir zaman için bile olsa böyle sefih ve adi kimselerin arkasında ayak takımından, sayılmayan bir kimse olmayı kabullenirsin? Dünyada ve ahirette uğrayacağın ve duyacağın büyük hasreti bir bilebilsen.
Kaynak: İmam Gazali / İhyau Ulumi’d-Din / C:4
Yorumlar
Yorum Gönder