Yeniden Diriliş (İkinci Yaratılış)
Yeniden Diriliş (İkinci Yaratılış)
Allah Teâlâ’’nın dört büyük meleğinden İsrafil Aleyhisselam,
zamanı geldiğinde nurdan yaratılmış Sûr’u üfleyecektir. Bu üfleme farklı
zamanlarda iki kez gerçekleşecektir.
Birinci kez Sûr’un üfürülmesiyle Allah Teâlâ’, arş, kürsü, levh,
kalem, Cennet ve Cehennem haricinde ne kadar yaratılmış varsa hepsini helâk
edecektir.
Bu hususta Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Artık Sûr’a bir defa üflendiği, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp
birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman, işte o gün olacak
olur (kıyamet kopar). Gök de yarılır ve artık o gün çökmeye yüz tutar.” (Hâkka
Sûresi, 16)
Bunun ardından belli zaman geçtikten sonra Allah Teâlâ âlemi
tekrar yaratacaktır. Bu işin ne zaman olacağı hususunda Ebu Hüreyre Radiyallahü
Anh, Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz’in:
“İki Sûr arasında kırk vardır!” buyurduğunu nakletmiştir.
Bunun üzerine oradakiler, “Kırk gün mü?” diye sormuşlar, o “Bir
şey diyemem!” cevabını vermiştir.
“Kırk ay mı?”, “Kırk yıl mı?” sorularına da:
“Bir şey diyemem!” cevabını verip şöyle devam etmiştir:
“Sonra Allah Teâlâ semadan su indirecek ve insanlar yerden ot
biter gibi bitecekler. İnsanda bir kemik hariç hepsi çürür. Bu çürümeyen, ‘acbuzzeneb’
denen kuyruk sokumu kemiğidir. Kıyamet günü yeniden yaratılış bundan terkip
edilecektir.” (Buharî; Müslim vd.)
İsrafil Aleyhisselâm ikinci defa sûra üfürdüğünde insanlar
dirilip Allah Teâlâ’’nın huzurunda toplanmak için harekete geçerler. Allah Teâlâ’,
“Sûra üflendiği gün bölük bölük Allah’a gelirsiniz.” (Nebe Sûresi, 18)
buyurmaktadır.
Büyük şaşkınlık
İnsanlar kabirlerinden uyandırılıp kaldırıldıklarında yetmiş yıl
sarhoş bir şekilde kendi halleriyle baş başa kalırlar. Ne olduğundan ya da neye
uğradıklarından haberdar olmazlar.
Daha sonra her melek bir kişiyi önüne alıp onu mahşer yerine
doğru götürür. Bu sırada güneş yükselerek tepelerinde durur ve büyük bir
sıcaklık olur. Zorluk ve sıkıntılar had safhaya ulaşır. Kimileri âşık
kemiklerine kadar, kimileri dizlerine kadar, kimileri göğsüne kadar, kimileri
boynuna kadar, kimileri de kulaklarına kadar terler.
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlar kıyamet günü öylesine ter akıtırlar ki, bu terler
yerin içinde yetmiş ziralık derinliğe kadar iner ve bu ter (yer üstünde de
birikerek insanları konuşamaz hale getirmek üzere ağızlarına) gem vurur ve
kulaklarına kadar ulaşır.” (Buharî; Müslim)
Tüm bu sıkıntılara rağmen kimilerinin hiçbir şeyden haberi
olmaz. Kimileriyse Allah Teâlâ’’nın arşı altında gölgelenirler.
Arasat Meydanı
Allah Teâlâ’’nın emriyle insanlar arasat meydanında bir araya
gelirler. Kâfirler yüzüstü sürünerek, Müslümanlar ise kimisi binek üzerinde
kimisi yaya bir şekilde gelirler. Ebu Hüreyre Radiyallahü Anh’ın rivayet ettiği
bir hadis-i şerifte Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet günü insanlar üç sınıf olarak haşrolunurlar: Yayalar,
binekliler ve yüz üstü sürünenler.” (Tirmizî)
İnsanların toplanmasının ardından Allah Teâlâ’, yaptıkları tüm
iyi ve kötü amellerine karşılık herkese hesap sorar. Ancak kıyamet günü Allah Teâlâ
kimi insanları hesaba çekerken yüzlerine bakmaz ve onlara karşı gazaba gelir.
Bunlar Hz. Ebu Zer Radiyallahü Anh’ın rivayet ettiği bir hadis-i
şerife göre üç sınıftır:
“Üç kişi vardır ki, Allah Teâlâ kıyamet gününde onlara
bakmayacak ve onları arındırmayacaktır. Onlar için acı verici bir azap vardır.
Bunlar:
1- İnsanlar arasında kibirle dolaşıp gösteriş yapanlar,
2- Yaptığı iyiliği başa kakanlar,
3- Ticaretine yalan katanlardır.”
Allah Teâlâ insanların birbirleri üzerlerindeki haklarını alır
ve hak sahiplerine verir. Hayvanlar da buna dâhildir.
Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz buyurdular ki:
“Kıyamet günü hak sahiplerine haklarını mutlaka eda edeceksiniz.
Öyle ki boynuzsuz koyun için boynuzlu koyundan kısas alınacak, taşa (niye bir
başka) taş üzerine yüklenip kaldığından; adamın adamı niye yaraladığından
sorulacak.”
Bu hadisi rivayet eden Ebu Hüreyre Radiyallahü Anh şöyle
söylemiştir:
“Biz şunu da duyduk: ‘Kıyamet günü kişiyi tanımadığı birisi
yakalar ve: ‘Sen beni yanlış şeyler yaparken görüyordun, fakat ondan men
etmiyordun!’ der.” (Müslim; Tirmizî)
Daha sonra Allah Teâlâ hayvanları yok eder ve bunu gören
kâfirler “Keşke biz de onlar gibi yok olup gitseydik...” derler.
Güneşi ya da dolunayı görür gibi
O günde Allah Teâlâ arada hiçbir perde
ve herhangi bir vasıta olmadan
tüm mahlûkattan
hesap sorar. Ashab-ı Kiram efendilerimiz, Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem
Efendimiz’e:
“– Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz?” diye sormuşlardır. O
da:
“– Bulutsuz bir günde öğle vaktinde güneşi görme hususunda bir
şüpheniz var mı?”, diye sorar. Ashab-ı Kiram:
“– Hayır!”, deyince Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem:
“– Peki, bulutsuz (dolunaylı) bir gecede ayı görme konusunda bir
şüpheniz var mı?”, diye sorar.
Ashab-ı Kiram, yine
“– Hayır!” deyince Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem:
“– Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki
Rabbinizi görme hususunda da hiçbir şüpheniz olmasın. Tıpkı güneşi ve ayı
görmede olmadığı gibi.” buyurmuş ve şöyle devam etmiştir:
“– Sonra bir kul, Rabbiyle karşı karşıya gelecek ve Rabbi ona:
“– Ben sana ikram etmedim mi? Seni efendi yapmadım mı? Sana
zevce vermedim mi? Atı, deveyi sana hizmetçi kılmadım mı? Reislik yapmana,
ganimet malından dörtte bir almana müsaade etmedim mi?” diye soracak.
Kul:
“– Evet ey Rabbim!” diyecek. Allah Teâlâ’:
“– Benimle karşılaşacağını hiç
düşünmedin mi?’ diyecek.
Kul bu soruya,
“– Hayır!’ karşılığını verecek.
Allah Teâlâ da:
“– Öyleyse şimdi de ben seni unutuyorum. Tıpkı senin beni
unuttuğun gibi!” diyecek.
Sonra ikinci kul Allah’ın karşısına çıkar. Allah Teâlâ ona da
aynı şeyleri söyler, aynı cevapları alır. Sonra üçüncüye de aynısını söyler. Bu
sefer kul,
“– Evet! Ey Rabbim!” der. Allah Teâlâ da:
“– Benimle karşılaşacağını hiç aklından geçirdin mi?” diye
sorar.
Kul,
“– Ey Rabbim, sana, kitaplarına ve peygamberlerine inandım.
Namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim!” der ve elinden geldiğince Allah Teâlâ’’ya
tazim eder.
Allah Teâlâ’:
“– Bu hususta lehine şahitlik edecek biri var mı?” diye sorar.
Kul,
“– Hayır, yok!’ der.
Allah Teâlâ’:
“– Şimdi senin aleyhine bir şahit gelecek!’ der.
Kul kendi kendine,
“– Benim aleyhime şahitlik yapacak da kim?” diye içinden
düşünür.
Kulun ağzı mühürlenir. Uyluğuna:
“– Haydi, konuş!” denir.
Uyluğu, eti, kemiği konuşup, onun amelini haber verirler. Bu,
onun kendisi için bir özür aramaması içindir. Bu kimse, Allah’ın gazabına
uğrayan münafıktır.” (Müslim)
Ümmetin hesabı
Allah Teâlâ’, kimse ayıp ve kusurlarından haberdar olmasın diye
ilk önce Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz’in ümmetinden hesap
sorar.
Müminin dünyada olduğu gibi mahşerde de günahları gizlenir.
İbn Ömer Radiyallahü Anh’tan rivayetle Rasulullah Sallallahü
Aleyhi Vesellem Efendimiz buyuruyor ki:
“Mümin Rabbine yaklaştırılır. Öyle ki, (Allah onun) üzerine
himayesini indirir ve günahlarını itiraf ettirir. Ona sorar:”
‘Şu şu günahlarını biliyor musun?”
Mümin kul iki kere:
“– Evet ey Rabbim, biliyorum!” der.
Allah Teâlâ da:
‘Dünyada iken bunları örterek seni teşhir etmemiştim. Bugün de
onları senden affediyorum!’ buyurur. Sonra ona hasenat defteri verilir. Ama
kâfirlere ve münafıklara gelince, bütün mahlûkatın huzurunda:
“– Bunlar Allah Teâlâ namına yalan söylemişler (böylece büyük
bir zulümde bulunmuşlardır). Haberiniz olsun! Allah’ın laneti zalimleredir”
diye nida olunur.”
Daha sonra Allah Teâlâ’’nın emriyle bir rüzgâr eser ve herkesin
amel defterlerini götürüp boyunlarına asar. Melekler gelirler ve boyunlarda
asılı olan kitapları alıp Müslüman olan kimselerin sağ ellerine teslim ederler.
“Artık kitabı sağ eline verilen kişi der ki:
“– Alın, kitabımı okuyun. Doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı
zaten biliyordum!’ Artık o, yüksek bir cennette hoşnut bir yaşama içindedir.”
(Hakka, 19-22)
Kişinin kitabındaki ameller ne kadar iyi ise kitabı o kadar
aydınlanıp parlar.
“Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatıp gider de:
“– Ey Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz sen her
şeye gücü yetensin’ derler.” (Tahrim, 8)
Kararan yüzler
Bunun aksine kişinin kitabındaki ameller ne kadar kötü ise
kitabı bir o kadar kararıp siyaha bürünür. Allah Teâlâ ayet-i kerimede buyurur:
“Kıyamet gününde Allah Teâlâ hakkında yalan söyleyenlerin
yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı yer cehennem
değil midir?” (Zümer, 60)
Kâfir olanların amel defterlerini arkalarından (sol ellerine
doğru) verirler. Zira o zaman onların elleri arkalarından bağlıdır.
“Kitabı sol tarafından verilene gelince, o: Keşke, der, bana
kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim! Keşke onunla
(ölümümle) her iş olup bitseydi!” (Hakka, 25-27)
Amel defterleri böyle dağıtıldıktan sonra herkes kendi amelini
okumaya başlar. İyi amelden başka bir şey görmeyen kimsenin yüzü parlar. Ameli
iyi olmayanlara gelince, onların kitapları gibi yüzleri de kapkara kesilir.
Daha sonra sevaplar ve günahlar mizanda tartılır. Sevapları ağır
olan cennete, günahları ağır olan cehenneme gider. Ancak Allah Teâlâ’’nın
affettikleri bundan müstesnadır.
“Kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye
hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahi
olsa onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese)
yeteriz.” (Enbiya, 47)
Sırat köprüsü
Mizan bittikten sonra Allah Teâlâ cehennemin üzerine sırat köprüsünü
kurdurur ve tüm mahlûkata onun üzerinden geçmelerini emreder. Sırat köprüsü,
kıldan ince ve kılıçtan keskindir. Yüksekliği ve uzunluğu bin yıllık
mesafededir. Bir de Allah Teâlâ sırat köprüsünü kişinin ameline göre daraltıp
genişletir.
Kâfir ve günahkâr olanlar engellere takılarak sırat köprüsünden
cehenneme düşerler. İyilikte bulunan kimseler ise her biri kendi ameline göre
geçer. Bazıları göz açıp kapayıncaya kadar, bazıları şimşek gibi, bazıları
binek üzerinde ve bazıları yürüyerek geçip cennete gider.
Ahiret halleri bu anlattıklarımızla sınırlı değildir. Kur’an-ı
Kerim ve hadis-i şeriflerde başka pek çok tasvir bulunmaktadır. Bütün bunlardan
çıkan sonuç ise hiç kimsenin akıbetinden emin olamayacağı, ömür sermayesinin o
çetin zamanlar için iyi kullanılması, Allah Teâlâ’’dan daima hayır akıbet ve
bağışlanma dilenmesi gerektiğidir.
Rabbimizden sırat-ı müstakim, yani dosdoğru yol üzere olmayı
dileriz. Ahiret hayatının zorluklarına karşı O’nun merhametine sığınırız.
Arasat ile ilgili ayetler
1-) İbrahim suresi 48. ayet:
“O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür
ve insanlar bir ve kahhar (her şeyin üzerinde yegane hakim) olan Allah’ın
huzuruna çıkarlar.”
Hamd (Şükür) Sancağı.
Kıyâmet gününde, canlılar dirilip, Arasat meydanında toplanınca,
Allah Teâlâ tarafından Peygamber efendimize ihsân edilecek olan ve altında
bütün inananların toplanacağı sancak-ı şerîf.
Kıyâmette herkes sustuğu zaman ben söyleyiciyim. Kimsenin
kımıldayamadığı vakitte onlara şefâat ediciyim. Kimsede ümid kalmadığı zamanda
onlara müjde vericiyim. O gün her iyilik, her türlü yardım, her kapının
anahtarı bendedir. Livâ-i hamd benim elimdedir. İnsanların en hayırlısı en
cömerdi en iyisiyim. O gün emrimde binlerce hizmetçi vardır.
Kıyâmet günü peygamberlerin imâmı, hatîbi ve hepsine şefâat
edici benim. Bunları öğünmek için söylemiyorum. (Hadîs-i şerif-Tirmizî,
Dârimi-Mişkât)
Allah Teâlâ’ya sığınarak ve O'ndan yardım dileyerek bildiriyorum
ki, Muhammed aleyhisselâm Allah Teâlâ’nın resûlüdür, peygamberidir. Âdemoğullarının
seyyidi, efendisidir. Kıyâmet gününde kendisine uyarak Cehennem'den
kurtulanların en cömerdidir. Kıyâmet günü kabirden ilk önce o kalkacaktır. İlk
önce o şefâat edecektir. İlk önce O'nun şefâati kabûl olunacaktır. Cennet
kapısını önce o çalacaktır. Kapı O'na hemen açılacaktır. Livâ-i hamd denilen
sancak O'nun elinde bulunacaktır. Âdem aleyhisselâm v e O'nun zamânından
Kıyâmete kadar gelen her mü'min, Livâ-i hamd sancağı altında toplanacaktır.
(İmâm-ı Rabbânî)
Yorumlar
Yorum Gönder