Allah’ü Teâlâ’ya ve Ahiret Gününe İman

 Allah’ü Teâlâ’ya ve Ahiret Gününe İman

Nurcan Büyük

 

Ayette de görüldüğü gibi Allah’ü Teâlâ’ya ve ahiret gününe imanın hangi amellerle izhar edilmesini Rabbimiz tek tek buyurmuştur. Bunları kısaca hatırlayacak olursak:

 

1. Namaz:

Bu, sıradan bir namaz değildir. Tevhidin ikamesi, hayatın pisliklerden arındırılması için gerekli olan, ciddiye alınmış, gayesine uygun kılınan bir namazdır. Devamlı ve dikkatli olması ayrıca önemlidir. Çünkü namaz, hayatın gereğinden fazla dünyevileşmesine karşı alınmış ilahi bir önlemdir ve bu anlamıyla muazzam bir lütuftur. Dünyadaki insanı zaman iğnesiyle her gün beş yerinden ahirete diken görsel bir dikiştir namaz.

 

2. İnfak:

Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette iman ve namazdan sonra infak gelir. İnfak Allah’ü Teâlâ için vermektir. İnsanları canlardan ve mallardan imtihan edeceğini söyleyen Rabbimiz, mallarını ve canlarını ahiret mutluluğu için satan muttaki insanların hayırlı bir ticaret yaptıklarını söyler. Malın gerçek sahibini unutmayan, verebildiği ölçüde özgürleşen, malı ve kalbi ararsındaki bağı çözebilen mümine ahiret günü verdiklerinin kat kat iadesi olacaktır.

“Sevdiğiniz şeylerden Allah’ü Teâlâ yolunda harcamadıkça asla gerçek birr’e/erdemliliğe ulaşamazsınız. Unutmayın ki her ne harcarsanız Allah’ü Teâlâ onu bilir.” (Âl-i İmran, 3/92)

İnfak, ölçüyü ve tartıyı hileli kullanması sonucu ezilenlerin üzerinden servet edinip, iktidar ve nüfus sahibi olmanın yüceltildiği bir dünyada tevhid ve adaletin ikamesi, ezilen ve sömürülen toplumların kula kulluklarının son bulması için önemli bir arındırma eylemidir.

 

3. Ahde Vefa:

Verilen sözlerin yerine getirilmesi, takva üzere yaşamanın bir sonucudur. Verilen sözde vefa sahibi olmak sorumluluk almayı gerektirir. Müminler, yalnız Allah’ü Teâlâ’ya verdikleri sözde değil birbirlerine verdikleri sözde de gereğini yaparlar.

“...Verdiğiniz her sözü yerine getirin, çünkü verdiğiniz sözden (hesap gününde) mutlaka sorguya çekileceksiniz.” (İsra, 17/34)

 

4. Sabretmek:

Sabır, zorluk ve sıkıntı zamanlarında hayatın bir imtihan alanı olduğunu, iman etmenin denenmek olduğunu bilmektir. Şartların değişmesi ile imanın değişmediği, zorlukta da kolaylıkta da sorumlulukları yerine getirmede de ısrarlı ve kararlı olmanın bir sonucudur. Bazen Hz. Yusuf gibi içimizdeki arzu ve isteklere rağmen Allah’ü Teâlâ korkusu ile hareket edip şeytanın ayartmalarından yüz çevirmek, bazen de Hz. Musa gibi, Hz. İbrahim gibi firavunlara ve nemrutlara tek yenilmez olanın Allah’ü Teâlâ olduğunu hatırlatmaktır. Sabretmek, kutlu tevhid yolunun tüm öncü ve örnek şahsiyetleri gibi tüm aldatıcılara rağmen iman edenlerle birlikte olma, zalimlere karşı hakkı söyleme, direnme, mücadele etme sorumluluğudur.

 

5. Yetimi-Yoksulu Gözetmek:

Yetimlik anne-baba mahrumiyetini ifade edebileceği gibi, haklarını koruyamamaktan dolayı ezilmiş, sömürülmüş toplumları da ifade edebilir.

Ahirete kesin olarak iman etmeyenler, yetime, yoksula, yolda kalmışa, ezilmiş, hakları gasp edilmişlere karşı da bir sorumluluk taşımaz. Çünkü o, adalet için değil ifsad için vardır. Ezilmişlerin ve yardıma muhtaçların durumundan pay çıkarmaya çalışarak sosyal ve siyasal üstünlük kurmaya çalışır. Az bir geçimlikle oluşturulan yeni köleler ordusu modern dünyanın kara lekelerinden biridir.

Bu zihniyet fakir fukarayı, yetimi gözetmediği gibi iyiliklerin de önüne duvar, set çekmeye çalışır. Bu noktadaki en büyük tehlike ise Maun Suresinde belirtildiği üzere namaz gibi kötülüklerden uzaklaştırıcı fonksiyonu bulunan bir ibadet ile yaptıklarını maskelemeye çalışmasıdır. Müminler çevrelerindeki haksızlıklara, zulme, sömürüye karşı tevhid akidesinin bir gereği olarak karşı çıkarlar. Sadece kendi çıkarlarını hesaba katan, bencil yaklaşımlar uzak durulması gereken davranışlardır.

 

6. Takva Üzere Olmak:

Allah’ü Teâlâ’ya karşı sorumluluk bilincinde olma halidir. İnsanın Allah’ü Teâlâ’ya ve dolayısıyla evrene, insana karşı sorumlu olup ilkelerinde ve ilişkilerinde O’nun rızasını gözetmesi gerekmektedir. Takva sahibi olmak, hayatın içinde vahyî öncelikler üzere hareket etmeyi, hesabın yalnız Allah’ü Teâlâ’ya verileceği bilinciyle yaşamayı gerektirir.

Bunlar, sadece değinebileceğimiz örnekler. Dünyanın ahiretin tarlası olduğu gerçeği müminin yeryüzündeki tüm yapıp ettiklerini geniş perspektiften bakmasını gerekli kılar.

“Ey iman edenler! Allah’ü Teâlâ’dan korkun, herkes yarına ne hazırladığına bir baksın, Allah’ü Teâlâ’dan korkun, çünkü Allah’ü Teâlâ yaptıklarınızdan çok iyi haber alandır.” (Haşr, 59/18)

 

Allah’ü Teâlâ’yı önemine bu derece vurgu yaptığı ahiret hayatına karşı insanın ilgisizliğinin, umursamazlığının sebepleri nelerdir?

- Ahiret kaygısını yeterince hissetmeme,

- Allah’ü Teâlâ’nın affedeceğine olan güven duygusu,

- Kavramların içini boşaltma,

- Dünyaya fazlaca rağbet edip hayatın geçiciliğini unutma,

- İman ve amel ayrımı neticesinde dini bütün algılamama,

- Dinin hayata müdahil olmasından vazgeçme,

- Hayatın temposuna kapılıp ibadetlerde gevşeklik gösterme ya da terk etme,

- Gereğince düşünmeme, modern hayatın fıkıh edilememesi,

- Şahitlik bilincinin zayıflaması... “Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah’ü Teâlâ için, hakkı ayakta tutun.” (Maide Sûresi, 8)

 

Sonuç

Müminin dünyayı fark etmeye başladığı andan itibaren hayatı ve içindekileri anlamlandıran ahiret bilinci dünyanın tüm kirlerine karşı mücadele azığımızdır.

Ölçüsüzlüğün, günübirlik değerlerin, bencilliğin, tüketmenin çoğaltıldığı bir çağda mümini vahye tutunup kalkmaktan başka kurtaracak bir şey yoktur.

Hayatın vahyî ilkeler çerçevesinde yaşanmasını istemeyenler hayatı dünyevileştirecek, dünyevileşme belasına direnenler ise hesap verme bilinciyle kuşanıp hayatın tevhid ve adalet üzere ikamesi için çalışacaktır.

İnsanın ahiretteki hayatı, dünyada takındığı tavır ve tutumla belirlenecekse insan ne ekiyorsa orada da onu biçecektir. Dünya nimetlerinin bizi ebedi ahiret saadetinden alıkoymaması için huzur ve mutluluğu dünyalıklar peşinde koşarak değil, salih amelleri çoğaltarak şahitlik sorumluluğumuzu yerine getirerek gerçekleştireceğimizi unutmamalıyız.

Sahip olduğumuz nimetlerin Allah’ü Teâlâ yolunda kullanılmamasının zulüm olduğu akıldan çıkarılmamalı. Rabbimiz bir imtihan safahatı için bizi yarattığı bu dünyada, asıl amacın ebedi âlem olan ahiret olduğunu bildirmektedir.

Gücü zayıflatılmış, hakları gasp edilmiş insanlardan alan yeryüzü bozguncularına karşı mücadele etmek de ahirete imanın bir gereğidir.

Dünya-ahiret ilişkisinde ahiretin öncelikli olduğu bilinmelidir. Mallarla, canlarla, evlatlarla imtihan dünya içindir. Dünya imtihan için vardır. Öyleyse verilmesi gerekiyorsa canın da malın da bu dünyada bir kıymeti vardır. Öte dünya ise yapıp ettiklerimizin ya da yapmayıp ertelediklerimizin ölçüleceği hayattır.

Modern dünyanın hayatımıza soktuğu süslü gösterimlere karşı uyanık olmalıyız. Heva ve hevesin kışkırtıldığı hazcı yaklaşımlara karşı zihinsel kirlerden arınıp vahiyle dirilen ve dirilten, hayra çağıran topluluk olma görevimizi bir an önce kuşanmalıyız.

 

Nurcan Büyük

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis