İskender Olsan Neye Yarar?
İskender Olsan Neye Yarar?
Hikâye edilir ki İskender, seferlerinin
birinde hikmet ehli kimselerin bulunduğu bir adaya uğradı.
Burası son derece büyük bir
adaydı.
Orada bir toplulukla karşılaştı.
Onların evleri kaya ve taşlardan
oyulmuş mağaralardı.
Elbiseleri de ağaç yapraklarıydı.
Onlara bir takım meseleler sordu.
Onlar da yumuşak, tatlı bir
şekilde hikmetli cevaplar verdiler.
Çünkü onlar, “Hakîm” isminin
mazharı kimselerdi.
İskender onlara:
“İhtiyaçlarınızı bildirin, derhal
karşılansın” dedi.
Onlar da gülümseyerek:
“– Senden bizi dünyada ebedî
kılmanı istiyoruz!” dediler.
İskender şaşırdı ve:
“– Bunu ben nasıl yapabilirim?
Alıp verdiği bir nefesin bile sahibi olamayan, nefes aldığında vermeye, verdiğinde
tekrar almaya gücü yetmeyen âciz bir varlık, nasıl olur da size ebedîlik
bahşeder?” dedi.
Onlardan bir tanesi:
“– Öyleyse senden hayatta
kaldığımız sürece bedenlerimize sıhhat vermeni istiyoruz!” dedi.
İskender yine:
“– Ben buna da güç yetiremem!”
dedi.
Onlardan bir başkası:
“Peki, o halde bize ne kadar
ömrümüz kaldığını söyle?” dedi.
İskender yine acziyet
içerisinde:
“– Ben kendimin ne kadar ömrü
kaldığını bilmiyorum ki, sizinkini bileyim?” dedi.
Bunun üzerine o hikmet ehli
topluluk İskender’e:
“– O zaman bırak da biz bunları,
yani ihtiyaçlarımızı, bu söylediklerimizden daha fazlasına güç yetirebilen
birinden isteyelim!” dediler.
Bir topluluk, İskender’in
ordusunun çokluğuna hayretle bakıyorlardı.
Aralarında Şeyh Salûk adında
dışardan bakıldığında fakir, garib görünen bir kimse vardı.
O zat etrafıyla hiç ilgilenmiyor
ve başını kaldırmıyordu.
Onun bu hali İskender’in
dikkatini çekti ve ona:
“– Sana ne oluyor ki insanların
baktığı şeye bakmıyorsun?” diye sordu.
O da şöyle karşılık verdi:
“– Senden önce gördüğüm hiçbir
mülk ve saltanat beni hayrete düşürmedi ki, sana ve senin saltanatına bakayım!”
dedi.
Bu söz üzerine İskender:
“– Neden böyle söylüyorsun?”
dedi.
O zât şu ibretli cevabı verdi:
“– Bizim bir kralımız bir de
fakir, garip bir komşumuz vardı. İkisi aynı günde öldüler. Ben bir müddet
onlardan ayrılıp uzaklara gittim. Döndüğümde kabirlerinin başına geldim. Hangisi
kral, hangisi garip idi birbirinden ayırmaya çalıştım, fakat ayıramadım!” dedi.
İskender, hikmet ehli bu
zatların sözlerinden kendisine ibret dersleri çıkartarak yoluna devam etti.
“– Ruhu’l Beyan” tefsirinde
anlatılan bu kıssanın peşinden Şeyh Attâr’ın şu güzel beyitleri nakledilir:
Bu nasıl hükümdarlık, nasıl
padişahlık?
Ecel aslanıyla baş edemiyorsun.
Sen “İran şahı!” Behrâm gibi
güçlü olsan da,
Nihâyet yine mezara gireceksin.
Bu dünya mülkü gelip geçicidir.
Diri olan o cihanın hükümdarı
olur.
Eğer o mülkün/ahiret
hükümdarlığını istersen,
İbrahîm Edhem’e uyarak bu dünya
sultanlığını fedâ et.
İbrahim bin Edhem kuddise sirruh
madde sultanlığını terkedip mânâ sultanlığını tercih eden büyük bir Allah’ü Teâlâ
dostudur. O, Belh padişahıydı. Miladi 777 yılında Şam’da vefat etti.
Onun mâna sultanlığını dünya
sultanlığına tercih ederek gönül erleri yoluna girmesi şöyle oldu:
“– Bir gece tahtı üzerinde
uyuyakalmıştı.
Gece yarısı sarayın tavanında
birinin çatıda yürüdüğünü duydu ve şöyle seslendi:
“– Kimsin? Tavanda ne
arıyorsun?” dedi.
Çatıdaki adam:
“– Ben yabancı biri değilim, devemi
kaybettim, onu arıyorum. ”
İbrahim iyice dehşete kapıldı
ve:
“– Sen deli misin, tavanda
devenin işi ne?” dedi.
O da:
“– Asıl d eli sensin. Altın taht
ve atlas ipekler içinde Allah’ı bulacağını mı sanıyorsun?” diye karşılık verdi.
Bu sözler, İbrahim b. Ethem’in
intibaha gelmesine, uyanışına vesile oldu. Onun kalbi haşyet ve dehşetle doldu.
Kulağında bu sesin akisleri çınladı, durdu. Nihayet dünya sultanlığını terk ederek
mâna sultanlığı yoluna koyuldu.
İbrahim bin Ethem Kuddise Sirruh
hazretlerinin hayat düsturu, kıymetli sözleri vardır. Onlardan bir kaçı
şöyledir:
“– Kalplerinizi Allah’ü Teâlâ korkusuyla,
cesetlerinizi Allah’a ibadetle meşgul edin.
Yüzlerinizi hayâ, dillerinizi
zikr i ilâhi ile tenvir edin.
Gözlerinizi haramdan sakının. ”
O dünya sevgisi hakkında şöyle
derdi:
“– Hey kardeş! Dünyadan yüz
çevir, çünkü dünya sevgisi insanı kör ve sağır yapar, zelil eder. ”
“– İnsanlar arasına çokça
karışmak dünya sevgisindendir. Meşguliyetlerinizi azaltın, Allah’a yönelin. ”
“– Sevgilinin hoşlanmadığını
sevmek, sevgi alâmeti değildir.
Rabbımız dünyayı zemmetti; biz
ise onu övmekle meşgulüz.
O dünyaya buğz etti; biz ise onu
sevmekle meşgulüz.
O bizi dünyadan zühde teşvik
ediyor; biz ise onu her şeye tercih ediyoruz. ”
Sordular:
“– Kalpler neden perdelenir?”
İbrahim bin Ethem Kuddise Sirruh
hazretleri şöyle cevap verdi:
“– Allah’ın buğz ettiği şeyi
sevmekten.
Dünyayı sevip, ona meyletmekten,
Oyun ve eğlenceye dalmaktan,
Ebedî hayat için ameli terk etmekten”
dedi.
Rabbimiz hikmet ehli bu zatların
güzel sözlerinden hakkıyla istifade edebilmeyi, gönlümüze huzur veren bu güzel
ölçüleri hayatımıza yansıtabilmeyi ve ebedî hayat için çokça amel yapabilmeyi
cümlemize nasip eylesin.
Yorumlar
Yorum Gönder