Uluhiyyet Tevhidi

Yaratılış Gayesi: Uluhiyyet Tevhidi

Uluhiyyet Tevhidi

Kulların kendi fiilleriyle, yüce Allah’ü Teâlâ’yı bir ve tek olarak tanıdıklarını ortaya koymalarıdır. Buna ibadet tevhidi adı da verilir. Bu anlam itibariyle kesin olarak şu hususlara inanmayı ihtiva eder: Hak ilah kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan O Allah’tır. O’nun dışındaki bütün mabudlar batıldır. Yalnızca yüce Allah’ü Teâlâ’ya ibadet edilmeli, O’na boyun eğilmeli, mutlak olarak sadece O’na itaat olunmalıdır.

Uluhiyyet Tevhidinin Gerekleri

· İhlas: Kulun tüm sözlerinde, açık ve gizli amellerinde tek dileğinin Allah’ü Teâlâ’yın rızası olup başkasına önem vermemesi, makam mevki hırsı olmadan ve insanların övgüsünü elde etmek için değil yalnız O’na yaklaşmak için kulluk etmesidir. Şirk, ihlasa aykırıdır. Kalpte riyânın olması için, ihlassız olmak yeter. Riyâ, amelde Allah’ü Teâlâ’dan başkasının beğenisini kazanma isteğidir ki, bu da küçük şirkdir!

· Tevekkül: Kökü, “vekâlet”tir. Her şeyde vekile itimat edip güvenme anlamına gelir. Allah’ü Teâlâ’ya tevekkülün gerçek anlamda tahakkuk edebilmesi için, önce Allah’ü Teâlâ’dan başka dayanak kılınan tağutların tümden inkâr edilmesi ve Allah’ü Teâlâ’yın emrettiği vesilelere yapışılması gerekir. Bundan dolayı, tevekkül için; “sebepleri inkâr ederek amel etmek” denilir. (Sebepleri devre dışı bırakmamak ancak onlara değil Allah’ü Teâlâ’ya güvenmek).

· Muhabbet: Allah’ü Teâlâ sevgisi, uluhiyyet tevhidinin gerektirdiği en önemli hususlardan olup onun özel bir makamıdır. Sahibine müjdeler olsun!

· Havf ve Recâ: Korku ve Ümit tevhidin temel esaslarındandır. Müslümana farz olan, başkasından değil yalnız Allah’ü Teâlâ’dan korkmasıdır. Korkunun yeri kalptir ancak izleri insanın davranışlarından ortaya çıkar. Mü’min korku içerisinde olduğu sürece hayırdadır. Korkusu gidince sapıtır ve şaşkınlığa düşer. Allah’ü Teâlâ’dan başkasından korkmak, rezilliklerin en alçağıdır. İnsanın fitneye düşmesi, ihlasına halel gelmesi gibi hallerde bu korku düşer.

· Sabır: Sürekli türlü belalara maruz kalınabilmesi hasebiyle sabır, önemli esaslardan sayılır. Sabrın; öfkede, itaatte, günahtan kaçınmada ve de Allah’ü Teâlâ’yın takdirinde olmak üzere bazı türleri vardır. Müslümanın sabrından dolayı kendisine hayırlı bir karşılık, bir çıkış yolunun olduğuna inanması ve başına gelen belaları hafif görmesi gerekir. Zira bazı musibetler diğerlerinden daha ağırdırlar.

· Şükür ve Hamd: İmanın yarısı şükür, yarısı da sabırdır şeklinde bir tanım vardır. Şüphesiz kul, her halukârda Rabbine hamd etmelidir. Şükür de Allah’ü Teâlâ’yın nimetlerinin eserinin kulun dilinde ikrarıdır. Hamd hem nimet hem de musibet için, şükürse yalnız nimete yapılır.

· Allah’ü Teâlâ için öfkelenmek ve O’nun için kıskanmak: Müslüman nasıl Rabbi’nin rızası için severse, öfkelenmesini de O’nun rızası için kılar. O’nun hududları çiğnendiği zaman kesinlikle hiddetlenir. Kıskanma hakkında ise, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem “Allah’ü Teâlâ kıskanır, mü’min de kıskanır. Allah’ü Teâlâ’yın kıskanması, haram kıldığı şeyleri kulun yapmasıdır” buyurmuştur. [17] Kulun Rabbi için kıskanması şunları gerektirir. Söz ve fiillerini Rabbinden başkası için yapmaması,Allah’a, sâ’yu tâat’ten hâlî (tâatsiz) geçen zamanları kıskanması. Çünkü Müslüman için vakit çok kıymetlidir, her ânı değerlendirilmelidir. Allah’ü Teâlâ’yın yasaklarına düştüğü veya O’nun hakkını edâ etmede ihmalkâr davrandığı zamanlara müte’essif olur, üzülür ve pişmanlık duyar.

· Duâ: Duâyı tamamıyla Allah’ü Teâlâ’ya mahsus kılmalıdır. Duâ, kulun dünya ve ahiret işlerinde Rabbinden kendisine yardımcı olmasını dilemesidir. Duânın çok önemi ve anlamı vardır. Allah’ü Teâlâ’ya muhtaç olduğunu açığa vurmak, güç, kuvvet ve tasarruftan acziyetini ikrar ederek nefsini soyutlayıp bu yüceliği Allah’ü Teâlâ’ya vermektir. Duâ kulluğun ve insan olarak zayıflığımızın alâmetidir. Duâda Allah’ü Teâlâ’ya övgü ve O’nu, çokça Kerem sahibi görme vardır.

· İstiğâse: Yardım, kurtuluş ve belaların giderilmesini dilemektir. Bu ise Allah’ü Teâlâ’ya mahsus olduğundan O’ndan başkası için olmaması gerekir. İstiğase biri haram diğeri meşru olmak üzere iki kısımdır. Meşrû (Mübah)

· İstiğâse: Kulların yardım etmeye güçlerinin yettiği, suda boğulmak üzere olan kimsenin yardım istemesi gibi bir durumda onlardan yardım istemesidir. Bunun meşruluğunda ise şüphe yoktur.

· Haram İstiğâse: Kulun gücünün üstünde olan bir şeyi, onun gizli güçler sahibi olduğu inancıyla ondan dilemektir. Bu, hiç bir kula izafetinin câiz olmadığı, yalnız Allah’ü Teâlâ mahsus bir haktır. Ölülerden yardım dilemek bu ölüler kim olurlarsa olsunlar. (hem konu, hem de içerik olarak) haramdır.

· Şefaât: Şefaât, mağfiret talep eden kişinin, şefaatçinin duası ile ihtiyacını Allah’ü Teâlâ’ya arz etmesidir. Yine bu da ikiye ayrılır,

· Şer’an sahih olan şefaat: Allah’ü Teâlâ’yın izniyle gerçekleşecek şefâttir. O’nun izni olmadan asla gerçekleşmez.

· Şirk olan şefaat: Kim olursa olsun, ölülerden şefaat dilemek, medet ummak buna örnektir. Çünkü ölülerden şefaat bekleyenler, ölülerin bir şeye güçlerinin yeteceğine inanan kimselerdir ki bu kesinlikle caiz değildir. Onlardan şefaat dileyenler adak ve kurban gibi amellerle onlara yakınlaşmayı hedeflerler. (Allah’ü Teâlâ korusun)

· Tevessül: Allah’tan, bir vesile edinerek şefaât istemek; dinî veya dünyevî ihtiyacının giderilmesini talep ve niyaz etmektir. Kul, edindiği vesileyle Allah’ü Teâlâ’ya yakın olmayı umar, O’ndan ihtiyacını gidermesini ister. Kur’ân ve sünnette sabit olan sahih tevessül; kulun Allah’ü Teâlâ’yın güzel isimlerini ve yüce sıfatlarını vesile kılacağı tevessül; yine yalnız O’nun rızasını gözeterek yaptığı salih amelleri ve hayatta olan salih bir kuldan kendisi için duâda bulunmasını talep etmesi gibi vesileler edinmek suretiyle yapacağı tevessüldür.

Ancak; [“… falan’ın hürmetine”, “…filan’ın himmetiyle” gibi] kim olursa olsun şahısların zatlarıyla, makamlarla, mevkilerle vesile edinmek şeklindeki tevessül ise, ne Allah’ü Teâlâ’yın Kitabı’nda ne de Rasûlü’nün Sünneti’nde yeri olmayan birer bidattırlar ki, bunlardan sakınmak farzdır.

· Yemin: Kendisine yemin edilenin yüceltilmesidir. Tâzim (yüceltme) ise bir tür ibadettir. İbadet de ancak Allah’ü Teâlâ’ya yapılır. Allah’ü Teâlâ’dan başkası adına yemin etmek şirktir, kendisine yemin edilen şeyi Allah’ü Teâlâ’ya eş tutmaktır. Bu da tevhid akidesine zarar verir. Allah’ü Teâlâ Rasulü Sallallahu aleyhi vesellem “Kim Allah’ü Teâlâ’dan başkasıyla yeminde bulunursa, şirk koşmuş (Allah’ü Teâlâ’ya eş tutmuş)tur” buyurmuşlardır.[18]

· Besmele: Her söz ve işe Allah’ü Teâlâ’yın adı ile başlamaktır. Allah’ü Teâlâ’dan başkasının adıyla başlamak caiz olmadığı gibi, “Allah’ü Teâlâ ve halk adına” demek gibi O’nun adıyla beraber başkalarının da adını anmak da caiz değildir.

· Nezir (Adak): Müslümanın aslında kendisine vacip olmayan bir ameli, Allah’ü Teâlâ rızası için yapmayı kendisine vacip kılmasıdır. Nezrin Allah’ü Teâlâ’dan başkası için yapılması da; bir ibadet olduğu için câiz değildir. Daha önce geçtiği gibi Allah’ü Teâlâ’dan başkasına hiçbir zaman ibadet edilmez. Ulûhiyyet tevhidi, Allah’ü Teâlâ –azze ve celle-’nin tebliği için Peygamberler gönderdiği, Kitaplar indirdiği, uğruna Cennet ve Cehennem’i yarattığı, yine bunun için cihadın meşru kılınıp muvahhidlerle müşrikler arasında savaşlar verilen tevhidin en üstün mertebesidir. Bu tevhid akidesine sahip olmadan ölenler; müşrik olarak hayatlarını noktalayarak ebedi Cehennemi seçmek suretiyle hüsrana uğrayacak, dünya hayatları boşa gidecek kimselerdir! (Allah’ü Teâlâ korusun!)

· Özetle: 

Müslüman’ın, izzeti; ibadet ve sevgisini başkasına değil yalnız Allah’ü Teâlâ’ya mahsus kılarak araması, Allah’ü Teâlâ korkusunu tüm korkulara tercih etmesi, mutlak surette itaata lâyık olması, Allah’ü Teâlâ’dan başka kimseyi tanımaması ve sözünde, duâsında, nezrinde, yemininde kısaca tüm ibadetlerinde hiç bir şeyi O’na eş koşmadan, hâkimiyeti yalnız Allah’ü Teâlâ’ya vererek dosdoğru bir kul olmak Ulûhiyet tevhidinin kapsadığı hususlar arasında yer alır! (Allah’ü Teâlâ bizleri buna muvaffak kılsın)

Kaynaklar:

[17] Buhari, Müslim. [18] Sahihtir, Ebu Dâvud

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)