Helâl Lokma
Helâl Lokma
Muhammed Acıyan
Günümüzde
sosyal problemlerin artması, devletleri ve milletleri yeni çözüm önerileri
üzerinde çalışmaya zorlamaktadır.
Bir
toplumun fertleri arasında suç oranları arttıkça, alınacak tedbirler de
araştırılmaya başlanmaktadır. Bir milletin geleceği olan çocukların nasıl
eğitilmesi gerektiği üzerinde İslam Eğitim Tarihinden birçok örnekler bulmak
mümkündür. Tecrübeyle sabittir ki bu uygulamaların başarıyla uygulandığı
devreler de ne kadılara ne de devlet adamlarına çok fazla iş düşmemiştir.
Eğitimde
en önemli hususlardan biri de herkesin üzerinde hemfikir olacağı üzere çocuğun
beşikten mezara Helâl lokmayla beslenmesidir. Aile ocağı aynı zamanda bir
mekteptir.
Uzmanlar çocuğun
kişiliğinin temel özelliklerinin ilk yıllarda oluştuğunu söylerler. Toplumun
geleceği olan çocuklar ailede şekillenir. Küçükler ailede büyüklerin
davranışlarını görerek taklit ederler. Devamlı olarak gördüğü hareketler
çocuğun ruhunda iyice yerleşir ve alışkanlık haline gelir. Böylece çocuğun
ahlaki yapısı ve kişiliği oluşur. Çocuk eğitmek başkadır, çocuk büyütmek
başkadır. Çocuğun yetiştirilmesinde Helâl lokmanın önemi ve etkisi çok
fazladır.
Hz. Mevlana derki; Bir milletin sermayesi para, kumaş ve gümüş
değildir. Onun asıl malı, asıl sermayesi sıhhatli, taze ve çevik dimağa sahip,
çok çalışkan evlatlardır.
Bir milletin
istikbali, çocuklarının durumuna bağlıdır. Sağlıklı ve ahlaklı çocuklara sahip
değilse, o milletin geleceği karanlıktır.
Her çocuk dünyaya
gelirken üç boş şeyle gelir.
Bunlar; 3K’dır.
1-
Kafası
boştur,
2-
Karnı
boştur,
3-
Kalbi
boştur.
Bu üç boşluk Allah
ve Rasûlü'nün istediği şekilde ve bu ölçülere göre
doldurulursa, o çocuk şahsiyetli, kimlikli, kaliteli
ve sağlıklı olur.
Karnını doyuramazsanız hırsızlık yapar, onun bunun
malını çalar. Toplumda huzursuzluk meydana getirir. Karnını doldurur. Fakat doyurduğunuz
şey Helâl değil haram ise bu defa o çocuk şaki (isyankâr, günah ve kötülük
işlemede cesaretli) olur. Hak, hukuk tanımaz, hırsızlığa, arsızlığa,
sarhoşluğa, ibadetsizliğe, itaatsizliğe meyilli olur. Bu halleri iyi bir
meziyet zanneder. Aile yuvası için Helâl lokma her şeyin başında gelir,
gelmelidir.
Çünkü; haram yiyen haramî olur. Çocukların gıdalarıyla
Hz. Peygamber'in yakından ilgilendiğini bilmekteyiz. Daha çocuk doğar doğmaz,
ilk hususlar arasında gıdanın yer aldığını, Hz. Peygamber'in yeni doğan bebeğin
ağzına ilk girecek gıdanın keyfiyetinden, tutulacak sütannesinin vasıflarına
kadar bazı meselelerde hassasiyetle durup talimat verdiğini, bilhassa süt
devresi içerisinde verilecek gıda üzerinde titizlikle durduğunu görmekteyiz.
Hz. Peygamber'in
ısrarla üzerinde durduğu hususlardan biri, yeni doğan çocuğun kendi annesinin
sütü ile beslenmesidir. Bebek için, annesinin sütünden daha hayırlı süt yoktur.
(Müsned-ü Zeyd, s. 481). Bu sütün de mutlaka Helâl süt olmasının üzerinde önemle
durur. Yine çocuk soyuna çeker.
Atalarımız tarafından
söylenen; “Asıl azmaz, bal kokmaz kokarsa yağ kokar, aslı ayrandır!” sözü
soyun, asaletin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Bâyezid-i Bistami
Kuddise Sirrûh'un annesi şöyle anlatır:
Ben Bâyezid'e hamile
iken her ne zaman şüpheli bir yiyecek yesem, karnımda ayağı ile beni
tekmelerdi. Ağzımdan lokmayı çıkarıncaya, istifra edinceye, kusuncaya kadar
rahat bırakmazdı.
Farklı bir örneği
hatırlayalım:
Çocuğun biri komşusunun
yumurtasını çalıp eve getirince annesi:
“- Aferin oğlum, şimdiden
eve bir şeyler getirmeye başladın!” demiş. Annesinden cesaret alan çocuk yaşı büyüdükçe
hırsızlığı da büyütüyor.
Derken bir gün
yakalanıp neticede suçlarının karşılığı olarak idamına karar veriliyor.
Darağacında iken son arzusu soruluyor. O da annesini istiyor.
Annesi gelince:
“- Anne şu dilini çıkarda
öpeyim!” diyor.
Annesi dilini oğlunun
öpmesi için çıkarınca, oğlu annesinin dilini ısırıp koparıyor. Gence neden
böyle bir şey yaptığı soruluyor.
Genç diyor ki:
“- Beni bu darağacına,
idam sehpasına çıkaran annemin dilidir. İlk yumurtayı çaldığımda bana kızıp
vazgeçirse, uyarsa idi bir daha hırsızlık yapamazdım, annem uyarıp vazgeçirmesi
gerekirken tam tersini yaptı, teşvik etti, onun için annemin dilini ısırıp
kopardım!”.
İmam-ı Azam
Efendimizin şöyle bir menkıbesi anlatılır.
Bir kere Irak'ta
Badiye sürülerinin koyunlarıyla Kûfe'nin koyunları birbirine karışmış, koyun
sahiplerinin hukuku ayırt edilemeyecek bir şekle girmişti. İmam Ebu Hanife bu
koyunların etlerini yemeyi takvaya uygun görmeyerek koyun sınıfının ortalama
kaç sene yaşadığını sormuş; yedi sene yaşadığının bildirilmesi üzerine yedi
sene ağzına koyun eti koymamıştır. (Tecrid-i Sarih, 6/348)
Öyle bir devir
gelecek ki; kişi aldığı şey, ele geçirdiği mal Helâlden mi haramdan mı hiç aldırmayacak.
(Buhari, Büyû' 7, 23; Nesai, Büyû' 2).
Hadis-i şerh eden İbn-i
Battal der ki:
Kişinin servetinin
kaynağını araştırmaması, daima murakabe (kontrol, görüp gözetme) üzerine
bulunmaması, dininin zayıflığından ve imanının gevşekliğindendir. Bir de bu
lakaytlık ve dikkatsizlikte fitne ve fesadın genele hâkim olması, genelleşmesi,
ahlaksızlığın geniş alana yayılması çok etkilidir, tesirlidir. (Tecrid-i Sarih,
6/357).
Yenilen lokmanın din
açısından konumu, bina açısından temelin konumu gibidir. Temel sağlam olduğu
zaman, üzerinde yükselen bina da sağlam olur. Temel zayıf olduğu zaman bir süre
sonra sallanmaya başlar ve çöker. Anne baba şunlara çok dikkat etmelidir:
·
Çocuklarını
sağlıklı olarak besleyip büyütmek.
·
Çocukların
beden ve ruh sağlığını korumak!
·
Çocuklarına
haram lokma yedirmemek!
·
Gerek
dünyaya gelmeden önce gerekse dünyaya geldikten sonra çocuğu besleyen gıda Helâl
kazanç olmalıdır.
·
Bu
gerçek, gelecek kuşaklara da çok iyi bir şekilde anlatılmalıdır.
İnsanın yediği haram
lokmanın zararı sadece kendisine değildir. “Dede ekşi koruk yemiş, torununun dişi
kamaşmış!” atasözünü unutmamalıdır.
Haram yollarla ele
geçirilen mal günün birinde haram yiyenden çıkar.
Kendisinden çıkmazsa oğlundan, oğlundan da çıkmazsa
torunundan çıkar. Geç de olsa çıkar. Bu dünyada çıkmazsa da ahirette çıkar.
Haram lokma çocuğun
karakter ve ahlak yapısına olumsuz yönde tesir eder. Gayri meşru yollardan
temin edilen rızık ile beslenen çocukların ruhsal bir takım bozukluklara maruz
kalacağı unutulmamalı ve bu hususta Müslümanlar hassas olmalıdır.
Bu hassasiyetin en
güzel örneklerinden biri Ebu Dücane Radiyallahü
Anh'dir.
Ebu Dücane Radiyallahü
Anh birkaç gün sabah namazını kılıp, hiç kimseyi beklemeden mescidi terk etti.
Bunu fark eden Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, Ebu Dücane'yi
huzuruna çağırarak neden böyle yaptığını sordu.
Ebu Dücane'nin
cevabı şu olmuştur:
“- Ya Rasûlallah!
Evde küçük çocuklarım var. Komşumuzun bahçesinde
dalları benim evimin avlusuna sarkan bir hurma ağacı
vardır. Bu ağacın olgunlaşan meyveleri gece benim bahçeme dökülüyor. Çocuklar
sabah erken kalkıp, komşuma ait bu hurmaları yerler endişesiyle çocuklar daha
uyanmadan gidip onları toplayıp komşuma iade ediyorum. Çocuklarımın midesine
haram lokma girmesini istemiyorum!”.
Her toplum vatana
millete hayırlı evlatlar yetiştirmek için kendi değerleri çerçevesinde çocuklarını
yetiştirmeye çalışır.
Son zamanlarda kendi
öz benliğinden ve temel değerlerinden uzaklaşmış bir nesille karşı karşıyayız.
Toplumun temel taşı
olan aile de bu değerleri kazandırmak için yapılması gerekenleri yeterince
yapıyor muyuz? Helâl lokma, Helâl rızık bizim için önemli mi? Çektiğimiz
sıkıntıların temelinde neler var? Bir kere daha başımızı ellerimizin arasına
alıp iyice bir tefekkür edelim.
Selam ve dua ile!
(Konya Yeni Gün)
Yorumlar
Yorum Gönder