Kalbindeki Putları Kır
Kalbindeki Putları Kır
Abdülkâdir Geylânî Kuddise Sirrûh
Sen hiç, Nebî Sallâllahü Aleyhi Vesellem’in su sözünü işitmedin
mi? "Bir kimse ki, yediğini-içtiğini nasıl ve nereden kazandığına aldırış
etmezse Allah’ü Teâlâ da onu cehennemin kapılarının hangisinden sokacağına
aldırmaz."
Melekler içinde suret bulunan
bir eve girmezlerse, içinde bir sürü suretlerle putların bulunduğu senin
kalbine nasıl girer?
Mü’min dünyada gariptir, yalnızdır.
Zahid de ahiretle ilgili hususlarda gariptir. Arif ise Allah’ü Teâlâ’dan başka her
şey yanında gariptir, yalnızdır. Mü’min dünyada âdeta zindandadır. Bol rızık
içinde bulunsa ve geniş evlerde otursa bile... Aile efradı; malında, mevkiinde
istedikleri gibi tasarruf ederler. Neşelenirler. Etrafında gülerler, oynarlar.
O ise gizli bir zindan içindedir. Neşe’si yüzündedir. Kederi kalbindedir.
Dünya hayatının içyüzünü
iyi bilir. Kalben onu terk eder, boşar. İlk boşayışı talaktır, bir boşayıştır.
Çünkü bütün dünyevî imkânlarının tamamen elden gitmesinden korkar. O, bu hâlet
içindeyken bir de görür ki, ahiret kapısını açmış, güzel yüzü bütün parlaklığı
ile karsısında duruyor. Onu görünce, dünyayı bir kere daha boşar. Fakat dünya
(dünyevi zevkler, hazlar) gelir, kendisinin boynuna sarılır. Bunun üzerine o da
onu üç talâkta birden boşar. Ve varır, ahiretin yanında durur. O orada
dururken, birden şiddetli bir nur lemeân eder, parlar. Bu Aziz ve Celâl olan Hakk’ın
nurudur. Onu görünce bir kere daha boşar. Bu sırada dünya kendisine sorar
- Beni niçin boşadın?
O, cevaben der ki:
- Senden daha güzelini
gördüm.
Başka bir zaman, dünya
yine sorar:
- Beni niçin boşadın?
O da der:
- Çünkü sen,
gelip-geçicisin. Aldatıcı türlü şekillerle ve kıyafetlerle bürünmüş birisisin. Aslın
hâlen şu göründüğünden başkadır. Bu durumda seni nasıl boşamayayım?
İşte o anda, artık o
müminin, Rabbini tanımış olması tahakkuk eder. Böylece, mâsivâdan (Allah’ü Teâlâ’dan
gayri her şeyin) karsısında hür duruma gelir. Dünya ile ahiret karşısında ise
garip ve kimsesiz duruma düşer. Çünkü o dünyanın da ahiretin de uzaklarındadır.
Onun nazarında, dünya da ahiret de namevcut (yok) mesabesindedir.
İnsanlara güvenip bağlanma
duygularının koptuğu, Allah’ü Teâlâ’ya olan sevgi bağlarının da sağlamlaştığı
bir an, bil ki Allah’ü Teâlâ seni kendisine dost olarak seçmiştir. O’nun bu
seçişini garip bulma. Kim ki İzzet ve Celâl sahibi Hakk’ın yolunda yürüme ve
onunla birlikte bulunma hususunda sabır gösterirse, o, Allah’ü Teâlâ’nın acâib
ve hikmetli lütuflarını görür. Kim iki fakirliğe sabreder tahammül gösterirse
pesinden zenginlik gelir.
Zira şurası bir gerçektir
ki, kendilerine peygamberlik verilenlerin çoğu çobanlardan, velilik
verilenlerin ekserisin de kölelerle gariplerdendir.
Kul, her zaman Allah’ü
Teâlâ için tevazuu gösterirse O, onu, aziz eyler, efendi mertebesine yükseltir.
Her ne zaman alçak gönüllü davranırsa Allah’ü Teâlâ onu yüceltir. Aziz kılan odur.
Muvaffakiyet veren O’dur. Kolaylık veren O’dur. eğer O olmasaydı, O’nun lütfu olmasaydı,
biz O’nu tanıyamazdık.
Ey, amelleri ile
övünenler! Ey amellerine mağrur olanlar! Ey, amelleri ile böbürlenenler! Ne de
cahilsiniz! Ne de bilgisizsiniz! Eğer Allah’ü Teâlâ’nın tevfîki olmasaydı ne
namaz kılmağa muktedir olabilirsiniz ne oruç tutmağa ne sabırlı olmağa.
Sizler övünme mevkiinde değil,
bilakis şükretme durumundasınız. Övünmeğe hakkınız yok. Şükretme vazifeniz var...
EY OĞUL!
Haram yemek kalbini
öldürür. Helâl yemek ise onu ihya eder. Lokma vardır kalbini nurlandırır. Lokma
vardır onu karartır. Lokma vardır seni dünya ile iştigal eder hale getirir.
Lokma vardır, seni dünya ile ahiretin Yaradan’ına rağbet ettirir.
Haram yemek, seni sırf
dünya ile iştigale sürükler ve sana günahları hoş gösterir. Mubah yiyecekler
seni ahiret ile iştigale sevk eder ve sana takatleri sevdirir. Helâl yiyecekler
ise senin kalbini Allah’ü Teâlâ’ya yakınlaştırır.
Bu yiyecekler, ancak ma’rifetullah
ile yâni Allah’ü Teâlâ’yı tanımakla bilinir. Ma’rifetullah ise defterlerde ve
kitaplarda değil kalplerde bulunur. Ma’rifetullah haktan gelir. O’nun mahlûkatından
gelmez. Aziz ve Celal olan Allah’ü Teâlâ’yı tanımak, yani ma’rifetullah, Allah’ü
Teâlâ’nın ahkâmı tasdik edip sıdk ile tatbik ettikten ve yaşadıktan sonra hâsıl
olur.
Allah’ü Teâlâ’yı tevhitten
ve yalnız O’na güvenip dayandıktan sonra hâsıl olur. Yaratılanların sevgisinden
ve onlara dayanıp güvenmekten bütünüyle sıyrıldıktan sonra hâsıl olur.
Sen Allah’ü Teâlâ’yı nasıl
tanıyor, nasıl biliyorsun ki? Sen ancak yemeyi, içmeyi giyinmeyi ve evlenmeyi
biliyorsun. Üstelik bunlar nasıl olursa olsun, nereden gelirse gelsin, hiç aldırış
ta etmiyorsun. Sen, hiç, Nebî Sallâllahü Aleyhi Vesellem’in şu sözünü işitmedin
mi?
“Bir kimse ki, yediğini içtiğini
nasıl ve nereden kazandığına aldırış etmezse Allah’ü Teâlâ da onu cehennemin kapılarının
hangisinden sokacağına aldırmaz.”
İzzet ve celâl sahibi Hakk’ın
evi olan kalbini tahliye et, boşalt. Orada Allah’ü Teâlâ sevgisinden başka hiç
bir şeye yer verme. Melekler içinde suret bulunan bir eve girmezlerse, içinde
bir sürü suretlerle putların bulunduğu senin kalbine nasıl girer? Mâsivadan
gayri her şey bir puttur. Allah’ü Teâlâ’dan gayri her şey bir puttur. Öyleyse
sen putları kır.
Evi temizle. İşte o zaman
evin sahibinin orada hazır olduğunu göreceksin.
Allah’ım, bizi, seni
kendimizden Razı edecek amelleri islemeğe muvaffak eyle!
Ey Rabbimiz! Bize dünyada
iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!
İslâm su; insan balık; suya atla kurtul!
"Baba ile ananın terbiye etmediğini, gece ile gündüz
(zaman) terbiye eder. Zamanın terbiye etmediğini de, Cehennem terbiye
eder."
http://www.muridan.com
Yorumlar
Yorum Gönder